Geçen haftanın son günüydü. Rutin hayatlarımızı yaşıyorduk… 

İstanbul Adana MersinEdirne Hakkari Van Trabzon…

Güzel İzmir’im de yaşıyordu. Hazan günlerinin tadını yaşadığını da çok iyi biliyordum. Çünkü çok değil 15 gün önce Çeşme’de denize girip çıkarken, deniz de hava da çok sakin dingin ve de sıcacıktı.

Belki de haftalar içinde bu kazığı atacak gibi sessiz atın çiftesini atacaktı doğa… 

O cuma öğleden sona herkes işinde gücünde, hepimiz gibi onlarda yaşamın onlara verdiği nimetlerle nefes alıp vermekteyken, yeryüzü büyük bir hışımla sarsıldı. 1999 depremini yaşayan biri olarak, sarsıntı sırasında insanın ayaklarının nasıl yerden kesildiğinin empatisini kurabiliyorum. Tıpkı rodeoda gibi boğanın sırtında durmayı başarmak gibidir. Akıl mantığa bile danışmaya fırsat bulamaz. O saniyeleri ya atlatır, ya enkaz altında kalp ritmini dinlemeye  alırsın ya da kimsenin isteyemeyeceğı diğer bir durum; O sarsıntı toz duman olup seni yutar.

Ya ölürsün anında ya da kurtarılmayı beklersin.

Orada kimse var mı diyen birini duymak herhalde başımıza gelecek muhteşem bir durumdur.

Bu yazıyı yazarken yerle bir olan o allahın belası çürük inşaatlarda 100 kişinin üzerinde vefat vardı. 

Ve hala kurtarılan çocuklar vardı. 

Saatler sonra mucizelere tanık olmak çocuk , yaşlı kurtarmak, herhalde insanlığın taşıyacağı en yüksek mertebeydi.

Tüm İzmir’e geçmişler olsun diyorum.

Ancak her zaman ki gibi, aymazlığımızın belgesine ulaşınca sorumlulara yine lanet okuyorum.

Birinci Derece Deprem Kuşağı’nda yer alan kentteki yapı stoku ve güvenli yapıların özelliklerine ilişkin ocak ayında açıkladığı raporda ne var bakın?

İnşaat Mühendisleri Odası  İzmir  Şubesi, “650 bin binanın 75 bini, 7 ve üzerinde bir depremde kullanılmaz hale gelecek” Yapı stokunun yüzde 6’sının yıkılacağı, bir o kadarının da hasar göreceğinin tahmin edildiği raporda, can kaybının da en iyimser tahminle 30 bin civarında olacağı ön görülmüş. 

Ve İzmir geçen hafta -Kandilli’ye göre 6.9 dense de- resmi olarak Kabul edilen 6.6’lık depremi yaşadı.

Daha da vahim envanter çalışması ise şöyle;

“1999 yılında İzmir’de deprem kayıp modeli olarak ‘İzmir Deprem Master Planı (RADIUS PROJESİ’ hazırlandı. İzmir Deprem Master Planı sonuç raporunda yapılacaklar; Yapı stoku envanteri, kaçak yapıların izlenmesi- denetlenmesi ve ilçe belediyelerin imara ilişkin faaliyetlerinin denetlenmesi, merkez kentte belirlenen yenileme program alanları, kentsel dönüşüm ya da daha doğru bir deyişle yenileme, tarihsel dokunun korunması ve sağlıklı hale getirilmesine yönelik çalışmaları sürdürme olarak sıralandı. Bir diğer çalışma 2012 yılında Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP) oldu. Aynı yıl İzmir de Seferihisar ve Balçova’da envanter çalışmaları yapıldı. Özellikle kentsel planlama açısından yapı stokunun yapılması önemli. Yapı stoku envanter çalışması kentsel planlamaya altlık oluşturan önemli bir çalışmadır. Acilen şehrimizdeki tüm yapıların envanter çalışmaları yapılmalı, tüm tarafların bilimin ışığında aynı masa etrafında oturması ve kentsel dönüşümün sistematik bir şekilde hızlandırılması gerekiyor. Mevcut yapı stokumuzun büyük bir çoğunluğu 01 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018’in talep ettiği kriterleri yerine getirmekten çok uzak. Projesine uyularak inşa edilmiş olsa 1975 yönetmeliği ile yapılmış bir bina dahi ağır hasar almasına rağmen ayakta kalabilecekken, denetime tabi tutulmadan kontrolsüz bir şekilde inşa edilmiş milyonlarca yapı, çökecekleri günü beklemekte.” 
Buyrun… Başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Ama biz de maalesef raporlarda kalıyor bitiremiyoruz. Bu göz göre göre insanları uçurumdan aşağı itelemek değil de nedir sizce?

Maşallah mottolarımız yerinde;

Deprem öldürmez bina öldürür !!! 

Koy bir araya gitsin!!!

İstanbul da farklı değil!