Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de olacaktır. Bu depremlerde büyük can ve mal kaybına uğramamız ihtimal dâhilindedir.

Yerkabuğu içindeki herhangi bir etki ile meydana gelen kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır. Suya atılan bir taşın düstüğü noktanın etrafında halkalar oluşturması gibi sarsıntılar merkez üssünden başlayarak dalga dalga etrafına doğru etkileşime geçer. İşte bu depremin meydana geldiği andır. Yer Küre üzerindeki toprak ve kayaçları inceleyen bilim dalına JEOLOJİ denilmektedir.

Yapılan bilimsel araştırmalar sonunda oluşturulan Deprem Bölgeleri Haritaları'na göre, yurdumuzun %92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgelerinde bulunduğu bilinen bir gerçektir.

Bazen büyük bir deprem olmadan önce küçük sarsıntılar olur. Bu küçük sarsıntılara öncü depremler denilmektedir. Büyük bir depremin oluşundan sonra da belki yüzlerce küçük deprem olmaya devam etmektedir. Bu küçük depremler artçı depremler olarak isimlendirilmektedir. Depremler Büyük denizlerde ve okyanuslarda olduğu zaman ise dev dalgalar meydana gelerek kıyılara doğru büyük hareketlenme oluşur. Bu dev dalgalara da TUSİNAMİ denmektedir.

Deprem, yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayı olduğuna göre ve bu sarsıntılar sonucu insanoğlunun yer yüzeyinde yaptığı birçok eserinin zarar göreceği gerçeği ortadadır... Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yerin altında  ne şekillerde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "Sismoloji" denir

O zaman deprem hayatımızın acı bir gerçeğidir ve insan olarak bu acı gerçekle birlikte yaşama mecburiyetimiz vardır.  İnsanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bu doğa olayı ile birlikte yaşamak mecburiyeti biz insanları deprem öncesi ve sonrası yapabileceklerimiz konusunda yapabileceklerimiz konusunda harekete geçmeye zorlamaktadır.  

Deprem doğal afetlerin en tehlikelisi ve kötülerindendir. Yurdumuzda bu konuda tüm insanlar bilinçlendirilmeli ve gerek depremden önce gerekse deprem esnasında yapmaları gerekenler kişilere öğretilmelidir. Depremsiz bir Türkiye mümkün olmadığına göre depreme karşı hazırlıklı olmalı ve gereken önlemler önceden alınmalıdır. Depremlerin zararlarının azaltılabilmesi için ilk önce eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Bu sayede ise deprem şuuru oluşmaktadır. Depremler için acil toplanma merkezleri, deprem denetim alanları, depremde yapılması gerekenler, deprem sonrası yapılması gerekenler gibi faaliyetlerin organize edilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde depremlerin zararları azaltılarak can ve mal kayıpları önemli ölçülerde önlenebilir. 

Depremle birlikte yaşayacak olan halkımızın çok iyi eğitilmesi kaçınılmaz zaruret olup İlkokuldan başlayarak lise bitinceye kadar DEPREM bir ders olarak çocuklarımıza okutulmalı, müfredatlarda yer almalıdır. ve Tatbikatlarla öğretilerek eğitimler pekiştirilmelidir. 1999 yılında meydana gelen büyük Marmara depreminde İstanbul da nüfus 8 milyon civarındayken şu anda bu sayı 19 Milyona doğru tırmanmıştır. Nüfusun Marmara bölgesinde toplanmasının önüne geçilmelidir. Keza sanayimizin de büyük bir bölümü deprem fayı hatları üzerinde ve 1. derece deprem alanlarında inşa edilmiştir. Sanayinin de ülke çapında güvenilir bölgelerde tesis edilmesi planlanmalıdır. KENTSEL DÖNÜŞÜME SON DERECE HIZ VERİLMELİ DİR. İmar affı, imar barışı gibi RANT ekonomisine dayalı UCUBE uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Afat  tarafından 6 şiddetinde olduğu merkez üssü SİLİVRİ olan deprem tüm İstanbulluları oldukça korkutmuştur.

 99 depreminden sonra geçen 20 yıllık süreç içerisinde kayda değer bir deprem ile ilgili çalışma yapılmamış olup deprem anında halkı toplanacağı çadırların kurulup ekmek ve aş dağıtılacağı alanlar olan deprem toplanma alanları da RANTİYE YE  KURBAN GİTMİŞTİR: ne kadar acıdır ki İstanbullular bazı okul cami bahçesi ile bazı küçük parklarda toplanmak zorunda bırakılmışlar fiziki bakımdan da bu alanlar hem müsait değil ve hem de yetersizdir.

Oysa hatırlayalım Elektrikten suya motorinden benzine doğal gaza kadar dolaylı yada dolaysız ödenilen tüm vergilere ek olarak birde DEPREM VERGİSİ konulmuş sonrada bu vergiler kalıcı hale getirilip İLETİŞİM den kesilerek bir fonda deprem için kullanılmak üzere Milyarlarca TL para biriktirilmişti 2019 Ağustos sonu itibariyle bu biriken para miktarı 65.952.309.000 (65 Milyar 952 milyon 309 bin) TL özel iletişim vergisi tahsil edilmiştir olarak açıklanmıştı... Ne acıdır Son yapılan açıklamalardan anlaşılmıştır ki bu fonda biriktirilen paralar yok olmuş, buharlaşıp uçmuştur. Yetkililerin yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor ki bu paralar: Yol köprü ve  duble yol yapımında yani amacının dışındaki başka işlerde kullanılmıştır...

DEPREM KAPIYI CALDI Şakası yok bu işin Ne zaman olacağı belli değil DEPREM GELİYORUM DEMEZ... Başta İstanbul olmak üzere tüm halkımız idarecilerden somut adımlar atmanızı bekliyor unutmayalım ki deprem öldürmüyor aslında çürük binalar ruhsatsız ve imara aykırı yapılar yüzünden depremin acı yüzü ile karşılaşıyoruz. Dileğimiz odur ki en kısa zamanda yapılan yanlışlardan dönülüp süratle önlemler alınır ve bir DEPREM SEFERBERLİĞİ ne geçilir güzel ülkemizde