Son günlerde tren kazalarının ardından bir de denizde kaza olayına tanık olduk.

Bu kaza bilindiği gibi İstanbul (Yenikapı)-Bandırma arasında sefer yapan feribotta meydana geldi.

Feribotların sefer hatları aynı güzergah üzerinden yapılmaktadır.

Meydana gelen kazada, feribot ağır yaralar almıştı.

Bu sektörün genel müdürü basının önüne çıkıp, meçhul (bilinmeyen) bir cisme çarpıldı, araştırıyoruz, insan zayiatımız yok, gemi kendi imkanlarıyla kurtuldu gibi övünç duyduğu ifadelerle olayı aktarmıştı.

Tüm denizlerimizin sualtı haritaları mevcuttur.

Bu haritaları Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi yapar.

Denizin yüzeyinde görmediğimiz, seyir halinde gemilere zarar verebilecek binlerce kayacık mevcuttur.

İstanbul Deniz Otobüsleri işletmesine bağlı olan feribot da muhtemelen böyle su yüzeyinden görülemeyen bir kayaya çarpmıştır.

Bu gemilerin sefer yolu üzerinde böyle bir kaya olup olmadığı, deniz haritalarında bellidir.

Orada bir batık varsa veya bir denizaltıyla çatışmış olsaydı o da açıklanırdı.

Bu tür gemilerde ilerisini ve denizin altını görebilen radar sistemleri vardır.

Hatta otomatik seyir sistemleri sayesinde, gemilerin herhangi bir kayaya çarpmaları önlenir.

Birkaç yıl önce de aynı bölgede yine kaza olmuş. Demek ki o bölgede su altında bir kaya var.

Su yüzeyine yakın olan ve denizcilik literatüründe topuk diye adlandırılan bu kayalar, seyir halinde büyük tehlike arz ederler.

Birkaç yıl önce böyle bir kazayı ben de yaşadım. 8,5 metre ahşap teknemle Ataköy'den B.Çekmeyece'ye doğru seyrederken, Gürpınar burnu açığında bulunan böyle gizli bir kayaya bindirdim.

Epey uğraşarak kendi imkanlarımla tekneyi kayalıklardan çıkarabildim.

O kayanın yerini hem haritadan, hem de fiilen bir kaç kez o yöreden geçerken tesbit etmiştim.

Ama insan dalgın olabiliyor. Öyle bir anda o kayalıkların üzerine çıktım.

Deniz trafiğindeki sorumsuzluk belki de kara ve demiryolu trafiğinden de daha sorumsuz bir durumda.

O tür kayalıkların üzerine bir işaret şamandırası koymak gerekir!

Ama bu sorumluluk kime ait olacak?

Deniz Kuvvetleri mi, Sahil Muhafaza mı, Deniz Polisi mi, Gemi Adamları Derneği mi, Balıkçı Barınak Dernekleri mi?

Yoksa her belediye, kendi kıyılarında bu sorumluluğa mı sahip çıkmalıdır.

Deniz ülkesiyiz ama denizcilikten bi haberiz!

Kalb, denize benzer; fırtınaları, sakin zamanları ve taşkınlıkları vardır; bazen de derinliklerinde kıymetli bir inci gizlidir.

Heine