Üzerinde ittifak edilen önemli mevzulardan biri de postmodern adı verilen dönemin karmaşık dokulu bir toplum oluşturduğudur.  Geleneksel ve postmodern yaşam tarzına sahip topluluklar birlikte az gelişmiş toplumlarda kendini gösterir. Bu toplumlarda Batı’nın son dönem geliştirdiği kültür ile yaşayan bir toplulukla iptidai kültürün normlarıyla hayatını sürdüren bir başka topluluk birliktedir. İşte böyle bir kaotik, sosyal doku içerisinde anomik vakıalar, kültür şokları, kuşak çatışmaları, toplumsal yarılmalar gibi sorunlar mevcuttur. Bu yönüyle bakıldığında İnsan eylemlerini açıklarken belki de cemiyet kaderimize çerçeve çizer demek doğrudur. Fakat her ne derecede tesir ederse etsin cemiyet ve kültür kaderimizi tayin eder demek yanlıştır. 

Böyle bir düzenin karmaşık ortamında küfür ehlini, karşısındakileri, dışındakileri tanımak zordur.  Bu sebeple istikbalin aydınlığını arzu edenler müracaat edecekleri, başvuracakları kılavuzları, kaynakları ararlar. Bediüzzaman hazretlerinin nur talebelerine en sık okumalarını hususiyetle tavsiyede bulunduğu risale, ihlas risalesidir. Risale bu keşmekeş duruma birçok noktada açıklık getirir. Münzevi yıldızın meşhur risalesinin ilk kısmına kendi tabiri ile birinci noktasına “Neden ehli dünya, ehli gaflet hatta ehli dalalet ve ehli nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde, ehli hak ve ehli vifak olan ashab-ı diyanet ve ehli ilim ve ehli tarikat, neden rekabetli ihtilaf ediyorlar?” diyerek girift sual ile başlıyor. Zamanın bedii eserin girişinde bahsi söz konusu olan bu suale müteakip, muhtelif yanıtlar ile mevzuya açıklık getirir. Bu yanıtlar ile zahirde ve batında ehli hakkın ittifakına engel olan ne varsa bildirirken aynı zamanda ehli hakkın vasıflarını tanımak itibarına da mazhar eder. 

Ehli hakkın vasıfları ya da ehli nifakın kimler ile teşkil olduğu mevzusu önem arz etmekle birlikte ehli hak yetiştiren kültür ortamının, felsefe zemininin bilinmesi de gerekir.  Modern dünyanın sisli ortamında bunların belirgin olmadığı açıktır. Fertlerin ehli hak istikametini bulabilmek adına bugün İslam akaidi ile birlikte sosyal bilimleri; toplumsal kültür ile birlikte evrensel kültürü de tanımaları zarurettir. Yoksa Bidat kültürü içinde gelişen ekollerin ağına düşmek gibi bir tehlike var. Masiva derdiyle nefsinin kölesi olmuş biri kendine ve çevreye ne kadar zarar veriyorsa da menfi yolları müspet istikamet olarak gören, bakar körler kadar zarar veremezler. Üstadın ahir zamanda musibetlerin en büyüğü dinin özüne saldıran musibettir demesi boşuna değildir. Hulafa-i raşidin döneminde sahte peygamberler ve türlü kirli siyaset cereyanlarının ortaya çıkardığı hengâme kısa da olsa İslam’a fetret devri yaşatmıştır. Bugün ki zihni kargaşa İslam coğrafyalarındaki kimi insanları bidat kültürüne itmiştir. Cehaletin çıkmazındaki, hurafelerin hükümran olduğu toplumların bu trajik vaziyetinden dış memleketlerin bombaları silahları değil, kendi içindeki içtimai buhranlar sorumludur. (Devamı haftaya)