Titanik filminin vurucu sahnelerindendi.

Yolcuların sadece filikalara binip batmakta olan gemiyi terketmek için türlü çirkin dolaplara başvurduğu son sahnelerde, geminin küçük müzisyen grubu ise çalmaya devam etmekteydi.

Koca Transatlantik, bir zamanlar içinde yaşanan debdebeyi, entrikaya unutmuş, batmak için oraya buraya debelenirken, onlar sanatlarını icra etmeye son vermezler. 

Ciddiyetle. 

Gözlerindeki korku ruhlarının özgürlüğünü satin alamaz.

Klasik parçalar ardı ardına gelir…

Vivaldi Dört Mevsim… İlkbahar cıvıl cıvıl tınılar…

İşte dünya ve ülkemizin geçtiği zorlu sınavlar içinde sanat, tıpkı o müzisyenler gibi devam etmekte. 

Son nefese kadar sanat sanat sanat…

Libya’ya Mehmetciklerimiz gidiyor. Kalpler buruk, aileler endişeli, gitmek var dönmemek var…

İdlib’ten kaçan 250 bin kişi sınırlarımızda… Sağlık taraması mı?

Hak getire.

Aralarında terörist var mı?

Kim göndere

Yangınlar, seller doğal afetler dünyayı tehdit eden liderlere karşı lenf nodüle olmuş. Dilsiz canlılar mı? Maalesef bir bir telef olmakta…

Hastaneler türlü hayvan isimlerini şerefle taşıyan hastalarla dolu.

Kuş Gribi, Domuz Gribi, Köpek Memesi, Kedi Tırmığı, Tavuk Karası…

Mikroplar arenada cirit atmakta;

Hoooop değiş tonton. İşte başka bir şekilde yine girerim. Beni antibiyotikle sindiremezsiniz.

(Fonda domestos reklamlarının korkunç yüzlü canavarları)

Sürekli hastayız. Hastalıkta reform.

Zamlar üst üste

İnsanlar üst üste

***

İşte böyle… Haftaarası

Yine insan olduğumu hatırlatan bir permormansla, tüm bunlardan ırağa gidiyorum.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun davetiyle

İyi ki gitmişim, iyi ki varsınız, iyi ki üçüncü gözüm açık  deyişiyle…

‘Sen işitirsen kalbin diliyle, bütün canlılar, ovalar, ağaçlar, taşlar, kuşlar konuşur. En küçük ayrıntı görünür olur. Seherler ve geceler destan anlatır, sen işitirsin.

Havanın, toprağın, denizin, dağların , taşların, insanın dilinden anlamak kalbi duymaktır. Geçmişten bugüne birlikte yaşamın bilincini aktaran en kadim anlatılardır Kitab-ı Dede Korkut.

Geçmiş, gelecek bugün bir olur, insan bir parçası…’

Var olmanın hissiyatını o günlerden bu günlere aktarmış.

BİR NEFES DEDE KORKUT- Üsküdar Tekel Sahnesinin tarihi dokusunda stüdyo bir sahne, dört kişilik performans ile.

Sade bir dekor, ışık ve müzikle oyuncuların kıvrak ritm ile bir hayli keyifli. 

Ev nedir, yurt nedir, insan nedir, saygı nedir sevgi nedir, barış nedir aşk nedir, savaş nedir… 

Öyle güzel aktardılar ki

İnsanın geçmişi geleceği, felsefesi, yolculuğu, dili, dini, aşı aşkı

İşte bir saat on dakikaya sığdırılmış dev mistisizm.

Onları tebrik ediyorum. Ve şiddetle görmenizi salık veriyorum.

Hatta okumadıysanız Dede Korkut Hikayeleri’ni okumanızı, okuduysanız da tekrar okumanızı…

Nesilden nesile sözlü olarak anlatılagelen hikayeleri içerir. Oğuzların yaşam biçimlerinden, ekonomisine, inançlarından, giyinişlerine, beslenmelerinden içinde yaşadıkları doğaya kadar pek çok konuda bilgi sağlayan bir özkaynaktır. Bilge yaşamın dayanılmaz başlangıcıdır. Ruhlar arası bir köprüdür. Kendi benliğinin ve diğerlerinin saygı dolu ilişkisidir.

Ki günümüzde ne kadar da ihtiyaç içindeyiz.

İnsan beyni hamur gibidir. Parmağını basarsın içine girer. Çıkarırsın yine eski haline döner.

O parmak işte

Sanattır. Sanat derin  bir nefes, bir tattır. 

Tiyatrodur, operadır, baledir, kitaptır…

Asla terketmeyeceğiniz umuduyla.