12 Eylül 1980 Askeri darbe günlerinde eşimin bir buçuk aylık gözaltı tutukluluğu sırasında ekonomik anlamda hayli yıpranmış parmağımdaki evlilik yüzüğümden başlayarak halımıza ve bakır kap kacağımıza değin birçok kıymetli eşyamızı elden çıkarmıştım. Eşim döndüğünde memuriyetinden uzaklaştırılmıştı. Dosyası Askeri mahkemede yargılanmak üzere Adana Sıkıyönetim’e gönderilmiş kendisi de 5 ay Malatya ilimize  sürgün edilmişti.
Henüz 24 yaşımda tecrübesiz bir insan iki çocuklu genç anne, gurbette devlet memuruydum. Siyasetle aktif anlamda ilgim yoktu 650’ye tabiydik ancak ideolojik olarak sol fraksiyonu benimsiyordum. Hatta eşimle sırf bu sebeplen evlenmiştim halk deyimiyle solcu olduğu için.
O zamanlar solcu olmak demek benim algımda; laik olmak, halkçı, olmak sosyal demokrat olmak, insancıl olmak anlamını taşıyordu.
Darbe sonrasında toplumun bize karşı bakış açısı değişmiş suçlu gibi görülmeye başlanmıştık damgalanmış, hatta toplum dışı olmuştum, dokunsalar ağlayacak gibiydim gurbette kimsem de yoktu, insanlar bana o bir kadın, o bir anne, o bir gariban demiyor, koministin karısı, kürdün karısı Sivaslıymış kızılbaştır yakıştırmalarıyla adeta savaştan geriye kalmış ganimet muamelesi yapıyorlar (Uzun etek giymeme rağmen) sadece bacaklarıma bakıyorlardı!
Kürtler ve eşimin ailesi hiçbir şekilde bana sahip çıkmıyor yobençi tırk (Türk yabancı) diyerek Türk olduğum için yabancı sayıp aralarına almıyorlardı. 
Toplum baskısı denilen bu durumla, eşimin kendi ideolojisi peşinde koşması o günlerde canıma tak etmiş eşimi sorgular olmuştum.
 Ben; - Mustafa bana anlatırmısın seni niye göz altına almışlardı, solcusun diye mi?
Eşim: - Tabiii solcu olduğum için.
Ben: - Adana Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’ndeki dosyanda suç gerekçen “Kürt Milliyetçiliği” olarak yazılı, oysa ki ben solcuların hümanist olduklarını biliyorum, ırkçı değil.
Eşim; - Senin gardaşların ülkücü onlara da böyle soru soruyor musun?
Ben: - Cevabım senin sorunun içinde açık, ülkücülerin ülküsü Vatan, Millet, Sakarya ve o milletin içinde sende varsın, bu vatanda sende yaşıyorsun, Sakarya’daki şehit senin de deden, burada bir ırkçılık varmı ki? sorgulayayım. Seninle ortak paydamızın solculuk olduğunu sanıyordum
Eşim; - Ama ben önce kürdüm, ne yapabilirim. Sadece kürtçe türkü söyledim.
Ben; - Ben de Türk’üm Atatürk ve cumhuriyet çocuğuyum, her insanın fikrine, zikrine saygı duyarım, ben hepinizi anladım da bir tek kendimi ve “ÖNCE İNSAN OLDUĞUMU’’ kimseye bir türlü anlatamadım.
Eşim: - Sana yapılan siyasi ve toplumsal baskıların suçlusu sadece ben miyim?
Ben: - Haklısın sadece suçlu sen değilsin hatta belkide hiç sen değilsin. Suçlu benim ve en büyük suçum Güneydoğu’da kadın olmak
HEPSİ SENİN İÇİN,
Ruhumda inleşir ince sızılar
Dilimden dökülür şiir yazılar
Kimileri bilir, bilmez bazılar
Hepsi senin için, bil senin için

Ömrüm yaşamadan her heder oldu
Gençliğim çöktüde, gül yüzüm soldu
Ahu gözlerime ağıt yaş doldu
Hepsi senin için, bil senin için

Uğruna fedadır herşeyim verdim
Hangisini söyleyim canım efendim
Cümle güzellikleri yoluna serdim
Hepsi senin için, bil senin için

Konmadı başıma o devletli kuş
Gönlüm Leyla oldu aşkınla sarhoş
Felekle aramı eyledim bir hoş
Hepsi senin için, bil senin için

Kader sillesini vursa her zaman
Vefasız kullardan, beklemem aman
Dilersem Rab’bimden, dilerim derman
Hepsi senin için, bil senin için
Hülya ASLAN
Eşim memuriyetten uzaklaştırılınca sesi güzel olduğu için tek tük çağrılan mahalle düğünlerine katılıyor türkü söyleyerek beş on kuruş ekmek parası kazanmaya çalışıyordu, ancak ilerleyen zamanlarda sürgün ve hapis cezalarını çektikten sonra yani 1984 tarihinden itibaren artık hep şehirlerarası düğünlere gidiyordu. 
1980- 12 Eylül’de başlayan ayrılığımız; sürgün, hapis ve iş takibi gibi sebeplerle zincirleme devam ediyordu.
Eşimin zaten zayıf olan kalbi darbeyle kırılmış içine bir Türk- eş sevgisi sığmayacak kadar hacmi küçülmüştü. Böylece 24 yaşımda şifai ve manevi anlamda dul kalmıştım, bu da yetmiyormuş gibi eşim darbe yıllarını takiben kültür farkından dolayı beni mahkemeye vererek boşanma davası açmış hiçbir maddi katkı nafaka vermeksizin, 4 çocuğumuzu bana bırakıp nikahını istemişti, darbe eşime yapılmışsa da mağduresi bendim boşanmamıştım direnmiştim ancak; nikahlı dul olarak Türk olarak, kadın olarak, memur olarak) dul, yoksul, güzel, garip, gibi birçok alanda mücadeleme yalnız devam edecektim. Dolaylı olarak çekilen cezalara kürek cezası deniyormuş bende sanırım kürek cezasına çarptırılmış bir mahkumdum. 
Memur arkadaşlarımdan kürt bayan biri bana matahari demişti o güne kadar adını duymadığım bu artist kimse bana iltifat edildiğini sanmış sözlüğe bakarak bu ismin kime ait olduğunu bulmaya çalışmıştım. Güzel bir artist bulmayı umuyorken karşıma tarihte Alman ajanı olan Hintli güzel rakkasenin çıkmasıyla şok olmuştum. Çileli yaşantımın fedakarlıklarımın karşılığında kazandığım ünvanlar hayli kabarıktı, kızılbaş, tırk, yobençi, matahari fakat gerçekte benim aydın ve insancıl bir insan, güzel kadın, fedakar eş ve en önemlisi ana olduğum birilerini neden rahatsız ediyordu? Bunları neden haketmiştim.
Ne zaman kadın olduğumu hatırlasam, ne zaman ben kadınım emeklerim diyecek olsam, sen feministmisin, erkek düşmanımısın yoksa bastırmaları hazırdı.
 Yaşam; yüreğimin sevgi kapakçığına gelip gidip bir darbe-i yumruk atıyor adeta kalp yaram nasır tutuyordu, artık her söz darbesinde biraz daha acıyan, kanayan bir türlü kurtulamadığım darbe nasırım vardı.
DARBE-İ NASIR’ IM
Eser, vurur sabah- akşam başımda çile rüzgarı
Atılmıyor kesip atsam o keser bindiği dalı
Dinlemiyor ki ne yapsam gerçekleri görse bari 
Kabuk bağlamaz bir türlü kalbimdeki taze nasır

Bu basınçlar, sürtünmeler, Feleğin çemberi hazır
Kalkışmalar, girişmeler yediğim onca darbeler
Daha neler neler neler, her söz duyduğumda sancır, 
Kanar yeniden yeniden kalbimdeki eski nasır

İzi var maziye baksam, çekip gitse kalır harı
Satılmıyor nasıl satsam tereciye acem şalı
Aldığım derslere katsam sabırla dokunmuş halı
Sızlar inceden inceden kalbimdeki köklü nasır
Hülya ASLAN 
Devam edecek