DARBE DÜŞÜNCELERİ (2)
Muhsin BOZKURT
Darbe olmaması için, darbeye teşebbüs edecekleri / girişimde bulunacakları önlemeye çalışmak ne kadar önemli ise, darbenin ortaya çıkmasını sağlayan, ona beşiklik yapan yani darbeyi üretecek olan bataklığı kurutmak; ondan daha da ehemmiyetlidir. Asıl köklü tedbir ve önlem budur. Önceki, geçici bir huzuru, sonraki ise daimi bir rahatlığı temin eder.
Çünkü, darbe olmasın demekle, darbe yapılması yanlıştır hükmünü vermekle darbenin önü alınamaz. İstemeyerek de olsa, şartlar oluşunca; ister istemez darbe gelir çatar. Öyleyse darbe şartlarını oluşturmayacak bir tutum ve davranış içinde seyredecek bir politika ve siyaset güdülmeli. Üstelik hem resmiyet, hem muhalefet, hem de cemiyet ve toplum kendisini bununla mükellef, sorumlu ve yükümlü bilmelidir.
Velhasıl, siyaset ve politikada büyük ve ciddi kararlar; halkla birlikte alınmalı, onun onayına her zaman başvurmalı; yetkili ve etkili kurumlarla da, tam bir görüş alış-verişi yapmalı. Bunlarla samimi ve içten tam bir işbirliği ve gönül beraberliği içinde hareket etmeli. Bilhassa muhalefetle, ne yapıp edip el ele vermenin icabı yerine getirilmeli. Mutlaka ikna yoluna gitmeli. Asla inatlaşmaya hayat hakkı tanınmamalı. Varsın bazı şeyler geri kalsın, ertelensin. Fakat geç olsun da güç olmasın zihniyetiyle işler yürütülsün.
Şoförlerin, her şeye tatbiki mümkün çok güzel bir sözleri var: Derler ki: Haklı olup kaza yapmaktansa, haksız olup kazaya meydan vermemek daha iyidir. Ve yine bilinmelidir ki: Def’-i şer, celb-i nef’e tercih edilmelidir. Yani bir şerre engel olmak; bir fayda temin etmekten önce gelmeli. Tıpkı, hasta olanın tedaviye kalkışması, nasıl yerinde bir hareketse; koruyucu hekimlikten yararlanarak hasta olmamaya çalışması -şüphesiz- daha doğru bir davranış biçimidir.
Evet iktidar ve muhalefet; dosta düşmana karşı muhakkak el ele vermeli, baş başa düşünmeli. İçerideki fırsatçıları ve dışarıda pusuda bekleyenleri; çatlak bir ses duymaktan her zaman mahrum etmeli. Aradıkları imkanı vermeyerek, onları kat’a sevindirmemelidir.
X
Darbenin kanunda yeri olmaması; olmayacağının veya yapılmayacağının garantisi değildir. Darbe yapan başarılı olursa baş alır, başarılı olamazsa başı gider. Zaten darbeyi yapan muvaffak olursa, kanun koyucu kendisi olur. Kanunu kendisi kor. Kendini emniyete alır.
Elbette darbe yapmak kanuni değildir. Ama yapan buna bakmaz. Yapar ve kanuni olur. Ben yaptım oldu hükmü kendini gösterir. Başaramazsa, o zaman da kanunsuzluk olur. Başı alınır darbeye teşebbüs edenlerin.
Böylelerinden kanunlar; bir devleti darbelerden koruyamaz. Bu demek değildir ki, koruyucu kanunlar olmasın. Elbette olacak ve olmalı. Demem o ki, darbe yapacak olan kanun manun dinlemez.
Nasıl ki, rafta kanun kitabı; olan bir eve hırsız girse; raftaki kanun kitabı; onu önleyemez. Ancak kanunu tatbik edip uygulayan önler. Tatbik edecek olan kanunu dinlemezse, kanun kitabı, ne yapsın? Ne yapabilir? Hem elinden ne gelir?
Tıpkı, İlahi dinler birçok yasaklar getirdiği ve hatta yapanı cehennemle tehdit ettiği ve böyle bir ceza; yasakladığı fiil ve eylemleri yapanları beklediği halde; kimi insanlar bunu dinliyorlar mı? Yine yapacaklarını yapmıyorlar mı?
X
Peki çare nedir? Derseniz, tabiî ki başta eğitim akla gelmeli. Darbeye tevessül edecek ve girişeceklere, aradıkları fırsat ve imkanı vermemek, bunun için meydan oluşturmamak lazım. Aynen ayetin “Zina etmeyin.” Demeyip: “Zinaya yaklaşmayın.” (İsra: 32) demesi gibi. Zira zina ortamında olanlara, zina etmeyin demek; onları pek engellemez. Asıl olan zina ortamını oluşturmamaktır. Nitekim ayet de bu hususa dikkati çekmekte, yasayı bu şekilde ortaya koymaktadır. Çünkü, ortam oluşursa, her ortamın kendine has, kendine uygun bir yetişeni olur. Şüphesiz her siyasi zeminin de kendine göre yetiştirecekleri olacaktır.
Demek ki, asıl olan eğitimdir. Tabii darbe vasat ve ortamını oluşturmayacak nesil ve kuşakların yetiştirilmesidir. Çünkü cemiyet ve toplum bir bina gibidir. Tek tek sağlam taşlardan yapılan bina nasıl sağlam olursa, demokrasi nimetinin kıymetini bilen şuurlu ve bilinçli fert ve bireylerden oluşan toplum yapısı da o derece sağlam olur.
Nitekim Cehennem’de Zakkum, Cennet’te Tuba ağacı yetiştiği gibi, oluşacak cehennemi ortam; darbecilerin gün yüzüne çıkmalarına sebebiyet verir. Faziletli idarecilerin varlığı ise, cennetimsi bir zemin teşkil eder.
İnsan sağlığı da böyle değil midir sevgili okur? Her vücutta çeşitli hastalıklara sebebiyet verecek mikroplar yok mudur? Bunlar pusuda beklemiyorlar mı? İnsanın zayıf düşmesini kollamıyorlar mı? Ne zaman ki beden halsiz düşer, kansız kalır, zayıflar, güç ve kuvvetini kaybeder; işte o zaman onlar, hemen harekete geçerek hastalıklara neden olurlar..Karışır karıştırırlar. Bütün mesele onlara, aradıkları fırsatı vermemektir. Bu da insanın elindedir.
İşte toplum da büyük bir insan sayılır. O’nun sıhhatli hali, demokrasi vasat ve ortamını devam ettirmesine, temiz demokrasi atmosferini teneffüs etmesine bağlıdır. Bu havayı kirlettirmemek ise, büyük çapta bizlerin elindedir.
X
Unutmayalım ki, rejimler içinde İlahi ortama en çok yaklaşmış olanı Demokrasidir. Çünkü İslam’da meşveret asıldır. İslam’da istişare / danışma vardır. Müşavere / karşılıklı fikir alış verişinde bulunma mevcuttur. İşte parlamenter bir rejim / siyasal partilere ve seçilmiş parlamentoya dayalı siyasal yönetim şekli olan Demokrasi’de bu ruh vardır. Zaten asıl olan şekil ve resim değil ruhtur. Çünkü “Tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez.” Yani isim değişmekle hakikatler değişmez.
Gerçek Demokrasi’de, sözde değil özde olan bir Demokrasi tabanında ayrık otları filizlenemez. Başını çıkaracak gücü kendisinde bulamaz. İstediği gibi at oynatacağı meydanı göremeyeceği için, kış uykusuna yatar. Yok olmaz fakat başını uzatacak imkan ve fırsattan mahrum kalır. Zaten Demokrasi’den istenen ve beklenen de bu değil midir?
Yorumlar