Vazgeçmek zayıflık değil, kabullenmek değil, sınırları çizmek değil akıllanmak hiç değil…. İçinde ÖLDÜRMEKTİ.
Ne mevzunun üstünü çizmek, ne olan bitenden dersler çıkarmak ne de vazgeçmekti.. İçindekini GÖMMEKTİ..
Babanın evladına; evladın anneye; sevdalının gözlerine; kısacası AŞK’aydı… Olmayacakların peşinden koşmamanın anlamsızlığı..
Yitikleri kör kuyularda arama. AMAN uman yüreğe bir damla NERO (su)... Neraki (damlacık dı) bulunmazlık.
Yetersizliklerimize doymak vazgeçmekti...
Hayal gibi hatırlıyorum ne bileyim rüya gibi işte!!
Serine yakın bir hava, hafif bir güneş... Annem elimden tutmuş beyaz kapaklı kavanozların sıralandığı raf gibi bir şeyin önündeyiz... Annem uzun süre bekliyor, sonra yürüyoruz kilisenin içinde sıralanmış koltukvari sandalyelere ilişiyoruz. Ve kulaklarımda o ilahi ses!! Kocaman bir salon akustik tütsü kokuları pek kalabalık olmayan bir kilise!! Ne kadar güzel bir kadın Annemmm. Benim annem! Üzerimde Alman milli kıyafetleri çok sıkıştım anne her zaman ki gibi…
Burası çooook sıcak yanayacağız. Türkiye Adıyaman köylerinden biri, avluda kocaman kocaman kazanlar, altında yanan ateşler, evvelinde kesilen koyunlar, koçlar, keçilerrrr.... Kannnn kokuuu.. Başı sarıklı kaftanlı boğuluyormuş gibi bir erkeğin sesiiii “ALLAHHH” diye inleyen erkek nidalarıııı, gözyaşlarını başındaki örtüleriyle silen kadınlar, etrafta koşuşan çocuklar ve babam... Bu sıcakta, bu ortamda nasıl giyebiliyor takım elbiseyi... Çok yakışıklı bir adam, babamı çook seviyorum kucağına atlıyorum babamın ve bayılıyorum havale geçiriyorum..
İki mum aldım elime biraz bozuk para kutuya.. Ben çokça mı dileklerde bulundum ki aman neyse yeniden huzurundayım tüm bilincim ve bencilliğimle “beni affet ve mutluluğumu sürekli kıl Tanrım! Geldim yürüyorum ve gideceğim Kilise’lerden Camiiler’den Meryem’in kucağında yüce İsa... Yüce Tanrım ediyorum sana secde...”          
Absürt komedi gibi işte hayatım;) ve artık geri gelmeyecek (paralogi komodia. Den tha giriseis pia.)
Çok da ciddiye almayacaksın, değil beşer olanı Yekünün devr-i Alemlerin! Yalanlar, üçkağıtlar, kandırmalar... Ve bir sürü şey... Hayat ne tuhafmış değil mi?.. Ölsem inanmazdım ya!... Bunları deselerdi yıllar önce... Ben neredeyim bütün bunların ortasında.... Ne kadar alakalıyım artık konuyla sırat köprüsünün hassas çizgisinde; ne orada ne burada! Kadınım artık olamayan yar ile kalb-i sızıltıyı algılayabilmeyi, ulvi ölümsüz aşk-ı.... Sil bi kalem gerisi hikaye....
Ne kadar da koklanmamış çiçeğim anlatsalar ya!
Ve komik olduğu kadar da bana derin acı veren hayatın benimle ilişiği ne?
İşte bu da benim trajikomik rolüm...
Gülünesi, ağlanası halim... ABSÜRT KOMEDİ hayatım :)