Evet “dağarcığı kısıtlı” olduğundan “at gözlüğü” takmışçasına basiretsizleşmiş bazı kalemler için: (Nisan ay’ı, en bereketli ve en verimli aydır denebilir.) Çünkü cümlemizin malûmu olduğu gibi Nisan ay’ı hemen her yıl bilhassa “Türkiye üzerinde” bir takım uğursuz hesapları bulunan bazı emperyalist devletlerin özellikle iple çektikleri bir gösteriler hegemonyasıdır... Nisan ay’ı neyi çağrıştırır? 1915’i. O neyi çağrıştırır; “Ermenilerin sürgün edilerek” 10’binlercesinin telef olup gitmelerinin trajik hikâyesi’ni!... Dolayısıyla bir taraf; “1915’te soykırım yapıldı” diyerek feryadı basar! Diğeri ise: “Sözde Soykırımı” yakıştırmasıyla, bu problemi yok etmeye çalışır!.. Aslında her iki taraf da ne yaman bir tuzağın başlıca kuklaları olduklarından habersiz, didinip dururlar!... Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü her iki taraf da bu uğursuz meseleye “at gözlüğü ile bakmakta” bu sebeple de gerçekleri görebilmekten yoksun kalmaktadırlar!.. Düşünememektedirler ki, “Milletlerarası siyasî meselelerde” (Irki düşünce yapısıyla) asla olumlu bir netice elde edilemez. Çünkü, bu gibi inançlardan yola çıkan hemen her milletin, kazançtan ziyade zarar görmüş olduğunu, dünya tarihi numunelerle sergilemektedir!.. Şimdi biz gelelim asıl konumuza. Yânî, “dağarcığı dar kalem efendilerine.” Böylesi kalemşorlar, meselelere her daim hissi açıdan eğildiklerinden doğrudan ziyade, yanlışların savunuculuğunu yaparlar ve onların bu yanlış tutumu her daim milletlerine zarar vermiş ve vermekte berdevamdır... Bu deyişim; Hem Ermeni ve hem de Türk kalemşorlarınadır. Çünkü, her iki tarafın “Yazarı, Politikacısı vs.” istemeden de olsa; en çok her iki milletin düşmanlarına ve bu ülkelerin meselelerini kendi “millî çıkarlarına” uygun düşmesinden menfaat uman bir takım devletlere hizmet vermiş ve hâlâ vermekte berdevamdırlar... Her daim şu sözcük ağızlarından düşmez: (Türk cinayet işlemez! Müslüman adam öldürmez!) Cevabım şudur: bu trajik vak’anın muhatabı Türk değil, Osmanlı Devlet-i Âlisi’dir. Kaldı ki, mezkûr devlet suçluları yargılamış ve layık oldukları cezayı vermiştir. Günümüzdeki Türkiye-Cumhuriyeti Devletini bu meseleye karıştırmak, bu meselede müdafaaya gitmek kadar abes bir şey olamaz!... Osmanlı sadece “Türk ırkı mensupları”nın değil, Osmanlı-Devleti Âlisi’nin diğer ırklara mensup, kavimlerin de müşterek olarak bütün teşkil ettikleri bir imparatorluk olmasıyla tanınır ve öyle bilinir. Hayır bu doğru değildir! şeklinde savunmalara geçilmesi ise, yanlışların en büyüğü olur ki, zaten böyle yapılmaktadır!... Bizler böylesine bariz yanlışları, doğru göstermeye çalışmakla, ne yaman hatalar işlemekte olduğumuzu bir türlü kavrayabilmiş değiliz?!.. “Müslüman adam öldürmez!” inancına gelince: Semavi dinlerden ne Musevilik, ne Hıristiyanlık, ne Müslümanlık. Hemen hiç birisinde, “adam öldürmekle” alâkalı herhangi bir emri yoktur! Hiçbir Semavi Din böyle bir emri onaylamaz. Ama velâkin; Hemen her din salikleri arasından namuslu insan da, namussuz insan da çıkar. Bunun ne münakâşasını ve ne de münazarasını yapmam. Çünkü, delil olarak 10 binlerce numune gösterilebilir. Türkiye’de olmuş bir vak’anın, Türkiye-Ermenileri ile, Türkiye Türkleri’nin, yekdiğerine muhatap olacakları yerde; Ermenistan, Dış-Ermeni ve Azerbaycan gibi devletler ile bazı unsurların muhatap alınması kadar mantıksızlık olmaz. Olamaz!.. Bunun bir tek adı olabilir: (siyaset bilincimiz zafiyet geçirmiş) olmasının doğurduğu bir gerçeği görememek basiretsizliği!.. Dış ülkelerdeki Ermeniler bu konuda ne düşünür, ne olmasını ister veya istemez. Bütün bu hususlar bendenizi hiç mi hiç alâkadar etmemektedir. Dahası; (ABD, İngiltere, Fransa, Federal-Rusya, vs.) Her ne düşünürse düşünsün, her ne fikre sahip olursa olsun, beni ne dünlerde ve ne de günümüzde hiç mi hiç alâkadar etmemiştir ve sadece “Türk ve Ermenileri” kullanabilme gayesiyle meydana getirip, uygulama sahasına kaydırdıkları icraatlarını en titiz şekilde inceleyip, taktiklerini öğrenebilmeyi de hiç mi hiç ihmâl etmedim. Hayatımın takriben (50. Yılını verdiğim) ve malûm trajediye nasıl muhatap edilmiş olduğumuzu inceleyip, öğrenmeye çalıştım ki, bu esnada insanoğlunun menfaatleri uğruna neleri feda etmeye hazır bir acımasızlığa sahip bulunduğunu acı da olsa öğrenebilmiştim!... Lâkin, bakıyorum ki, yeni yetme kalemcikler, (Rober Koptaş) gibi kahramanlık taslayan (!) ve fakat, aslında bir zavallı gençten gayrı hiçbir özelliği bulunmayıp ve sadece farkına varmadan “kiralık kalem” görevini sadakatle sürdürenler, bir gerçeği görememektedirler ki o da şudur: (TÜRKİYE’DE TÜRK, ERMENİSTAN’A ERMENİ MİLLETİ VARDIR.) Bunun aksini düşünüp, aksini iddia etmek gibi davranışlar, böylesine aykırı düşünenlerin sahip veya sahiplerinin yaşadıkları ülkeye felâket getirir. Tarihin nice sahifesi hep böyle trajik numunelerle doludur!.. Osmanlı İmparatorluğu tebaası olup da sadakatle hizmet vermiş bulunan Ermeni büyüklerini hor görmek, onları; “dalkavuk, yalaka ve de ırk haini” olarak vasıflandırmak, doğrudan gerçek mânâda bağnazlık, nankörlük ve kanı bozukluktur. Yânî böylelerine ne Ermeni ve ne de Türk denemez!.. Şimdi artık, elimizdeki kartları açalım ve tam bir samimiyetle asıl düşüncemizi kamuoyuna açıklamak cesaretini gösterebilelim. Zira bunu yapamayanlar; sadece ve sadece art niyetli, yabancı uşakları olmaktan gayrı hiçbir sıfata lâyık görülmez, görülemez!... Türkiye’de, Türkiye-Cumhuriyeti vatandaşı olacaksın, lâkin, Türkiye’nin “Millî meselelerinde” yabancı devletlerin arzularına göre hareket edeceksin?... Kendini Türk Milleti mensubu saymayacak ve her daim Türkiye’ye karşı hareket edeceksin!... Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin Millî menfaatleri icabı, (1915-Ermeni Tehcirini) silip atmalı demiyorum. Benim üzerinde durduğum husus bu faktörün dışında kalmaktadır. Elbette ki, (1915-Tehciri) çözülmesi icap eden bir problemdir. Ancak, mezkûr vak’anın herhangi bir şekilde (siyasî arenaya) çekilmesine de müsaade edilmemesi elzemdir. Türkiye’nin dünya milletleri arenasında zor durumda bırakılarak devlet olma konumunu zayıflatmaya çalışan bir takım fraksiyonlara göz açtırmamak hemen her vatandaşın görevidir. Ancak, bakıyorum ki, bunun aksini düşünüp, kendi düşüncelerine ters düşen kimseleri bilhassa, kendi siyasî inançlarına ters düşen herhangi bir kuruluşun üyesi veya ülküdaşı olduğu imajı meydana getirerek, gözden düşürebilme çabaları içinde alçalabilenlerin de mevcut olduğunu esefle görebilmekteyim?!.. Değerli okuyucularım, inşaallah gelecek yazımda konumun devamını sizlere sunacağım. Nasipse yeniden buluşmak üzere, mutlu tatil dileklerimle hayırlı yarınlar diliyorum efendim. Not: Bu makale: (4 Nisan 2010 Pazar tarihinde yazılmıştır.)