Saygıdeğer okuycularım! Gazetecilik ve yazarlık ve hatta en az 10 yıl sürmüş bulunan “siyasî hayatım boyunca” hiçbir zaman mensubu bulunmaktan şeref duyduğum, Ermeni-Cemaati adına tek söz sarf etmemiş, her daim “şahsım adına” konuşmuş, şahsım adına yazmışımdır. Bunun aksini ispat eden bir tek fert olamaz ve şayet var ise, buyursun ispat etsin. Şerefim üzerine söz veriyorum ki, kalemimi kırar ve bir daha yazı yazmam! Ancak bu son 4-5 yıl içinde Ermeni Cemaati içinde döndürülen dolaplar ve böylesi siyasî oyunlara, “Ermeni Cemaati”nin şerefli adını ortak etmeye çalışarak, prim kazanmaya çalışanların sayıları artmaya ve bendenize de dil uzatmaya başlamaları, bardağı taşıran son damla olmuştur!... Demem şudur ki, bundan böyle bendeniz de mensubu bulunduğum “Ermeni-Cemaati” adına yazmayı; ülkem Türkiye ve menbusu bulunduğum Ermeniler için bir millî görev addedeceğim. Hem de sadece ülkemdeki Ermeniler değil, umum Ermeni Kavimi adına! Çünkü, böylesi bir davranışa; Türkiye’nin de Ermenistan’ın da şiddetle ihtiyacı var! Zira, benim makalelerim, hiçbir zaman şu ve bu yabancı ideolojisi adına çığırtkanlık yapmayacaktır! Türkiye’de dikkatlerden kaçmayan, ancak bazılarınca kaçmış hissi uyandırmaya çalışılan, “bölünüp, parçalanma tehlikesi” var olduğu müddetçe, bu vaziyet her daim gündemde olacak ve böylece gerçek vatanperverler başlıca hedef seçileceklerinden hiçbir zaman huzur yüzü göremeyeceklerdir ki, bilhassa (1970’lerden sonra) bu durum daha da karmaşık bir hâle dönüşmüştür!... Türkiye’nin dünya milletleri arenasında zor durumda bırakılıp; “bağımsız ve hür bir devlet olabilme vasfını yitirtebilme mücadelelerini sinsi, sinsi sürdüren emperyalist devletler” hemen her melânetliklerine rağmen, “Türk-Ermeni kardeşlik duygusunu” temelden yok edememenin hırsı ile, Türkiye’deki Ermeni asıllı yazarlar arasına nifak sokmakla birlikte, ayrıca pek tehlikeli buldukları bir Ermeni yazarı da, “gıyabında yaptıkları dedikodularla”, hemen her insan için pek ağır bir suçlama olabilecek bir iftira ile karşı karşıya bırakmışlardı: (O bir ırk hainidir, Gayrettepe Emniyeti’nin muhbiridir, MİT-Ajanı’dır.) Söylentileri kulaktan, kulağa bütün Ermeni Cemaati arasına yayılmış ve böylece, iftira kurbanı bir yazar, nahak yere damga yemiş ve böylece tamamen yalnızlığa itilmiştir!... Peki, bu talihsiz yazar, kimdir ve nasıl bir yanlış yapmış ki, kendisine karşı bu derece husumet duyulmuş?... İzahı gayet basittir: (1987) yazında, “Marmara-Ereğlisi” sahilinde ailece tatil yaptıklarında kahvaltı hazırlanırken, sabah serinliğinde bir deniz-banyosu alabilmek için serin sulara giren, “Sahak Suren Dabağyan’ın” bir süre sonra sahil iskelesi altına kaymış cesedi bulunmuştu. Yânî bu talihsiz genç aile reisi, aslında “Yeni-Kapılı ve gerçek bir sahil çocuğu olmasına rağmen, boğularak ölmesi, hem de sahilde boğulması, gerçekten de hayli düşündürücüdür?!...” Peki kimdi bu Sahak Suren Dabağyan? (1939-1987) diye uzun, uzun düşünmeye mahâl yoktur. Zira, bazılarının ondan adeta nefret edercesine sözünü ettikleri; Yazar Levon Panos Dabağyan’ın pek talihsiz biraderi idi!.. Yânî, benim merhum kardeşim!... Lafı uzatacak değilim. O elemli günlerin günlük olarak neşredilen (MARMARA ve JAMANAK) adlarındaki Ermeni Cemaatinin kadim gazeteleri de pek içten davranmayıp, meslektaşları olan bendenize bir başsağlığı dilemeyi dahi çok görmüşlerdi. Her ne ise, biz asıl meseleye dönelim ve bu uğursuz kavgaya niçin girmek ihtiyacı duyduğumu sizlere sunayım. Sunayım da, talihsiz Ermeni Cemaatinin yeni bir uğursuz maceraya sürüklenmesini şayet Hz. Allah yardımcım olursa önleyebileyim!... Batı Devletleri’nin Türkiye’de bazı emeller peşinde olduklarını açıklıkla görememek için adeta kör olmak lâzımdı ve ben bunu gördükten sonra, açıkça cephe alıp, mensubu bulunduğum Ermeni Cemaatini uyarmaya çalıştığımda, başlıca hedef seçilmiştim. Olay budur!... Ancak görüyorum ki, bu uğursuz durum hâlâ devam etmekte ve hâlâ bendenizle uğraşmaktadırlar?!.. Bu uğurda ne iblislikler düşünmediler, ne entrikalar çevirmediler, ne iğrenç yollara başvurmadılar... Ve bütün bu alçaklıkların, seviyesizliklerin tek bir sebebi vardı: (Benim, Ermeni Cemaatini her açıdan uyarmaya çalışmam, kendilerinin adeta bir kobay gibi kullanılmaya çalışıldığını, inkâr kabul etmez misallerle ortaya koymam.) Benim, “Ermenilere ihanet ettiğime dair” ellerinde bir tek somut delil olmamasına rağmen, alçakça beni suçlamaya çalışmaları dahi, onların ne derece “emperyalist beslemesi” olduklarını açıkça meydana koymuştur!... MERHUM HIRANT DİNK VE BİTMEYEN ÇİLE!... Merhum Hırant Dink ile ne tanışıklığım ve ne de herhangi bir suretle anlaşmazlığım olmuş değildir. Açıkçası, yolda karşılaşsak, ne o beni ve ne de ben onu tanıyamazdık. Çünkü, yüz yüze herhangi bir görüşmemiz veya herhangi bir sebeple bir muhaveremiz olmamıştır. Ancak, buna rağmen merhum Dink, bana karşı husumet beslemeğe başlamış ve yersiz yere aleyhimde menfi propagandalara girişebilecek derecede lüzumsuz hareketlere girişmiş ve bu davranışıyla Ermeni Cemaati içinde bulunan bazı iğrenç “emperyalist beslemelerin” ekmeklerine yağ sürmüştür!.. Merhum Hırant Dink’in beğenmediğim başlıca yanı; Türkiye-Ermeni Cemaati’nin esastan medyun olması icap eden merhum büyüklerimiz konumundaki “Amiralarımıza” cephe alıp, onları “Padişâh yalakaları” olarak, yeni nesillere tanıtmaya çalışması sebebiyle, karşı yazı yazmam olmuştur ki, bu davranışımda yerden göğe kadar haklıydım. Padişâh fermanı ile inşa edilmiş ve günümüzde hâlâ varlıklarını sonsuz şükürler olsun sürdüren: (Kilise ve Mekteplerimiz) Hz. Allah ve merhum Padişâhlarımız başta olmak üzere, Amiralarımızın eserleri değil de kimlerin eseridir? Utanmak bilmez Emperyalist Devletlerin mi!... Cümle Ermeni Cemaati çocukları acaba bu mekteplerden yetişmemiş mi? Bu mekteplerde okumamış mı!.. Her kim ki bu gerçeği inkâr edecek olursa, Hz. Allah sorsun hesabını! Geçtiğimiz yıllarda, (TCBMM) tarafından “Ermeni Meselesi”nin bir an evvel neticelenmesi ve böylece iki cenah tarafından yok yere meydana getirilmiş bulunan husumetin ortadan kaldırılabilmesi gayesiyle, İstanbul Ermenilerinden; (Hırant Dink, Etyen Mahçupyan ve Levon Panos Dabağyan)ın davet edilmelerinde, bendenizin konuşması esnasında bizzat Hırant Dink ve Etyen Mahçupyan tarafından, itiraz edilerek beni susturmaya çalışmaları ve daha sonra aynı vasıta ile (TCBMM)nden ayrılmak istemediklerini açıkça istemek bedbahtlığına uğramışlardı?!.. Bütün bunları sineye çekmiş ve lüzumsuz münazaralara girişmek istememiştim. Ancak, (AGOS-GAZETESİNDE), Rober Koptaş imzasıyla aleyhimde yazılan makale, bardağı taşıran son damla olmuş ve böylece bendenizi hemen her şeyi yazmaya teşvik etmiştir. Şu bilinsin ki, (AGOS-GAZETESİ) ve İstanbul’da neşredilen bütün Ermeni mevkutelerinin, cevap hakları için sütunum kendilerine açıktır. Dilediklerince değerlendirebilirler. Saygıdeğer, okuyucularım! Sizler daha ziyade, daha doğrusu her daim, bendenize karşı olanların yorum ve mütalâalarını okumuştunuz. Bundan böyle bendenizden de “şahsımın yıpratılabilmesi” açısından yapılan iftiraların ve sebeplerinin neler olduğunu okuyacak ve şaşacaksınız!.. Selâm ve sevgilerimle, mutlu tatiller dilerim efendim. Not: Bu makale, (12 Nisan 2010 Pazartesi) günü yazılmıştır.