Gazi Mustafa Kemâl Atatürk-(1930)
Milletlerin aralarında bulunan milliyet farklarını unutmaları veya yok farz etmeleri, yani milli kültür değerlerinin tamamını kaldırmaları ve aradaki sınır çizgilerini ayni anda silmeleri maddeten mümkün değildir. Böyle hareket eden veya etmeye çalışan milletlerin, etmeyenlerin, hükümranlığı altına girmeleri kaçınılmaz bir sondur.
Yani milletimizin ebediyen yaşaması için kültürümüzün bütün unsurlarına sımsıkı sarılıp onlara sahip çıkmamız gerekmektedir. Bunu yapamayan milletler daima yapanların esiri olmuşlardır. Bu süreç binlerce yıldır aksamadan devam etmektedir.
Orduların ve toprakların işgali izafidir ve geçicidir. Çok çalışıp bunlar geriye alınabilir. Önemli olan yabancı kültürlerin işgalinin olmamasıdır. Bir kere işgal edilen ve elimizden alına kültür değerlerinin bir daha geriye alınması mümkün değildir.
İşte Türkün Ordu-Millet karakterini ve askeri gücünü çok iyi bilen Türklük düşmanları bu güce çatmaktan kesinlikle kaçınmakta ve fakat her türlü kitle iletişim araçlarındaki teknolojik ilerlemeleri kullanarak kültürel değerlerimizi teker teker ortadan kaldırmaya ve bizi kendi yoz kültürlerinin esareti altına olarak ülkemiz ve milletimiz üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.
Coğrafi şartlar, yaşanılan bölgenin ulaştırma ve haberleşme imkanları, ülkenin coğrafi mevkiinin dünya üzerindeki durumu ( ada, yarımada, kıta devleti, tabii sınırlarla çevrili, istila yolları üzerinde bulunması, doğal hammadde ve enerji kaynaklarına sahip bulunması, çöl veya buzullarla kaplı olması gibi ) ve iklim şartları ülke insanının kültürlerine çok önemli etki eder. İnsanların karakteri ülkenin coğrafi şartlarının ülke insanlarının yaşamlarını kolaylaştırma ve zorlaştırmasına göre doğrudan şekillenir.
Günümüzden binlerce yıl önce vatan belledikleri Orta Asya steplerini terk ederek üç kıtaya yayılan ve cihan imparatorlukları kurarak kendi üstün kültürlerini diğer kültürlere hakim kılan Türk milletini dünyadaki bir başka millet ile karşılaştırmak mümkün değildir.
Madagaskar adası halkı ile Zaire halkı, Peru veya Şili gibi ülkelerin halkları milli kültürlerini hiç değiştirmeden binlerce yıl geriden bugünlere aynen taşımışlardır. Bu kültürlerin aynen muhafazası çok doğaldır. Çünkü hiçbir dış etkiyle karşılaşmadan, ayni yörede ayni toplumun insanları olarak bir arada yaşayıp günümüze ulaşmışlardır. O ülkeler öz kültürlerine çevreden çok az şey katmışlardır. Çünkü diğer ülkelerle kültür irtibatları hemen hemen hiç olmamıştır. Değişimler ancak kitle iletişim araçlarının sınırları ortadan kaldırdığı yirminci asrın ikinci yarısından sonra olmuştur.
Peki biz Türkler nasıl bir kültür değişimine tabi olmuşuz.?
İşte bunun anlaşılabilmesi için tarih içinde Türk toplumlarının göç yollarının ve bu yollar üzerinde yaşayan çeşitli medeniyetlerin incelenmesi gerekmektedir. Biz Türkler tarihin bütün devirlerinde dünyanın hemen her yerinde çok değişik kültür ortamları ile çok sıkı ilişkiler kurmak ve hatta birlikte içiçe yaşamak zorunda kalmışızdır. Buna rağmen Türk Kültürü bir üst kültür yapısı halinde binlerce yıldır bozulmadan ve çeşitli milletlerin kendine has özelliklerini kolayca kendi üstün kültürleri içinde eriterek ve kendilerine adapte ederek bugüne kadar gelmiştir.
Kendi öz benliğinden uzaklaşmadan ve kendi kültürüne yabancılaşmadan onun temel değerlerine sahip çıkarak, onu çağdaş kültürlerin baskısından ve yozlaşmış değerlerinden koruyarak, eğitim ve öğretiminin her seviyesinde tatbik ederek binlerce yıllık maziye sahip Türk milletinin milli kültürünü sonuna kadar en güçlü şekilde muhafaza edebilmesi kesin zorunluluktur. Bunun için her Türk ferdinin vazgeçilemez görevleri vardır.
Bugün teknoloji ve bilimin imkanları devletlerin siyasi sınırlarını dinlememektedir. Diğer bir deyişle artık eski anlamdaki orduların beklediği, tel engeli ve mayınların kapattığı sınırlar fazla bir işe yaramamaktadır. Çünkü isteyen istediğini bu sınırlara dokunmadan alabilmektedir. Vatan topraklarını değil, ama en az onun kadar kuvvetli olan insan beyinlerini zapt ederek sizi kendisine köle kul edebilmektedir.
2005 Türkiye halkının sosyal hayatına bütün dünya kültürleri radyo, televizyon ve Internet vasıtasıyla evlerine, cep telefonları ile de cebine kadar girmiştir. Toplumumuz en mahrem noktalarına kadar işgal altındadır. Doğal olarak eğer aklımızı kullanırsak bizi nasıl işgal ettilerse ayni imkanları bizde kullanarak hasımlarınızı böyle işgal edebilme şansına sahibiz.
Bu işgali önlemenin bugün fiziki olarak bir çaresi de yakın vadede görülmemektedir. Tek çare eğitimli toplum yetiştirmektir. Bu eğitimde ağırlık milli kültür değerlerinin öğretilmesinde olmalıdır.
Dünyayı parselleyen küresel mimarlar artık milletlerin oluşturduğu üniter devletleri istememektedir. Onlar her türlü kültürel değerlerini lüks tüketime endekslemiş içi boş dünya vatandaşları istemektedir. Bu şekilde beyinleri satın alarak ülkeleri teker teker ele geçirmeye başlamışlardır.
Dünyanın geometrik merkezinde son derece stratejik bir yerde bulunan ülkemiz ise küresel mimarların içini boşaltarak teslim almaya çalıştıkları ülkelerin başında gelmektedir.
Bugün milletimiz üzerinde çok yoğun bir kültür bombardımanı vardır. Her alanda yapılan koordineli saldırılarla Türk kültürü ile birlikte Türk kavramı dünya yüzünden kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Bu tehdidi iyi kavrayıp gecikmeden kültürümüze ve dolayısıyla milletimize ve devletimize sahip çıkmalıyız.. Aksi halde 12000 yıldan bugüne kadar gelen Türk Milleti önümüzdeki 25 yıl içinde içi boşaltılmış, yiyip-içip, tüketen kalabalıklardan ibaret olacaktır.
Bunu önlemenin şu anda fiziki olarak bir imkanı da ortada yoktur.
O halde ne yapmamız gerekmektedir?
Bunun cevaplarını yarın ki yazımızda bulmaya çalışalım.
DEVAM EDECEK