Cumhuriyetin bilge insanları
O'nun hitabet üslubuna renk katan bir faktör vardı. Tarih bilincinden gelen şuurlu milliyetçiliği, hayatı boyunca zevk ve heyecanla dinlenen, sevilip güvenilen bir milli hatip olmuştur. Milli Mücadele şevkinin mecliste ve halk arasında diri ve ateşli tutmada onun hitabelerinin rolü büyüktür. Cumhuriyet yeniliklerinin halkımıza ulaştırılmasında da aynı etkinliği göstermiştir. Özellikle Atatürk'ün milli bilincini temel unsurları olarak dil ve tarih tezini aktüel konu haline getirdiği dönemdeki verimli faaliyetleri unutulamaz. O hatipliğinin yanında iyi bir öğretmen ve eğitim yöneticisidir. 13 Ocak 1920 günü Sultanahmet'te yapılan 150.000 kişilik mitingde Hamdullah Suphi şu konuşmayı yaptı: “Zavallı kadınlarımız, efendiler, aziz kardeşlerim. Hakkımızda başkaları son sözlerini söylemeden biz halkça, milletçe kendi hakkımızda son sözlerimizi söylemek mecburiyetindeyiz.” diye başlamış ve hazırlandığı haber verilen “Sevr Barış Antlaşması'nı” kastederek şöyle devam etmişti:
“Çok geçmeden bahtsız topraklarımızda bir türlü tanınmak istenmeyen en meşru haklarımıza dair hükümler tebliğ edeceklerdir. Biz, başta Hakanımız, bütün millet düşünüyoruz ki mağlûp olmak, mahvolmak için bir neden sayılamaz. Bize uzatılacak hükümler on dört aydan beri beklediğimiz barışı bir idam kararıyla başlatmak isterse Trakya'dan Erzurum sınırlarına kadar milyonlarca göğüsten ıstırap ile üzüntüyle bir ses çıkaracak. Biz ölmek istemiyoruz. Bize barış diye uzatacakları idam bıçağımı kendi elimizle göğsümüze saplamayacak ve biz emirle intihar etmeyeceğiz. Biz ölmeyiz, ölemeyiz!”
Hamdullah Suphi Bey'in etkili konuşmasıyla çok duygulanıp kalbi heyecanla dolan dinleyiciler arasındaki bir Fransız Bayan gazeteci, konuşmacının sözlerini birçok kereler keserek Fransısca; “Türkler, Türkiye ölmeyecektir,” diye haykırmıştı, Fransızca’yı gayet mükemmel bilen Hamdullah Suphi nutkunu bitirdikten sonra Fransız bayanı kürsüye çıkararak Fransızca söylediği sözlerini Türkçeye çevrilip halka duyurulmasını sağlamıştı. Heyecandan titreyen Fransız Hanım şunları söylemişti: “Sizi sevmeyen, aleyhinizde bulunanlar Türk'ü, Türkiye'yi tanımayan Fransızlardır. Bütün Fransızlar tabiatıyla Türklerle temas etmiş ve Türkiye'yi görmüş değillerdir. Aramızda bir müddet yaşamış ve buraları çok gezmiş Fransızlar tabii sizi pek ziyade takdir ederler. Ben de onlardan bir tanesiyim. Sizi tanıyanlar pek âlâ bilirler ki ‘Doğu da’ en sadakatli ve namuslu millet yalnız Türk milletidir.” Bu Fransız bayan gazeteci Hamdullah Suphi’yi ilk defa izlediğini sözlerindeki gerçeklerden ve bağımsızlık fikrinden çok etkilendiğini bu konuşmayı bu nedenle yapmak ihtiyacında olduğunu söylemekten de geri durmamıştır.
23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün dünyaya ilân edilmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal bu görevi Hamdullah Suphi Tanrıöver'e verdi. Onun hazırladığı aşağıdaki metin kendisi tarafından kürsüde okunduğunda alkışlarla kabul edilerek “Büyük Millet Meclisi’nin Millete Beyannamesi” adı altında yayınlandı: “Anadolu'nun her köşesinden gelmiş vekillerimizin teşkil ettiği Büyük Millet Meclisi olanı biteni dinleyip anladıktan sonra, millete hakikati söylemeye lüzum gördü.
İngilizler tarafından satın alınan ve milleti birbirine düşürmek maksadını güden bazı hainler sizi aldatmak için türlü türlü yalanlar söylüyorlar. İzmir vilâyetinin, Antalya'nın, Anteb'in, Adana'nın, Maraş ve Urfa havalisinin düşmanlar tarafından işgali üzerine silâhına sarılan millettaş ve dindaşlarınızı yine size mahvettirmek için Padişah ve Halifeye isyan sözünü ortaya atıyorlar. Millet Meclisi Halife ve Padişahımızı düşman tazyikinden kurtarmak, Anadolu'nun şunun, bunun elinde parça parça kalmasına engel olmak, payitahtımızı gene anavatana bağlamak için çalışıyor. Biz vekillerimiz Cenabı Hak ve Resulüekrem namına yemin ederiz ki Padişaha ve Halifeye isyan sözü bir yalandan ibarettir ve bundan maksat vatanı müdafaa eden kuvvetleri aldatılan Müslümanlar’ın elleriyle mahvetmek ve memleketi sahipsiz ve müdafaasız bırakarak elde etmektir.
Hind’in, Mısır’ın başına gelen halden mübarek vatanımızı kurtarmak için İngiliz casuslarının sizi aldatmak için uydurdukları yalana inanmayın! İzmir'ini, Adana'sını, Urfa ve Maraş'ını, velhasıl vatanın düşman istilâsına uğramış kısımlarını savunanları, din ve milletlerinin şerefi için kan döken kardeşlerimizi arkadan size vurdurmak isteyen alçakları dinlemeyin ve onları Millet Meclisi’nin kararı üzerine cezalandıracak olanlara yardım edin. Tâ ki, din son yurdunu kaybetmesin. Tâ ki, milletimiz köle olmasın. Biz birlik oldukça düşman üzerimize gelemeyeceğini resmen ilân etti. Onun candan özlediği aramızda nifak ve ayrımcılıktır. Allah’ın laneti düşmana yardım eden hainlerin üzerine olsun ve yardımı Halife ve Padişahımızı, millet ve vatanı kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın!” Bu konuşması büyük övgü ve büyük takdir aldı. Kısacası; onun hayatını ve eserlerin okurken hep gıpta etmişimdir. Ne mutlu bana ki; onun okuduğu Galatasaray Lisesi sınıflarında ders verdim. Yattığı yatakhanelerde nöbet tutum ve orada 21 yıl hem görev yaptım, hem de ikamet ettim. Bu güzel tesadüften dolayı da, Hamdullah Suphi’yi anmak benim için en büyük gurur ve en büyük bir görevdir. Mekânı cennet, ruhu şad olsun!