Dünya, asıl vatana giden yolda köprü başıdır. Bu yüzden çok değerlidir. Nitekim Büyük İslâm Şairimiz Mehmet Âkif; vatan mefhum ve kavramını çok güzel terennüm ve ifade eder. Âdeta arslanlar gibi kükreyerek haykırır:

Bastığın yerleri “Toprak” diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Rûhumun senden İlâhî şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;

Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli.

Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

Vatansever Türk Yazarları da, boş durmuyorlardı elbet. Sıyırmışlardı kalemlerini. Makale üstüne makale neşrediyorlar. Yazılarında motif olarak bilhassa dine, din içerikli heyecan ve şuura büyük yer veriyorlardı.

Nitekim ateşli edîblerden Süleyman Nazif Bey de bir makalesinde: “Dört yüz yıldan beri Ezan-ı Muhammedî ve Türk topundan başka bir şey duymayan İstanbul, uykudan uyan!” diye feryat ediyordu.

Millî Mücadele “aynı zamanda İslâmın, Rabbin kefaleti altında bulunan temadisine (devam ediciliğine) ve büyük Türk Milleti’nin ‘İla-yı Kelimetullah’ (Allahın adını yüceltmek) davasından vazgeçirilemiyeceğine (yani geri bırakılamıyacağına) dair mucizevî bir tecellî ve delildir.”

Çünkü değerli okur! Seyyidler zinciri halkalarından biri olan Bursevî (Bursalı) İsmail Hakkı Hazretlerinin (1652-1725) belirttiği üzere, bu topraklar; Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Kudüs-ü Şerif, Şam-ı Şerîf, Darüsselam olan Bağdat ayarında, onlara eş değerde şehirleri sinesinde bulunduruyor.

Başta İslâmbol olan Dünya Cenneti İstanbul gibi. Hüdavendigâr şehri Konya gibi. Evliya (Veliler) burcu Bursa gibi. Peygamberler diyarı Urfa gibi. Dâr-ı Nîrân İsparta gibi. Serhat şehri Edirne gibi, birbirinden güzel şehirleri bağrında barındırıyor.

Nitekim İstanbul’un Eba Eyyub Ensarîsi var. Konya’nın Hz. Mevlânâsı var. Bursa’nın sâdâttan / seyyitlerden yani Hz. Hüseyin’in soyundan gelen İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri var. Urfa’nın Halilürrahmânı var. Mânen Şam-ı Şerif benzeri İspartası var. Edirne’nin, minarelerini ufka birer göz gibi dikmiş hudutları gözetleyen, Mimar Sinan’ın şaheseri, çok muhteşem yapısı ve yapıtı Gâzi Selimiye Câmisi var.

Aslında, her şehrimizin bu mânada, bağrında barındırdığı kutsal mekânları ve mâna uluları var ki saymakla bitmez.

Kaldı ki, bu topraklar milâdî yedinci asırdan beri Anadolu’ya İla-yı Kelimetullah uğrunda sefere çıkan ilk Müslüman-Arap mücahit şehitlerini bağrında saklıyor.

Daha sonra, İslâm Sancağı’nı onlardan devralan ve asırlarca, şanla şerefle dalgalandıran sayısız Türk şehit ve gâzileri, mübarek göğsünde muhafaza ediyor.

“Arabdan sonra İslâmın kıvamı (ayakta tutucusu ve devam ettiricisi) olan Etrak (ı yani kahraman Türk mücahitlerini sinesinde saklıyor).”