“Cumhuriyet: Devlet reisi /  devlet başkanı, millet veya Millet Meclisleri tarafından seçilen hükümet şekli. Demokraside temsilî hükümet şekli. Halkın hür olarak seçtiği temsilciler (Millet vekilleri ve senatörler) aracılığı ile egemenliğini (hâkimiyetini) kullanmasına dayanan hükümet şekli. Cumhuriyetin birbirinden farklı üç tatbik / uygulama şekli vardır.

     1- Parlementer hükümet: Hükümeti meclisler karşısında bağımsız sayan şekil.

     2- Meclis hükümeti: Hükümeti meclise bağlı sayan şekil.

     3- Başkanlık hükümeti: Devlet ve hükümet başkanı aynı kişidir ve halk tarafından seçilir. Hükümeti başkan kurar, başkan değiştirir. Başkan meclislere karşı bağımsızdır. (Amerika’daki gibi.)” (Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Büyük LÛGAT, İstanbul - 1985, s. 163)

x

     Karınca ve Arı milletleri, cumhuriyet-perver yani cumhuriyetçidirler. İnsanın onlardan geri kalması insana yakışır mı?

     Hulefa - yı Râşidîn / Dört Râşid Halîfe / Hz. Ebu bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali; her biri hem halîfe, hem reisicumhur / devlet başkanı idiler.

     Sıddîk - Ekber / Hz. Ebu Bekir; aşere-i mübeşşereye yani “Hz. Peygamber’in kendilerine Cennetlik olduklarını müjdelediği sahabelerdir. Bu kişiler Allahın emirlerine bağlılıkta ve din hizmetindeki fedailikte Allahın rızasını tam kazanmışlardır. Bu zatlar şunlardır: Hz. Ebu bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ubeyde bin Cerrah, Hz. Said, Hz. Saad bin Ebi Vakkas, Hz. Talha, Hz. Zübeyr İbn-ül Avvam (R.A.)” (Büyük Lûgat, s. 72) a ve sahabe-i kirama ki “Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammedi görmüş ve mümin olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdir.

     “Onlar Peygamberimizi (a.s.v.) her an yakın alâka ile takip ederler ve O’na, her cihetle ittibaa (uymaya) çalışırlardı. Daima sıdk ve sadakatten, doğruluk ve faziletten ayrılmamak cehdi içinde idiler. İslâmiyetin neşir ve tâmimi için her çeşit fedakârlıktan çekinmezlerdi...Mektubat isimli eserde denildiği gibi:

     ‘Âl ve Ashab namında bu zevat-ı kiram / bu zatlar, nev-i beşerin / insanların enbiyadan / nebilerden sonra feraset ve dirayet ve kemalâtta en meşhur, en muhterem, en namdâr, en dindar ve en keskin nazarlı / görüşlü taife-i azîmesi / en büyük kısmı’dırlar. (R.A.)” (Büyük Lûgat, s. 67 - 68)

     İşte Hz. Ebu Bekir bunlara elbette reisicumhur / devlet başkanı hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakiki adâleti ve dindeki hürriyet mânâsını taşıyan dindar mânâlı cumhuriyetin reis ve başkanları idiler.

x

     Evet Cumhuriyet adalettir. Meşveret yani işleri konuşup anlaşma yoluyla halletme yolunu seçen bir idare şeklidir. Konular hakkında çeşitli ehil şahıslardan fikir almasını kendisine şiar edinmiş bir idare tarzıdır. Kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. Yani kuvveti tek elde / sadece kanunda bulunduran bir rejimdir.

     Evet kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat yani baskı, baskıcı yönetim, kendi başına ve hiçbir nizam ve kanuna bağlı olmadan yönetme hâli / keyfî idare sistemi kendini gösterir! Böylece istibdat tevzi olunmuş paylaşılmış olur. Oysa hâkim emrini vicdandan almalı.

     On dört asır / on dört yüzyıl önce İslâmiyet gelmiş, teessüs edip yerleşmiş, kökleşmiş ve temelleşmiştir. Yani Cumhuriyet ve Demokrasi manası ta o zamandan beri vardır. Çünkü tahavvül-i esma / isim değişikliği ile hakaik / hakikatler tagayyür etmez / değişmez.

     Çünkü seçmek, seçilmek, istişare, meşveret, danışma vs. hepsi Kur’anın manalarında ve ruhunda mündemiçtir / vardır.

     Ve hattâ bunların hepsi dört mezhebin ruhunda ve manasında bile zımnen mevcuttur. 

     Binaenaleyh, ahkâmda / hükümlerde Avrupa’ya dilencilik etmek, İslâm dinine büyük bir cinayettir. Şimale / kuzeye müteveccihen / yönelerek namaz kılmak gibidir.