CUM’A  SOHBETİ  (4/35) - ENBİYÂ-Ü  IZÂM,RUSÜLÜ  KİRAM, ASHAB-I  GÜZİN  TABİ’ÎN  VE  TEBA’İ TABİ’ÎN!....

Abone Ol

ENBİYÂ-Ü  IZÂM,RUSÜLÜ  KİRAM, ASHAB-I  GÜZİN  TABİ’ÎN  VE  TEBA’İ TABİ’ÎN!....

Peygamber’ler,  Ashab-ı  Güzîn,  Tâbi’în,  Teba’i  Tâbi’în.  Bunların  aralarında kalın  kırımızı  çizgiler  vardır;  aralarında  geçişler  mümkün  değildir. “  Allah, meleklerden  ba’zılarını  ve  yine  insanlardan  ba’zılarını  resûller(  elçiler )  olarak  seçer.” “  Şüphasiz  onlar,  bizim  katımızda seçilmiş  iyi  kullardandı.”   ( Sâd/38/47)  Peygamber,”Âlem-i  Ervah,”’da,(  Ruhlar  aleminde)  insanlar  arasından, Peygamber  olar8ak  seçilmişler, dünya’ya  geldiklerinde  de belli  bir  yaşa  baliğ  olduklarğında, - ki, Hazreti  Yahya, Hazreti  İsa  aleyhime’s- Selam  gibi  çoçukkken  kendilerine  Peygamberlik  ihsan  edilmiş,  vahye  muhatap  olmuşlar,  vahiyleri  mu’cizelerle  te’yid  edilmiş’ler  hariç,-  kırk  yaşlarında   Nebi. Resûl  olarak  vazifelendirilmişler, vahye muhatap  kılınmışlar  ve  Peygamberlikleri  mu’cizelerle  te’yid  edilmiştir. Ashab-ı  Güzin,  Tâbi’în, Teba’i  Tâbi’î’nden  hiçbir  kimse, derecesi,  rütbesi  ve  bulunduğu  mertebe  ne  olursa  olsun,ibadet,  zikir,  tesbih  ve  çalışma  ile  asmla  ve  kat’â,  Peygamber’lit  rütbesi  kazanamaz, Peygamber’lerin  mertebesine  ulaşamaz. Bu  bakımdan, “ Falanca,  filanca  zatta, hâşâ!  şu  Peygamber’in,  ya  da  Peygamber’lerin  tasarrufu  vardır,” yave  ve saçmalıklara  yer  yoktur.

Peygamber’lerden  sonra,  Ümmetin  en  faziletlileri,  Peygamber’imizin  sohbetine  mazhar,  Ashab-ı  Güzîn’dir. Sahabî,  Asr-ı  Saâdet’de  yaşamış,  dünya  gözüyle  Peygamber’imizi  görmüş,  Allah’a  ve  Resûlü’ne  iman  etmiş, sohbetlerinde  bulunmuş,  mes’ud,  kutlu  insanlardır. Tâbi’î, Asr-ı  Saâdet’de  yaşamış olsa  bile, gıyabında  iman  etmiş ve  fakat,dünya  gözüyle  Peygamber’imizi  görememiş  ve  bir  def’a  bile  olsa da  sohbetinde  bulunanamımış,  Sohbetine  mazhar  olamamış, ancak, Ashab’dan  pek çoğunu,  en  azından,  birisini,  dünya  gözüyle,  görme  şerefine  ermiş,  kimselerdir.  Teba’-i  Tâbi’î’n  de,  dünya  gözüyle  Tâbi’î’nden  pek  çoğunu  veya  en  azından  birisini  görenlerdir.Tevâlî  eden  asırlar  içinde  günümüze  kadar  gelen  Ümmeti  Muhammed  de  Tâbi’î’ndendirler.

Tâbi’î’n,  Teba’-i  Tâbi’î’n’den  hiçbir  kimse  derecesi,  rütbesi  bulunduğu  mertebesi  her  ne  olursa  olsun, asla  ve  kat’â,  herhangi  ibr  Sahabe  derecesine,  rütbesine  çıkamaz,  bulunduğu  mertebeye  ulaşamaz.

Tâbi’î’nin  en  faziletlisi,  Şüphesiz,  Üveys  el-  Karnî  Rahimehu’llâh’tır. Kendisi  Asr-ı  Saâdet’de  yaşadığı  ve  Peygamber’imizle  görüşmek  üzere,  Yemen’in  Karn  şehrinden  Medine-i  Münevvere’ye  kadar  geldiği  halde,  o  sırada,  Medine  dışında,  uzak  diyarlarda, cihad  halinde, Düşmana  karşı, İslam  Ordusu’na, kumanda  ettiği  için,  Peygamberimizle  görüşememiş,  validesine  söz  verdiği  için  bu  sözünü  yerine  getirmek  üzere,  Medine-i  Münevvere’de  daha  fazla  kalamadığı  için  Yemen-  Karn’e  dönmek  mecburiyyetinde  kaldığı  için, Sahabe  olma  şerefine  nail  olamamıştır.  Resûlü  Ekrem  Efendimiz,  Medine-i  Münevvere’ye  döndüğünde,  Üveys  el-  Karnî,   kendisine  anlatılınca,  çok  müte’essir  olmuş,  kendisini  teselli  için, Hırka’larından  birisini  kendisine  hediye  olarak  göndermiştir.,  Asırlardır,  İstanbul-  Fatih’te  adına  yaptırılan  Hırka-i  Şerif  Camii’nde  muhafaza  edilen  ve  her  yıl  Rmazan  ayının  son  günlerinde  müslümanların  ziyeretine  açılan,  Hırka-i  Saâdet,  İşte  böylece  Peygamber’imizin  Üveys  el-  Karnî  Hazretlerine  hediye  buyurduğu  Hırkasıdırn.

Peygamber’imiz salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimiz: “ Karn’ların  en  hayırlısı,  benim Karnım, sonra,  onu  ta’kip  eden,  sonra  sonra, biribirlerini  ta’kip  eden  karn’lardır,”  buyurmuştur.( Ya’nî,  asırların  en  hayırlısı,  benium  asrımdır, sonra  tevali  eden  biribirini  ta’kip  eden  azırlardır.)

Peygamber’lerden  sonra  insanlığın  en  hayırlı  nesli,  Ashab-ı  Güzîn’dir.  Sonra, Tâbi’î’n, sonra  Teba’-i  Tâbi’î’n  sonra sonra,  tevâlî  eden  asırlarda  gelenlerdir.

Ashab-ı  Güzîn  arasında,  bir  Hazreti  Vahşî   radiya’llâhu  anh  vardır;  Hazreti  Vahşî,  Kureyş  müşriklerinin  zimamdarlarından, Mekke’nin  Fethi  gününe  kadar,  Peygamber’imiz  ve  Ashab-ı  Güzin  ile  Mekke  müşrikleri  arasında  cereyan  eden  bütün  savaşlarda,  şirk  ordularının  Başkumandanı  olaün,  Süfyan  bin  Harb’in  zevcesi,  Hind’in  kölesiydi. Hind,  Bedir’de  telef  edilen  oğlu’nun  intikamını  almak  için, Kölesiyle  birlikte  müşrikler  arasında,  Uhud  Muharebe’lerine  katılmıştı.Burada,  Eğer  Hamza’yı,- Hazreti  Hamza,  Uhud  Muharebeleri  sırasında  şehid  edilen  Reîs’ş-Şüheda,( Şehid’lerini  Resi)  Hazreti  Peygamber’imizin  çok  sevdiği  amcasıydı.-  şehid  eder,  oğlumun  intikamını  almama  için  bana  yardımcı  olursan,  seni  azad  ederim,  ayrıca, sana  külliyetli  miktarda  nakit,altın, gümüş  verir  seni  Mekke’nin  en  zengini  yaparım,” diye  azmettirdi. Uhud da  Okçuların  Okçular  Tepesini  bir  an  için  terk  etmeleri  üzerine  ortaya  çıkan  panik de İslam  Ordusu  arkadan  kuşatılmış  ve bu  kargaşa’da Hazreti  Hamza’nın  da  içinde  bulunduğu,  ba’zı Sahabî’ler şehid  edilmişlerdi. Vahşî, Seyyidesi, Efendisi  Hind’in  ta’limatıyla,  Hazreti  Hamza’nın  vücud  bütünlüğünü  bozmuş  şen’î  bir  vahşet  sergilemişti.Bundan  sonra  kendisine  “ Vahşî,”  unvanı,  lakabı  layık  görülmüştü. Allah  bu  Vahşî’nin  kalbine  hidayeti  düşürmüştü, Mekke’den  Medine’ye,  Mektuplar  göndererek, Müslüman  olmak  istediğini  ve  fakat,  Nisa  ve  İsra  surelerindeki  ba’zı  âyet’lerin  kendisine  mani  olduğunu  söylemesi  üzerine,  Peygamber’imiz,  her  sualini  bir  başka  âyetle  cevaplandırınca,  Medine’ye  geldi,  İslam  ile  Şerefyab  olduktan  sonra,  dünya  gözüyle  Peygamber’imizi  gördü, Huzurunda  şehadet  getirerek  müslüman  oldu  ve  sohbetine  mazhar  olduğu  için  de Sahâbî  olma  şerefine  nail  oldu.

Resûlu’llah  sallaü’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimiz, “  Vahşî   Kardeşim, iman  ettin,  mü’min  oldun, dünya  gözüyle  beni  gördün,  sohbetime  mazhar  oldun, Sahabî’lerim  arasına  katılydın,  mübarek  olsun, Ne  varki, 2 Seni  hep  gördüğümde  amucam,  Hamza’yı  hatırlıyor  çok  üzülüyorum,  bundan  sonra  göz önünde  fazla  bulunma,”  buyurdu.

İmdi! Tâbi’î’n,  Teba’-i  Tâbİ’î’n’den  hiçbir  kimse’nin  derecesi,  rütbesi  her  ne  ise, Mertebesi  neredeyse,  hatta, Tâbi’î’nin   en  hayırlısı  olan,  Üveys  el-  Karnî’nin, rütbesi,  derecesi,  mertebesi,  asla  ve  kat’â, Hazrretiu  Vahşî’nin  derecesine,  rütbesine  ve  mertebesine  ulaşamaz...

Abdullah  İbn-i  Mübârek  Hazretlerine,” Adaleti, merhameti,  idaresiyle  İkinci  Ömer  olarak  tavsif  edilen,  Emevî   hükümdarlarından  Ömer  Bin  Abdülaziz  Hazretleriuye, Hazreti  Muaviye  bin  Süfyan  arasında  bir  mukayese  yapmasını  söylediklerinde “  Vallâhi, Hazreti  Muaviye   radiya’llâhu  anh  Efendimizin,  Resûlu’llah   salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem    Efendimizle  birlikte  çıktığı  savaşlardan  birisinde  atı’nın  buruna  giren  tozlar, elbetteki,  Ömer  bin  Abdülaziz’den  daha  faziletlidir. Siz,  benden  kimin  kiminle  muikayesesini  smoruyorsunuz.İman  edip,  sohbete  mazhar  olduktan  sonra, belli  bir  hassasiyet  için,  Peygamber’imizin  sohbetine  daha  sık  sık  katılamayan  vahşî   radiya’llâhu  anh  Efendimizin  mertebesi  bu  ikin, Peygamber’lerden  sonra  bütün  insanlığın  zirve  noktasındaki,  Hazreti  Ebû  Bekr  es-  Sıddîk  Hazretleri  asla  ve  kat’â   hiçbir  kimseyle  mukayese  ed7ilemez. Nokta!...