ENBİYÂ-Ü IZÂM,RUSÜLÜ KİRAM, ASHAB-I GÜZİN TABİ’ÎN VE TEBA’İ TABİ’ÎN!....
Peygamber’ler, Ashab-ı Güzîn, Tâbi’în, Teba’i Tâbi’în. Bunların aralarında kalın kırımızı çizgiler vardır; aralarında geçişler mümkün değildir. “ Allah, meleklerden ba’zılarını ve yine insanlardan ba’zılarını resûller( elçiler ) olarak seçer.” “ Şüphasiz onlar, bizim katımızda seçilmiş iyi kullardandı.” ( Sâd/38/47) Peygamber,”Âlem-i Ervah,”’da,( Ruhlar aleminde) insanlar arasından, Peygamber olar8ak seçilmişler, dünya’ya geldiklerinde de belli bir yaşa baliğ olduklarğında, - ki, Hazreti Yahya, Hazreti İsa aleyhime’s- Selam gibi çoçukkken kendilerine Peygamberlik ihsan edilmiş, vahye muhatap olmuşlar, vahiyleri mu’cizelerle te’yid edilmiş’ler hariç,- kırk yaşlarında Nebi. Resûl olarak vazifelendirilmişler, vahye muhatap kılınmışlar ve Peygamberlikleri mu’cizelerle te’yid edilmiştir. Ashab-ı Güzin, Tâbi’în, Teba’i Tâbi’î’nden hiçbir kimse, derecesi, rütbesi ve bulunduğu mertebe ne olursa olsun,ibadet, zikir, tesbih ve çalışma ile asmla ve kat’â, Peygamber’lit rütbesi kazanamaz, Peygamber’lerin mertebesine ulaşamaz. Bu bakımdan, “ Falanca, filanca zatta, hâşâ! şu Peygamber’in, ya da Peygamber’lerin tasarrufu vardır,” yave ve saçmalıklara yer yoktur.
Peygamber’lerden sonra, Ümmetin en faziletlileri, Peygamber’imizin sohbetine mazhar, Ashab-ı Güzîn’dir. Sahabî, Asr-ı Saâdet’de yaşamış, dünya gözüyle Peygamber’imizi görmüş, Allah’a ve Resûlü’ne iman etmiş, sohbetlerinde bulunmuş, mes’ud, kutlu insanlardır. Tâbi’î, Asr-ı Saâdet’de yaşamış olsa bile, gıyabında iman etmiş ve fakat,dünya gözüyle Peygamber’imizi görememiş ve bir def’a bile olsa da sohbetinde bulunanamımış, Sohbetine mazhar olamamış, ancak, Ashab’dan pek çoğunu, en azından, birisini, dünya gözüyle, görme şerefine ermiş, kimselerdir. Teba’-i Tâbi’î’n de, dünya gözüyle Tâbi’î’nden pek çoğunu veya en azından birisini görenlerdir.Tevâlî eden asırlar içinde günümüze kadar gelen Ümmeti Muhammed de Tâbi’î’ndendirler.
Tâbi’î’n, Teba’-i Tâbi’î’n’den hiçbir kimse derecesi, rütbesi bulunduğu mertebesi her ne olursa olsun, asla ve kat’â, herhangi ibr Sahabe derecesine, rütbesine çıkamaz, bulunduğu mertebeye ulaşamaz.
Tâbi’î’nin en faziletlisi, Şüphesiz, Üveys el- Karnî Rahimehu’llâh’tır. Kendisi Asr-ı Saâdet’de yaşadığı ve Peygamber’imizle görüşmek üzere, Yemen’in Karn şehrinden Medine-i Münevvere’ye kadar geldiği halde, o sırada, Medine dışında, uzak diyarlarda, cihad halinde, Düşmana karşı, İslam Ordusu’na, kumanda ettiği için, Peygamberimizle görüşememiş, validesine söz verdiği için bu sözünü yerine getirmek üzere, Medine-i Münevvere’de daha fazla kalamadığı için Yemen- Karn’e dönmek mecburiyyetinde kaldığı için, Sahabe olma şerefine nail olamamıştır. Resûlü Ekrem Efendimiz, Medine-i Münevvere’ye döndüğünde, Üveys el- Karnî, kendisine anlatılınca, çok müte’essir olmuş, kendisini teselli için, Hırka’larından birisini kendisine hediye olarak göndermiştir., Asırlardır, İstanbul- Fatih’te adına yaptırılan Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilen ve her yıl Rmazan ayının son günlerinde müslümanların ziyeretine açılan, Hırka-i Saâdet, İşte böylece Peygamber’imizin Üveys el- Karnî Hazretlerine hediye buyurduğu Hırkasıdırn.
Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “ Karn’ların en hayırlısı, benim Karnım, sonra, onu ta’kip eden, sonra sonra, biribirlerini ta’kip eden karn’lardır,” buyurmuştur.( Ya’nî, asırların en hayırlısı, benium asrımdır, sonra tevali eden biribirini ta’kip eden azırlardır.)
Peygamber’lerden sonra insanlığın en hayırlı nesli, Ashab-ı Güzîn’dir. Sonra, Tâbi’î’n, sonra Teba’-i Tâbi’î’n sonra sonra, tevâlî eden asırlarda gelenlerdir.
Ashab-ı Güzîn arasında, bir Hazreti Vahşî radiya’llâhu anh vardır; Hazreti Vahşî, Kureyş müşriklerinin zimamdarlarından, Mekke’nin Fethi gününe kadar, Peygamber’imiz ve Ashab-ı Güzin ile Mekke müşrikleri arasında cereyan eden bütün savaşlarda, şirk ordularının Başkumandanı olaün, Süfyan bin Harb’in zevcesi, Hind’in kölesiydi. Hind, Bedir’de telef edilen oğlu’nun intikamını almak için, Kölesiyle birlikte müşrikler arasında, Uhud Muharebe’lerine katılmıştı.Burada, Eğer Hamza’yı,- Hazreti Hamza, Uhud Muharebeleri sırasında şehid edilen Reîs’ş-Şüheda,( Şehid’lerini Resi) Hazreti Peygamber’imizin çok sevdiği amcasıydı.- şehid eder, oğlumun intikamını almama için bana yardımcı olursan, seni azad ederim, ayrıca, sana külliyetli miktarda nakit,altın, gümüş verir seni Mekke’nin en zengini yaparım,” diye azmettirdi. Uhud da Okçuların Okçular Tepesini bir an için terk etmeleri üzerine ortaya çıkan panik de İslam Ordusu arkadan kuşatılmış ve bu kargaşa’da Hazreti Hamza’nın da içinde bulunduğu, ba’zı Sahabî’ler şehid edilmişlerdi. Vahşî, Seyyidesi, Efendisi Hind’in ta’limatıyla, Hazreti Hamza’nın vücud bütünlüğünü bozmuş şen’î bir vahşet sergilemişti.Bundan sonra kendisine “ Vahşî,” unvanı, lakabı layık görülmüştü. Allah bu Vahşî’nin kalbine hidayeti düşürmüştü, Mekke’den Medine’ye, Mektuplar göndererek, Müslüman olmak istediğini ve fakat, Nisa ve İsra surelerindeki ba’zı âyet’lerin kendisine mani olduğunu söylemesi üzerine, Peygamber’imiz, her sualini bir başka âyetle cevaplandırınca, Medine’ye geldi, İslam ile Şerefyab olduktan sonra, dünya gözüyle Peygamber’imizi gördü, Huzurunda şehadet getirerek müslüman oldu ve sohbetine mazhar olduğu için de Sahâbî olma şerefine nail oldu.
Resûlu’llah sallaü’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, “ Vahşî Kardeşim, iman ettin, mü’min oldun, dünya gözüyle beni gördün, sohbetime mazhar oldun, Sahabî’lerim arasına katılydın, mübarek olsun, Ne varki, 2 Seni hep gördüğümde amucam, Hamza’yı hatırlıyor çok üzülüyorum, bundan sonra göz önünde fazla bulunma,” buyurdu.
İmdi! Tâbi’î’n, Teba’-i Tâbİ’î’n’den hiçbir kimse’nin derecesi, rütbesi her ne ise, Mertebesi neredeyse, hatta, Tâbi’î’nin en hayırlısı olan, Üveys el- Karnî’nin, rütbesi, derecesi, mertebesi, asla ve kat’â, Hazrretiu Vahşî’nin derecesine, rütbesine ve mertebesine ulaşamaz...
Abdullah İbn-i Mübârek Hazretlerine,” Adaleti, merhameti, idaresiyle İkinci Ömer olarak tavsif edilen, Emevî hükümdarlarından Ömer Bin Abdülaziz Hazretleriuye, Hazreti Muaviye bin Süfyan arasında bir mukayese yapmasını söylediklerinde “ Vallâhi, Hazreti Muaviye radiya’llâhu anh Efendimizin, Resûlu’llah salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizle birlikte çıktığı savaşlardan birisinde atı’nın buruna giren tozlar, elbetteki, Ömer bin Abdülaziz’den daha faziletlidir. Siz, benden kimin kiminle muikayesesini smoruyorsunuz.İman edip, sohbete mazhar olduktan sonra, belli bir hassasiyet için, Peygamber’imizin sohbetine daha sık sık katılamayan vahşî radiya’llâhu anh Efendimizin mertebesi bu ikin, Peygamber’lerden sonra bütün insanlığın zirve noktasındaki, Hazreti Ebû Bekr es- Sıddîk Hazretleri asla ve kat’â hiçbir kimseyle mukayese ed7ilemez. Nokta!...