“KÜFÜR, (EHL-İ KÜFÜR) TEK BİR MİLLETTİR!...
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kafirleri başınıza geçirmeyin. Allah’ın aleyhinizde açık bir delil getirmesini istermisiniz? “ Nisâ / 4/144)
“Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirlerin koruyuculuğuna tutunuyorlar. İzzeti, (şeref ve üstünlüğü) onların yanında mı arıyorlür? Şüphesiz, izzet (şeref ve üstünlük) tamamen Allah’ın yanındadır.” (Nisa / 4/139)
“Ey iman edenler! Yahûdî ve Hıristiyanları, koruyucu( dostlar) edinmeyin. Onar ancak, biribirlerinin koruyucularıdırlar.(Biribirlerinin dostudurlar) İçinizden kim onlardan birini koruyucu( dost) edinirse, muhakkak o onlardan sayılır. Allah zulmedenleri doğru yola çıkarmaz,” (Mâide/ 5/ 51)
“Yüreklerinde (kalplerinde) nifak hastalığı olanların, onların içine doğru koştuklarını görürüsün. “Ne yapalım, tersine bir dönemin başımıza gelmesinden korkuyoruz,” derler. Umulur ki, Allah, yakında o zaferi ihsan eder veya katından bir emir buyurur da içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.” Mâide /5/52)
“ Mü’minler, sizinle beraber olduklarına olanca yeminleriyle Allah’a yemin edenler, bunlar mıdır? derler. Bütün çabaladıkları boşa gitti de hüsran içinde kaldılar.” ( Mâide / 5/53)
“ Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah, onun yerine Allah’ın kendilerini sevdiği, onların da Allah’ı sevdiği, mü’minlere karşı yumuşak başlı, (şevkatli) kâfirlere karşı onurlu ve güçlü olanbir topluluğu getirecektir. Onlar, Allah yolunda cihad ederler,, kınayanların kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın ihsan ve ikramıdır. Onu dilediğine verir. Allah, ( ilmiyle ve gücüyle) her şeyi kuşatandır, her şeyi çok iyi bilendir.” ( Mâide/ 54)
“ Sizin koruyucunuz( Hakîkî dostunuz) önce Allah sonra Resûlü, sonra da rüku’ ederek namaz kılan, zekat veren mü’minlerdir.”( Mâide/ 5/ 55 )
“ Kim Allah’ı , Resûlü’nü ve iman edenleri koruyucu edinhirse, ( İşte o, gerçek bir koruma altındadırlar). Şüphesiz Allah’ın yanında olanlar, işte onlar, galip gelecek olanlardır.” ( Mâide /5/56)...
Osmanlı Deavleti Aliyye’miz ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz hudutdlarında yaşayan, gayr-i müslimler, kâfirler Anadolu’nun kadim kavimlerinden, Hıristiyanlar, Katolikler, Ortadoks’lar, Süryânî’ ler ( Sait Paul) Pavlos, Bizim Coğrafya’mızdan bir yahûdî, Teslis akidesini(baba, ana, oğul) üçleme’yi esas alan Hıristiyanlık öğretisinin sahibi ve günümüz Hıristiyanlığını dizayn eden adam. Bütün Hıristiyan mezhepleri Pavlus’un öğretisinin kabulü ve bu dizayn’dan sonra şirke düştükleri için bunlara müşrik kâfgirler denilir.. Bunlar Teslis’in sembolü haç’a tapınırlar, kiliseleriende açıktan açığa çan çalarlar, kendilerine göre du’a ve ibadet ederler.
15. asırda, Hıristiyanların dayanılmaz zulümleri sebebiyle Osmanlı’ya sığınan,( Sultan 2. Bayezid zamanında) yaklaşık, 100 bin yahûdî, İstanbul, İzmir, Selanik ve seferad şehirlerine yerleşen,” “Sefarad Yahûdî’leri,” denilen bu yahûdî’ler, Osmanlı Devleti Aliyye’sinde kimliklerini gizlemek zorunda ve durumunda kalmadılar. Hahambaşı’larını seçtiler Sinagog ve havralarını serbestçe açtılar kendilerine göre ibadetlerini yaptılar.Yahûdî’ler de,Haham’larını endad,hâşâ! Allah yerine koydukları, ba’zıoları da Hıristiyanlarda olduğu gibi “Uzeyr Allah’ın oğludur,” dedikleri için, ehl-i Kitap- ehl-i Tevhid olmaktan uzaklaşmışlar, onlar da, müşrik’lerden olmuşlardır.Türkiye’de açıktan açığa, Hıristiyanım, yahûdî’yim, Rum’um, Süryanî’yim, Keldanî’yim, Zeydî’yim,Pontos’um, diyen Vatardaşlarımızla aramızda, hiçbir mes’ele yoktur.Gerek, Devlet-i Aliyye’miz zamanında ve gerekse, bilhassa,Mübadele’de, Selanik’ten, Girit’den gelen,Sebatayist’lear, aidiyyet’lerini, kimliklerini, isimlerini, unvanlarını gizlediler, herbiri, Türk Unva ve İsimlerini kullandılar. İlk zamanlarda, bunlara, “ Avdetî,”( dönmeler- dönenler) denilirdi.Avdetî’ler, yeni aldıkları unvan ve isimleriyle,bütün devlet kademelerine, Yarı Resmî Kurum ve Kuruluşlara, derneklere vakıflara, Milletimizin, toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet edip, Maarif, Ticaret ve Sanaayyi’de tam bir hakimiyyet te’sis ettiler. Siyasette, başköşelere bunlar oturdu. Hariciye, diplomasi,” Monşörler,” vasıtasıyla, tamamen, bunların eline geçti. Avdetî’ ler,( dönmeler),biz “ döndük,” dediler, ama, asla dönmediler. İçlerinde, kalp’lerinde, yahûdî’liği Sebatayist’liği sımsıkı, muhafaza ettiler, zahiren, görünüşte, müslümanlar gibi davrandılar. İki yüzlü, içi başka, dışı başka. Buna, nifak, münafıklıok, deniliyor. Müslümanlara karşı küfrün en şiddetlisi nifak- münafıklık’tır. Müslüman, açıktan, hıristiyan, yahûdî, Süryânî, Ermeni, Keldanî, yezîdî, her kimse bilir, ona nasıl davranacağınğı bilir, uiman noktasına ona karşı tedbirini alır. Oysa, içi başka dışı başka,içinden kâfir, dışından, görünüşte müslüman.Bunlara karşı nasıl tedbir alınacaktır?
“ Kesinlikle münafıklar, cehennem’in en alt tabakasındadırlar. Sen kesinlikle onlara bir yardımcı bulamazsın. “ ( Nisâ/ 4 /145)