CUM’A SOHBETİ ( 4 / 51 )

“KÜFÜR, (EHL-İ KÜFÜR) TEK BİR MİLLETTİR!...

Abone Ol

“KÜFÜR, (EHL-İ  KÜFÜR) TEK  BİR  MİLLETTİR!...

“Ey iman  edenler! Mü’minleri  bırakıp  da   kafirleri  başınıza  geçirmeyin.  Allah’ın  aleyhinizde  açık  bir  delil  getirmesini  istermisiniz? “  Nisâ / 4/144)
“Onlar,  mü’minleri  bırakıp  kâfirlerin   koruyuculuğuna  tutunuyorlar. İzzeti, (şeref  ve  üstünlüğü)  onların  yanında  mı  arıyorlür? Şüphesiz, izzet (şeref ve üstünlük) tamamen  Allah’ın  yanındadır.”  (Nisa / 4/139)
“Ey  iman  edenler!  Yahûdî  ve  Hıristiyanları, koruyucu(  dostlar)  edinmeyin.  Onar  ancak, biribirlerinin  koruyucularıdırlar.(Biribirlerinin  dostudurlar) İçinizden   kim   onlardan  birini  koruyucu( dost)  edinirse,  muhakkak  o  onlardan  sayılır.  Allah  zulmedenleri  doğru  yola  çıkarmaz,”  (Mâide/ 5/ 51)
“Yüreklerinde (kalplerinde)  nifak  hastalığı  olanların, onların  içine  doğru  koştuklarını  görürüsün.  “Ne  yapalım, tersine  bir  dönemin  başımıza  gelmesinden  korkuyoruz,”  derler.  Umulur ki, Allah,  yakında  o  zaferi  ihsan  eder  veya  katından  bir  emir  buyurur  da  içlerinde  gizlediklerine  pişman  olurlar.”  Mâide /5/52)
“  Mü’minler,  sizinle   beraber  olduklarına   olanca   yeminleriyle   Allah’a  yemin  edenler,  bunlar  mıdır?  derler.  Bütün   çabaladıkları  boşa  gitti  de  hüsran  içinde  kaldılar.” ( Mâide / 5/53)
“ Ey  iman  edenler!  İçinizden  kim  dininden  dönerse,  bilsin  ki  Allah,  onun  yerine  Allah’ın  kendilerini  sevdiği,  onların  da  Allah’ı  sevdiği, mü’minlere  karşı  yumuşak  başlı,  (şevkatli)   kâfirlere  karşı  onurlu   ve  güçlü  olanbir topluluğu  getirecektir.  Onlar,  Allah  yolunda  cihad  ederler,, kınayanların   kınamasından   korkmazlar.  İşte  bu  Allah’ın   ihsan  ve  ikramıdır.  Onu  dilediğine  verir.  Allah,  (  ilmiyle  ve  gücüyle)  her şeyi  kuşatandır,  her  şeyi çok iyi  bilendir.”  ( Mâide/ 54)
“  Sizin  koruyucunuz( Hakîkî  dostunuz)  önce  Allah  sonra  Resûlü, sonra  da  rüku’  ederek  namaz  kılan,  zekat  veren  mü’minlerdir.”(  Mâide/ 5/ 55 )
“ Kim  Allah’ı ,  Resûlü’nü  ve  iman  edenleri  koruyucu  edinhirse,  (  İşte  o,  gerçek   bir  koruma  altındadırlar). Şüphesiz  Allah’ın  yanında  olanlar,  işte  onlar,  galip  gelecek  olanlardır.”  (  Mâide /5/56)...
Osmanlı  Deavleti  Aliyye’miz  ve  Türkiye  Cumhuriyeti  Devletimiz  hudutdlarında  yaşayan,  gayr-i müslimler, kâfirler Anadolu’nun  kadim  kavimlerinden, Hıristiyanlar, Katolikler, Ortadoks’lar,  Süryânî’ ler ( Sait Paul)  Pavlos, Bizim  Coğrafya’mızdan  bir  yahûdî, Teslis  akidesini(baba,  ana, oğul) üçleme’yi  esas  alan Hıristiyanlık  öğretisinin  sahibi  ve  günümüz  Hıristiyanlığını  dizayn  eden  adam. Bütün  Hıristiyan  mezhepleri Pavlus’un  öğretisinin  kabulü ve bu dizayn’dan  sonra  şirke  düştükleri  için bunlara  müşrik  kâfgirler  denilir.. Bunlar  Teslis’in  sembolü  haç’a  tapınırlar, kiliseleriende  açıktan açığa  çan  çalarlar, kendilerine  göre  du’a  ve ibadet  ederler.
15. asırda, Hıristiyanların  dayanılmaz  zulümleri  sebebiyle  Osmanlı’ya  sığınan,(  Sultan 2. Bayezid  zamanında)  yaklaşık, 100 bin  yahûdî, İstanbul,  İzmir,  Selanik  ve  seferad  şehirlerine  yerleşen,”  “Sefarad  Yahûdî’leri,”  denilen  bu  yahûdî’ler,  Osmanlı  Devleti  Aliyye’sinde  kimliklerini  gizlemek  zorunda   ve  durumunda  kalmadılar.  Hahambaşı’larını  seçtiler  Sinagog  ve  havralarını  serbestçe  açtılar  kendilerine  göre  ibadetlerini  yaptılar.Yahûdî’ler  de,Haham’larını  endad,hâşâ! Allah  yerine  koydukları, ba’zıoları  da  Hıristiyanlarda  olduğu  gibi  “Uzeyr  Allah’ın  oğludur,”  dedikleri  için,  ehl-i  Kitap- ehl-i  Tevhid  olmaktan  uzaklaşmışlar,  onlar  da, müşrik’lerden olmuşlardır.Türkiye’de  açıktan  açığa, Hıristiyanım,  yahûdî’yim,  Rum’um, Süryanî’yim,   Keldanî’yim, Zeydî’yim,Pontos’um,  diyen  Vatardaşlarımızla  aramızda, hiçbir  mes’ele  yoktur.Gerek,  Devlet-i  Aliyye’miz  zamanında  ve  gerekse, bilhassa,Mübadele’de,   Selanik’ten, Girit’den   gelen,Sebatayist’lear, aidiyyet’lerini,  kimliklerini, isimlerini, unvanlarını  gizlediler, herbiri, Türk  Unva  ve  İsimlerini  kullandılar. İlk  zamanlarda,  bunlara,  “  Avdetî,”(  dönmeler-  dönenler)  denilirdi.Avdetî’ler, yeni  aldıkları  unvan  ve  isimleriyle,bütün  devlet  kademelerine, Yarı  Resmî  Kurum  ve  Kuruluşlara,  derneklere  vakıflara, Milletimizin,  toplumun  kılcal  damarlarına  kadar  sirayet  edip,  Maarif,  Ticaret  ve  Sanaayyi’de  tam  bir  hakimiyyet  te’sis  ettiler.  Siyasette,  başköşelere  bunlar  oturdu.  Hariciye, diplomasi,” Monşörler,”  vasıtasıyla,  tamamen,  bunların  eline  geçti.  Avdetî’ ler,( dönmeler),biz  “  döndük,” dediler,  ama,  asla dönmediler. İçlerinde,  kalp’lerinde, yahûdî’liği  Sebatayist’liği  sımsıkı,  muhafaza  ettiler, zahiren,  görünüşte,  müslümanlar  gibi  davrandılar. İki  yüzlü,  içi  başka,  dışı  başka.  Buna,  nifak,  münafıklıok,  deniliyor. Müslümanlara  karşı  küfrün  en  şiddetlisi  nifak- münafıklık’tır. Müslüman,  açıktan, hıristiyan, yahûdî, Süryânî,  Ermeni, Keldanî,  yezîdî,  her  kimse  bilir,  ona  nasıl  davranacağınğı bilir,  uiman  noktasına  ona  karşı  tedbirini  alır.  Oysa,  içi  başka  dışı başka,içinden  kâfir,  dışından,  görünüşte  müslüman.Bunlara karşı nasıl  tedbir  alınacaktır?
“  Kesinlikle münafıklar,  cehennem’in  en  alt  tabakasındadırlar. Sen  kesinlikle  onlara  bir  yardımcı bulamazsın. “ (  Nisâ/ 4 /145)