SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDAKİ YALAN, İFTİRA VE BUHTANLARA CEVAPLAR!..(62)

Devleti Aliyyemizin, Aziz Milletimizin yüz akı, ilim Müesseselerimiz, Ashab-ı Suffe Usulü Tedrisat sistemini tatbik eden medreselerimizin kapatılmasının üzerinden 97 yıl geçti. Cumhuriyet Döneminde, tek parti mütegallibe CHP döneminde Ankara Üniversitesi bünyesinden kurulan ilk İlahiyat Fakültesi’nin kuruluşunun üzerinden 72 yıl geçti. Yine CHP devrinde kararı verilen ve kanunlaştırılan,  fakat Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında açılan İmam Hatip Okullarının açılışının üzerinden 70 yıl geçti. Cumhuriyet döneminde ilk açılan, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü ki İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü 12 Eylül darbe-i hükûmeti sırasında darbe idaresi tarafından 20 Temmuz 1982 tarihinde, Marmara Üniversitesine bağlı İlahiyât Fakültesine dönüştürülmüştür. İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü dolayısıyla Marmara Üniversitesi İlahiyât Fakültesinin kuruluşunun üzeriden de 62 yıl geçti.

1950’li yılların başında İstanbul’un  önde gelen Müslüman zenginleri tarafından “İlim Yayma Cemiyeti”  kuruldu. Bu cemiyet İstanbul ve Türkiye’nin en büyük İmam Hatip Okulunun, civar iller Kocaeli, Sakarya ve Bursa’da birer İmam Hatip Okulu’nun açılmasına ön ayak oldular ve Türkiye’nin her yerinde birer İmam Hatip Okulu açılmasını teşvik ettiler. İmam Hatip Okullarının açılmasına öncülük eden, eğitimci, aktivist Mahmud Celaleddin Ökten (1882-1961/Trabzon/İstanbul (Prf. Dr. Sadeddin Ökten’in merhum pederleri) ve İlim Yayma Cemiyeti, İmam-Hatip Okullarının açılmasından heyecanlı, telaşlı, derin bir sevinç içerisindeydiler. O kadar ki Ashab-ı Suffe ile başlayan Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Devleti Aliyyemizde devam ettirilen, tarihin seyri içinde aziz milletimizin yüz akı, ilim müesseseleri, Osmanlı Medreselerinde devam ettirilen tedris sistemini bile itham eder bir eda ve tadz ile ”Müsbet İlimlerle Mücehhez, Zülcenahayn, papazları Müslüman yapacak, din adamları yetiştireceğiz” diyorlardı. (Yalnız dinî, İslâmî ilimleri değil, fizik, kimya ve matematik gibi müsbet ilimleri de okutacağız, tek kanatlı değil, iki kanat sahibi, papazları bile Müslüman yapacak din adamları, hademe-i hayrat yetiştireceğiz) demek Osmanlı Medreselerinde müsbet ilimlere ehemmiyet verilmiyordu, tek kanatlı, tek taraflı ilim adamları yetiştiriliyordu, tarzında O smanlı Medreselerini ağır bir şekilde itham ediyorlardı. ”Müsbet ilimlerle mücehhez, çift kanatlı yetiştirilen İmam Hatip neslinden kaç kişi ve kimler papazları İslam’a getirdi, bilinmez ve tespit edemedik. Ancak, İmam Hatip neslinden olup da bilahere FETÖ,haşâşîleri arasına katılmış niceleri dinlerini değiştirdiler, Yahudî ve Nasranî  isimlerini aldılar. Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesindeki bazı ilahiyatçı hocalarla, kız talebeden bazılarının tanassur ettiklerini yine aynı fakültenin hocaları kitaplarında yazdılar...

Mahmud Esad Bozkurt, Hasan Âlî Yücel, İsmail Hakkı Tonguç Maarifi, İmam Hatip Okullarının ilk açıldığı yıllarda, İmam Hatip Okullarına müdür ve öğretmen olarak hep Köy Enstitüzü mezunlarını tayin etmişti. Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumasını dahî bilmeyenleri Kur’ân dersleri için, meslek dersi öğretmeni olarak öğretmen okulunu yeni bitirmiş, 22-23 yaşlarında bir bayan öğretmen, fıkıh dersi meslek öğretmeni olarak tayin edilmiş merhum Ahmed Hamdi Akseki’nin askerler için din dersi kitabı olarak hazırladığı “İslâm Dini” adlı eserini takiple güya fıkıh dersi okutuyor. İlk yıllarda İmam Hatip Okullarına kayıt için yaş durumu aranmaksızın İlkokul mezunları kabul ediliyordu. 20 yaş üstü, evli barklı, askerliğini bitirmiş olanlar bile vardı. Genç hanım öğretmen, fıkıh dersi sırasında, Gusülden (boy abdestinden) bahsediyordu. Sınıftaki hınzır talebeden birisi “Hocam, boy abdesti neden icab eder, nasıl cünüp olunur” gibi hınzırca sorular soruyordu. İlk yıllarda İmam Hatip Okullarında daha ziyade köy çocukları vardı. İnadına bu okullara tayin edilen Köy Enstitüleri mezunu, Marksist, Leninis, Stalinist öğretmenler, bu çocukların yabancısı olduğu terimler kullanıyor, fikirler serd ediyorlardı. İmam Hatip Okullarındaki talebe namazlarını kılmıyor, henüz orta okul çağında olmalarına rağmen tütün mamulleri kullanmak gibi sağlık ve başka hususlar açından ömürlerinin sonuna kadar kendilerini bîzar edecek kötü itiyadlar ediniyorlardı. Ailelerinden aldıkları çok küçük miktarlardaki harçlıklarını, sinema ve tiyatrolara harcıyorlardı.

İmam Hatip Okullarının açılışını büyük bir tehalukla, sevinç ve şetaretle karşılayan, başta İlim Yayma Cemiyeti olmak üzere, diğer çevreler derin bir hayal kırıklığına uğramışlardı.

Bidayetten itibaren lâdinî hatta tam bir din düşmanı, hilkati bile inkar eden, Darvinist bir maarif sisteminde, din adamı, hademe-i hayrat yetiştirilemeyeceğine kani olan, Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.) Efendi hazretleri ehl-i sünnet mecmuası naşiri Abdurrahim Rahmi Zapsu ve Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı gibi dünü, günü, yarını iyi okuyan basiret sahibi alimlerimiz bu okullara mesafeliydiler. İlim Yayma Cemiyeti idarecileri bu okullara halkımız nezdinde itibar kazandırmak için, hususiyle Süleyman Efendi Hazretlerine “Zât-ı âlîniz de bu okullara bir el atsanız, sahip çıksanız, eğitim ve terbiyelerine müdahil olsanız ricasında bulundular, hatta bütün yurtlarımızın idaresini size bırakalım, siz idare edin, okul dışındaki bütün zamanlarını siz değerlendirin” teklifinde bulundular.

Süleyman Efendi Hazretleri kendilerine ”Kusura bakmayın, böyle yarım yamalak bir tedris ve terbiye sistemi olmaz. Sizlere muvaffakıyetler dilerim, ama siz hizmetlerinize devam ediniz, ben de tedrisatıma devam edeyim” buyurdular.

Dünü, günü, yarını iyi okuyan, basiret sahibi bu alimlerimiz, Lâdinî, maarif sisteminde din adamı yetişmeyeceğini, yetiştirilemeyeceğini çok iyi bildikleri, sezdikleri için, bu okulların Maarif Vekaletine değil, T.C.Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı olarak açılmasını istiyorlardı. Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı olacak bu okullarda ilk bölüm, orta kısmında, Kur’ân-ı Kerim, Tecvid ve Tashihi huruf kaideleriyle birlikte öğretilecek, Arapça, sarf-nahiv, en az metinlere kadar okutulacak, ikinci dört yıllık kısımda ise, en az Kafiye, belagat Fesahat, Fıkıh, İlm-i Kelâm, Usul-ü Fıkıh’tan en az “Muhtasaru’l- Meânî  okutulacak, ileri tarihlerde yine Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı olarak, Türkiye Diyanet Akademisi kurulacak, burada İslâmî İlimler mütehassısları yetiştirilecekti.

İlim Yayma Cemiyeti başta olmak üzere zamanın Müslümanları, Maarif Vekaletine bağlı olarak İmam Hatip Okulları aldatmacasına inanmayıp, gerçek manada İslâmî İlimlerin tahsilini talep etmiş olsalardı ve bunda ısrarcı olsalardı, elbette bir gün Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı okullar da açılacak, T.C. Diyanet Akademisi de açılacaktı.

Bu gün önümüzdeki hazin manzara, 1950’li yıllarda yapılan hata ve gafletlerin bir neticesidir...