TÂĞUT’A UBÛDİYET–TÂĞUT’UN KULLARI!.. (3)

Cenab-u Hak, Kur’ân-ı Kerim’de Tâğut’a ubûdiyette (kullukta) bulunan müşriklerle, Endad’dan yardım isteyen ve endada dua eden müşriklerin hallerini beyan buyurmaktadır.

Nid, sözlükte denktaş, misil ve şebih ve nazîr manalarına gelmektedir. Cem’i (çoğulu) Kur’ân-ı Kerim’deki muhtelif âyetlerde geçtiği gibi “Endaddır.”

Müşrikler, taştan, tunçdan, demir ve ahşap muhtelif cisim ve madenlerden yapılmış putlara tapındıkları gibi, kendilerini tâğut ilân eden veya taraftarları tarafından tâğut haline getirilen ilân edilen tağutlara taparlar, kulluk ederler. Bazı kimseleri de, hâşâ! endad, Allah’a denk, şebîh ve nazîr  gösterirler. Tâğutlar ve endad ittihaz etmek, hâşâ! onlara noksan sıfatlardan münezzeh, Kâdir-i Mutlak, Hak Celle ve Süphânehû Hazretlerine mahsus, zâtî ve sübûtî sıfatlarından herhangi birisini izafe etmek, şirktir ve Allah’ın zatına karşı en büyük iftiradır.

“Onlar, (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri (zayıf) göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkar edenler de onlardır.”  “Onlar yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacak değillerdir, onların Allah’tan başka          (yardım isteyecekleri) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) ne görebiliyorlar ne de kulak veriyorlar.”  “İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar. Uydurmakta oldukları şeyler de (iftiraları da) kendilerinden kaybolup gitti.” (Hûd 11/19,20,21)

“Allah’a ortak koşanlar (müşrikler) ortak koştukları şeyleri gördükleri zaman derler ki: “Rabbi’miz! İşte bunlar, seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” Onlar da bunlara: “Siz mutlaka yalancılarsınız” diye söz atarlar.“  “O gün Allah’a teslim (bayrağını) çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler (iftiraları) kaybolup gider.” (Nahl 16/86,87)

“O gün Allah onları çağırarak; benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.”  “O gün her ümmetten bir şahit çıkarır, (kâfirlere ): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah’a aittir ve uydura geldikleri şeyler (iftiraları, tapındıkları putaları da) kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.”(Kasas 28/74,75)

(Her ümmetten çıkarılıp çağrılacak olan şahitler, o ümmetlere gönderilen peygamberler olarak açıklanmaktadır.) “(Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden (iftiralarından) kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” (Ankebut /29/3)  (Bir önceki âyette, kâfirlerin başkalarının günahlarını yüklenmeyeceği belirtilirken, bu âyette doğru yoldan saptırdıkları kimselerin veballerini de taşıyacakları ifade buyrulmaktadır. Ne var ki burada uyumsuz bir durum yoktur. Zira önceki âyette kâfirlerin saptırmak istedikleri kimseleri kandırmak için onlara “sizin günahınızı biz yükleneceğiz” deyip onların günahlarını kaldırmayı vaad ettikleri anlatılmaktadır. Her iki âyet birlikte tetkik edildiğinde, hiç kimsenin başkasının günahını bizzat kendi çekmeyi göze alsa bile, kaldırmaya gücü yetmeyeceği, bununla birlikte başkalarını doğru yoldan saptıranların kat kat vebal yüklenecekleri, fakat böylece yoldan sapanların da kendi günahlarından kurtulmuş olmayacakları anlaşılmaktadır.) 

“Allah’tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için ilah edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onlar bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurdukları (iftiraları) şeylerdir.” (Ahkâf/46/27)     (Âyet, Hûd Kavminin, Allah’a yaklaştırıcı nesneler olarak inadığı düzmece ilahların hiçbirisinin azabı uzaklaştırmada tesirli olmadıklarını haber verirken ayrıca, putları Allah’a yakınlığa vesiyle saymanın da boş ve manasız bir kuruntu olduğuna dikkati çekmektedir.)

“Allah’ın  âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydururlar. (iftira ederler) İşte onlar, yalancıların kendileridir.” (Nahl/16/105)   

Tâğutlara kulluk edenler, endadı, hâşâ! Allah’a eş ve nazîr tutanlar, Allah’ın zâtına ve sıfâtına karşı en şen iftirada bulunan zalimlerdir.

“And olsun biz Lokman’a; Allah’a şükret! diyerek hikmet verdik, şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye layıktır.” (Lokman/31/12)

(Hazret-i Lokman’ın soyu hakkında rivayetler, Hazret-i Lokman’ın Hazret-i Eyüp Peygamberle akraba olduğu istikametindedir. İslâm alimlerinin ekseriyyeti, Lokman’ın peygamber değil, hikmet sahibi bir zat olduğu  kanaatindedirler. “Hikmet”in bir anlamı da nazarî bilgileri elde ettikten sonra kazanılan ruhî tekâmül söz ve davranışlarda isabet melemesidir. Zemahşerî’inin Keşşâf isimli tefsirinde onun hikmetlerinden bir örnek olmak üzere şu vaka nakledilmektedir. Bir gün Davud Aleyhisselâm, Lokman’dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Lokman da ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Bir kaç gün geçince Davud Aleyhisselâm bu defa hayvanın en kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş. O yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hazret-i Davud’un sebebini  sorması üzerine Hazret-i Lokman şöyle demiş: “Bu ikisi iyi olursa bunlardan daha iyisi; kötü olursa yine bunlardan daha kötüsü olmaz.)

“Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! (şirkde bulunma) Doğrusu, şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (Lokman/31/13)

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. “(Zümer/39/53)

“Bilmez misin ki göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir, dilediğine azab eder ve dilediğini bağışlar. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.” (Mâide/5/40)

“Allah, kendisine ortak koşulmasını ( şirki) asla bağışlamaz, bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisâ/4/48)

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.“ (Nisâ/4/116)

(Alakalı hadislerle bu ve benzeri âyetlerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde anlaşılan şudur ki: Allah Teâlâ, zerre kadar iman ile ahirete intikal eden müminleri bile ya bir müddet cezalandırdıktan sonra, yahut tevbe, kefaret, iyi ameller, musibetlere sabır gibi sebeplerle, yahut da böyle bir sebebe dayanmaksızın bağışlamaktadır. İmansız olarak, inkar ve şirk içinde hayatlarını tamamlayanları ise,  bağışlamayacağı bu âyetten katî olarak ortaya çıkmaktadır.)

Yukarıda meâl-i âlisini verdiğim, Zümer Sûresi 53.Âyet-i Kerimesi, Allah’ın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğunu ifade buyurmaktadır. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir. Ancak, şu hususa dikkat çekmek gerekir ki ”Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” demek, günah işlemeye devam edin demek değildir. Bundan maksat, en günahkar insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek dolayısıyle bir an evvel kötülükten vazgeçip Allah’a dönmelerini teşvik etmektir.