SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDA YALAN, İFTİRA VE BUHTANLARA CEVAPLAR!.. (53)

Bu ana kadar “Süleyman Efendi Hazretleri Hakkında Yalan, İftira ve Buhtanlara Cevaplar” serlevhalı, 52   yazı yazmışım. En son yazı, bu köşede, 29 Mayıs 2020  tarihinde neşredilmişti.

Kısas-ı Enbiya, peygamberler tarihine bir bakıldığında nice peygamberlere hususiyle Ül’ül-Azm   peygamberlere yalan isnadı yapılmış, iftira ve buhtanlarda bulunulmuştur. Kâinatın  sebeb-i hilkati, âlemlerin şerefine yaratıldığı, âlemlere rahmet olarak gönderilen, Habib-i Edibi, son peygamber, Hazret-i Muhammed- Mustafa salla’llahu aleyhi ve sellem efendimiz de, müşrikler tarafından tekzib edilmiş, muhtelif iftira ve buhtanlara hedef kılınmıştır. Esâsen, kâfirler ve müşrikler, Allah’ın vahdaniyetini, peygamberlerin nübüvvet ve risaletlerini inkar ettikleri için, en büyük yalanı, iftira ve buhtanı Allah Celle Celâluhu ve bütün peygamberlere karşı yaptılar.

İlk önce Mekke müşrikleri, daha sonra tevali edip gelen zamanların müşrikleri ve halen asrımızın müşik ve kâfirleri yine Allah’a, Celle Celâluhû ve ahir zaman peygamberi salla’llâhu aleyhi  ve sellem efendimize iftira ve buhtanda bulunuyorlar, bulunmaya devam ediyorlar.

Mekke müşriklerinin, batılı oryantalistlerin ve günümüzde sözde ilâhiyatçı bazı mülhid, münkir ve zenadıkanın en büyük yalan, iftira ve buhtanları maalesef Hazret-i Kur’ân üzerinedir. Zira Kur’ân-ı Kerim, peygamberimizin ebediyete intikal buyurmuş, vahiy inkıta’ya uğramış olmasına rağmen, Hazret-i Kur’ân konuşmaya devam ediyor, hükümlerie hiçbir tadile maruz kalmadan kıyamete kadar devam edecektir.

Kur’ân-ı Kerim’i diğer Semâvî ve İlâhî, sahife ve kitaplardan ayıran hususiyeti, diğer sahife ve kitapların hükümleri, bir sonraki sahife ve kitapla nesh ediliyordu. Kur’ân-ı Kerim, daha önceki bütün sahife ve kitaplardaki hükümleri nesh etmiştir. Fakat Kur’ân-ı Kerim’in bütün hükümleri kıyamete kadar bakidir, caridir.

Diger Semâvî ve İlâhî sahifeler ve büyük kitaplar sadece kitaptırlar; ancak Kur’ân-ı Kerim kitap, kelâm-ı kadîm olmakla beraber, ilâhî bir mucizedir de...

Adetu’llâh odur ki herhangi bir kavim, ilimde, fende, sihirde ve hurafelerde, fesahat, belagat ve şiirde ne kadar ilerlemiş ise, o kavme, o millete ve o ümmete gönderdiğie peygamberine o kavmin bütün hamlelerini acze düşürecek birer mucize ihsan eder.” Sonra onların ardından Musa’yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkar ettiler, ama, bak ki fesatçıların sonu ne oldu?“  “ Musa dedi ki; “ Ey Firavun! Ben alemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” “Allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size rabbinizden açık bir delil getirdim; artık İsrailoğıullarını benimle bırak!“ (A’ raf /7/103,104,105)

(İsrailoğulları daha önce Yusuf Aleyhisselâm’ın Mısır’da hazine salahiyetlisi iken, Yakup Peygamber ile birlikte Filistin’den göçüp Mısır’a yerleşmişlerdi. Bilahare, Mısır Firavunları İsrailoğullarını parya sınıfı olarak geri ve ağır işlerde istihdam ettiler. Bunlara pek çok zulüm ve işkenceyi reva gördüler. Şimdi aynı milletten peygamber olarak gelmiş olan Musa Aleyhisselâm’a kendi kavmini Firavun’un zulmünden kurtarmak için Mısır’dan çıkarıp tekrar Filistin’e götürmeyi ona teklif etti.)  “ Firavun dedi ki;  Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğıru söylüyorsan onu göster bakalım.” “Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi! “ “ Ve elini (cebinden) çıkardı. Birden bire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi” (Baston(asa) ve el beyazlığı Haz. Musa’ya verilen iki mucizedir.) “ Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihribazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz? “ “  Dediler ki; onu da kardeşini de (Ağabeyi) beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla. Bütün bilgili sihribazları sana getirsinler.” (Haz. Musa’nın kardeşi (Ağabeyi) Harun Aleyhisselâm’dır. O da kardeşine yardımcı olarak gönderilmiş bir Peygamber’dir.) “ Sihribazlar Firavun’a geldi ve; Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat   var mı? dediler.” “ (Firavun); Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi.” “ (Sihirbazlar) , Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? Dediler.” “ “Siz atın” dedi, onlar atınca insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler.” (Sihirbazlar ip ve odun parçalarını ortaya attılar. Fakat halkın gözlerini büyüledikleri için bu attıkları şeyler onlara yılan gibi gözüktü.) “ Biz de Musa’ya, “ Asanı at! “ diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.” “ Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.” “ İşte Firavun ve kavmi orada yenilde ve küçük düşerek geri döndüler.” “ Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.” (A’raf /7/106,107,108,109,110,111,112,113,114,115,116,117,118,119 ve 120)

“ Şu sağ elindeki nedir, ey Musa? “ “ O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım dedi, onunla devarlarıma yaprak silkelerim, benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır.” “ Allah;  yere at  onu, ey Musa! Dedi.” “ Onu hemen yere attı bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan değil mi! “ “  Allah buyurdu; Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız.” “ Bir de elini koltuğunun altına sok ki bir başka mucize olmak üzere  o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın.” “ Ta ki sana( böylece) en büyük âyetlerimizden bazılarını gösterelim.” (Tâhâ / 20/17,18,19,20,21,22 ve 23)

Hazret-i İsa’nın peygamber olarak gönderildiği İsrailogullarıonda Tıp İlmi öylesine gelişmişti ki körlük ve alaca hastalığından başka, bütün hastalıklar tedavi ediliyordu. Devrin tabipleri insan ömrünü uzatmak ve ölüme çare bulmak için çalışıyordular. Allah bu kavme İsrailoğullarına doğuşu, diğer peygamberlerin aksine mucizedir. Diğer bütün peygamberler insanlar gibi bir erkekten ve bir dişinden doğdukları halde, Hazret-i İsa, Hazret-i Meryem’den babasız doğmuştur. “ Melekler demişlerdi ki; Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa’dır. Mesih’dir, dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandır.”( Âl-i İmran /3/45) ( Mesih, İbranice bir kelime olup aslı “Meşih’tir” Haz. İsa’nın lakabıdır ve “Mübarek” anlamına gelmektedir.) “ O salihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara ( peygamber sözleri ile) konuşacak.” ÂL-İ İmran / 3 /46) ( Nitekim, Meryem suresinin 27-33. Âyetlerinde ifade buyrulduğu gibi, Haz.Meryem Haz. İsa’yı dünya’ya getirince onun iffetinden şüphelenen kavmine karşı daha yeni doğmuş olan Haz. İsa Allah’ın kudretiyle konuşmaya başlamış ve kendisinin Allah’ın kulu ve peygamberi olduğunu, kendisine kitap verildiğini, Allah tarafından mübarek kılındığını anlatmıştır.)

“Meryem ; Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu; işte böyledir. Allah dilediğini yaratır bir işe hükmedince ona sadece “Ol” der, o da oluverir.” “( Melekler, Meryem’e hitaben İsa hakkındaki sözlerine devam ettiler.) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretecek.”