SÜLEYMAN  EFENDİ  HAZRET’LERİ  HAKKINDAKİ,  YALAN,  İFTİRA  VE  BUHTAN’LARA  CEVAPLAR!... (96)

TESBİH, ZİKİR. İSTİ’ĞFAR, TEVBE  VE DU’A :

“ Ve Rabbinizden  mağfiret dilemeniz( günahlarınızın bağışlanmasını dilemeniz), sonra da  O’na tevbe etmeniz için( indirdirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, ta’yin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.” Hûd 11/3)

“ Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir,(mü’minleri çok sever.” Hûd /11/90)

İSTİ’ĞFAR: Mü’minlerin kendi günahlarının veya insanlardan ve cinlerden günah işlemiş olan mü’min kardeşlerinin  bağşlanmasını Allah’tah dilemeleridir. Peygamber’lerin “Ismet” sıfatları vardır, ma’sum’durlar, günah işlemezler. Dolaysıyla  Peygamber’lerin isti’ğfarı, ümmet ve kavimlerinden günah işleyen mü’minlerin bağışlanması içindir. Peygamber’ler  ümmet’lerinden ve kavimlerinden günah işleyen mü’minlerin bağışlanmasını istedikleri gibi, günah’tan ma’sum, günah işlelemeyen- işleyemeyen melekler de,  insanlardan  ve  cin’lerden  günah  işlemiş  mü’minler  için  isti’ğfar ederler.

“ Allahümme’ğfir ve’rham, vetecavez    ammâ ta’lem,” ( Allahım! Günahlarımı bağışla, rahmetinle muamele eyle ve senin bildiğin hata ve kusunlarım dolaysiyle ,(Adaleti’nin tecellisi olarak) beni cezalandırmaktan vazgeç.)

TEVBE: Lugatçe,  günahtan dönmek, pişmanlk duymak, derin nedamet. Peygamber’ler “Ismet” sıfatıyla muttasıf bulunduklarından günah’tan ma’sumdurlar. Peygamberler harici  insanların  tamamı, ısyan’dan ari değillerdir, ısyan ve nisvan ile ma’lûl’durlar. Allah, beşeriyyet halleriyle, ısyan, nisyan ve hatalarla hemhal olduklarında, boyunlarını büküp tezelzül halinde ve derin bir pişmanlımla Allah’a döndüklerinde, Allah bu kullarının bu hallerini çok seviyor      

“  Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” ( Bakara/ 2/222) ( Burada temizlik hem görünür necasetten temizlik, hem de tevbe ederek ma’nevî kirlerden temizliktir. Allaüh, hem  görünür necasetten-pislikten temizlenenleri hem de tevbe ile ma’nevî  kir ve pisliklerden temizlenenleri de sever.)

Peygamber’imizi salla’llâhu aüleyhi ve sellem Efendimiz de hem bizatihi tevbeyi, hem de ümmetinden tevbe eden  Allah’ın kullarını severdi.

“  Biz sana  doğrusu  apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan ni’metini inananlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.” ( Fetih/48/1.2,3)

( Geçmişte ve gelecekte günahtan Peygamber’e tamamlanan ilâhî ni’met Mekke ve Tâif’in  fethi, dünya’da şerefinin yüce kılınması, yardım ve zafere nail olması, başkaldıranların boyun eğmesi şeklinde tecelli etmiştir. Hakîkaten Hazreti Peygamber Allah’ın habibidir, önceki şerîa’tleri tamamlamış ve ıslah etmiştir. Mi’raca nail olmuş en yüce makamlara kadar yükselmiş, ins ve cinne Peygamber olmuş, ganimet kendisine ve ümmetine meşru kılınmış, şefaati makbul olmuş, teşehhüdde ezanda ve Kur’ân-ı Kerim’in pekçok yerinde Allah ile birlikte anılmış ona itaat Allah’a itaat sayılmıştır. Kelime-i Tevhid’in iki hükmünden biri olmuş, böylece kendisi için bütün ni’metler tamamlanmıştır.)

“Ismet” sıfatıyla ma’sûm, bütün günahlardan, geçmişinden geleceğinden muarrâ’ Allah’ın kendisine bütün ni’metlerini bitemâmihâ ve bi’kimâlihâ, ihsan buyurduğu, Sevgili Peygamber’imiz, Allah’a çok tevbe ediniz, Zira, ben günde yüz kerre tevbe ediyorum,” buyurmuştur.

Peygamber’lerin ve Varis-i Nebî velî’lerin, tevbeleri, hergün kat’ettikleri herbir mertebe ve derece’den bir aşağı derece ve mertebeye baktıklarında çok mâdûn olarak gördüklerinden tevbe ederler. Birde, Peygamberler ümmetleri ve kavimleri için, varis-i nebî’ler, müntesipleri ve bağlılarından ısyan eden Allah’ın kulları için tevbe ederler.

“ Ey iman edenler! Samîmî bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve O’nunla  birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinde ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından( amellerinin ) nûrları aydınlatıp gider de, “ Ey Rabbimiz!  Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin,” derler. “ ( Tahrim/ 66 /8)

( “Samîmî  bir tevbe” diye tercüme edilen “ tevbe-i nasûh” için pekçok yorum(tefsir) yapılmıştır. Bunların ortak noktası  şudur “ Nasûh”, “nush” kökündendir. Buna göre, “ Tevbe-i Nasûh”, tevbe edenin kendi nefsine 9nasihat dinletebilmesi, günahlarına son derece üzülmesi ve artık onlara dönmemeye karar vermesi demektir. )

Günah işlemeyi adet haline getirmiş, her def’asında nefsine ve şeytana uymuş,sık sık ısyan ettiği halde her def’asında tevbe edip tekrar dönmesi tevbe değildir. Tevbe, beşerî  za’afı sebebiyle her nasılsa bir kerre ısyan etmiş, derin nedamet duymuş bir daha böylesine bir günah’a asla dönmemeye söz vermiş kimsenin tevbesi, tevbe-i Nasûh’tur.

Isyan etmiş derin nedamet duymuş birisi, tevbe’sinin tevbe-i Nasûh olmasını istiyorsa, artık, kendisini ateşe atmaktan nasıl kaçınıyorsa, günah’a girmekten de öylesine kaçınması gerekir.               

 ESMÂü’L- HUSNÂ: Allah’ın güzel isimleri. Kur’ân-ı Kerim’de zikri geçen Allah’ın güzel isimyleri vardır; Bir de, li’hikmetin bu güzel isimler arasında gizlenmiş “ İsm-i A’zam” vardır. İsm-i A’zam’a rastlayabilmek için bütün Esmâü’l- Husnâ’nın zikredilmesi gerekir.

“ En güzel isimler “ el-esmâü’l-hüsna” Allah’ındır o halde O’na o güzel isimlerle du’a edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaktır.” (A’raf/7/180)

(Bu âyette en güzel isimlerin Allah’a aid olduğu ifade edilmekte ve Allah’a o isimlerle du’a etmemiz emrolunmaktadır. Hadis-i Şeref’te “ Allah’ın doksandokuz adı vardır. Onları ezberleyen muhakkak cennete girer buyrulmuştur. Ancak hadiste tahdid yoktur. Allah’ın isimleri sadece doksan dokuzdan ibaret değildir. Başka isimleri de vardır. Âyeti Kerimede anlatılan” Allah’ın isimleri hakkında” eğri yola gidenlerden maksad, O’nun isimlerini tahrif edenlerdir. Müşrikler Allah’ın isimlerini tahrif ederek kendi tanrılarına veriyorlardı. “ Allah” ism-i Celîli’ni tahrif ederek, Lât ve aziz ismini değiştirerek “ Uzzâ “ demişlerdir. Halbuki Yüce Allah en güzel isimlerin kendisine has olduğunu bildirmiştir.)

“ De ki: “ İster Allah deyin, ister Rahman deyin.Hangisini derseniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır” Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.” ( İsra/17/110)