CUM’A  SOHBETİ  ( 3/ 45)

Abone Ol

ÖYLE  HATIRAT  VARDIR Kİ,  YAD’I   CİHANE  DEĞER!...

Henüz, basılmamış,” Bizim  Bâb-ıâlî  Me’ceramız” adlı, Hatıratımız’da müfassalen anlattığımız gibi, Bab-ıâlî’ye,1969’da, ayak basmıştım; 1969 yılında,Neşriyat sahasında faaliyyet gösterecek, Fazilet Neşriyat Anonim Şirketi’nin – bilahere adına”Ticaret” de ilave edilerek, Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi olmuştu-  kurucu’larındandan birisiydim ve başından i’tibaren kuruluş faaliyyetlerini bizzat ta’kip ettim,icra ettim. 1970 yılının Türk Milleti’nin Zaferler ayı, 07 Ağustos 1970 yılında, Ufuk  Haftalık Siyasî Gazete’yi çıkarmaya başladık.Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi’nin ve UFUK  Siyâsî Gazete’nin Müessese müdürü oldum.1971’de, İmtiyaz  Haklarını satın aldığımız, Bâb-ıâlîde SABAH Gazete’si’nin, arkadaşlarımın tensibiyle İmtiyaz Sahibi oldum. Böylece, Türk Matbuat tarihinde, Bâb-ıâlî’de, en genç Gazete Sahibi, gazete patronu oldum. Gazete İmtiyaz Sahibi olduğumda henüz, 24 yaşındaydım. 1970’li,80’li,90’lı yıllar Yakın Türk tarihinde, siyâsî, İktisâdî,  içtimâÎ çalkantıların en ziyade olduğu yıllardır.1980 Hükûmet Darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası, 1990’lı yılların sonlarında 28 Şubat post-modern darbesi, Kıbrıs Barış Harekatı, sıkıyönetimler, temel ihtiyaç maddelerinin karneye bağlanması hep bu yıllarda yaşanmıştır. Böylesine bir devirde,  günlük  ve haftalık olmak üzere, iki gazete’yi, onlarca gazete ve dergi ve takvim, kitap basan, 24 saat esasıyla çalışan matba’a tesislerini, ki, günde plânlı olarak   6 saat elektiriğimiz kesiliyordu.Matbaa tesisleri eski teknoloji kurşunun eritilmesiyle  satır ve kalıp  dökme olarak çaşılırdı. Hiç te kolay değildi. Diğer taraftan, Basın İş Sendikası diye, Marksist,Leninist,  kurulu düzenleri yıkmaya, te’sisleri tahribe yemin etmiş bin sendika, çalıştırdığınız     işçileri tahrik ediyordu.Öyle şartlarda müesseselerimizi ayakta tutmak için, ancak, haftanın bir veya iki günü eve gelebiliyordum. 24 Saat Müesseselerimizde  kalmak mecburiyetindeydim Gençliğim, orta yaşlılığım, nisbeten olgunluk çağım, Bâb-ıâlî’de geçti.Dostluklar kurdum, birliktelikler oluşturdum, ikbalin zirvesini de gördüm, idbar’ın    en aşağı derekesini de..Gazetem’de yazı yazan,haklarında  ta’kibat başlatılan, muharrirleri ele vermemek için yüzlerce kerre, mahkemeler huzunrunda muhakeme edildim, yıllarca hapis tehdidi altında kaldım.Ama her şeye rağmen, Bâb-ı âlî’yi  çok sevdim. 1992 yılında, Gazetecilik Mesleğim dolaysiyle, 5 yıllık yıpranma payından istifade ile, 20 yıl sonunda emekli oldum.Gazete’ler  1983 yılında zaten kapanmıştı. Diğer ticarî  faaliyyetleri de tamamen, 1990 yılların sonunda tasfiye ederek, izzet-ü ikbal evimize döndük...

Emekliliğe alışmam kolay olmadı, her hafta başı, “ Pazartesi sendrumu.” Devam etti.

İstanbul’da olduğum müddetce, hafta’nın bir günü, Tarihî Yarımada’ya, İstanbul’a, Fatih’e Bâb-I âlî’ye inerim.Tramvay’dan Beyazıd durağında iner, öğle namazını Beyazıd-ı Velî’nin inşa ettirdiği, İstanbul’da belki de bütün Türkiye’de kıblesi milim milime  en doğru Cami, Beyazıd Camii’nde kılarım, Hazire’sinde Medfun, Beyazıd-ı Velî  Hazret’leri ve Kurrâ’dan, Abdurrahman Gürses Hoca’nın ruhlarına   fatiha ve ihlaslar okurum.Yeniçeriler Caddesi, Divanyolu, Alemdar Caddesi, Bâb-ı âlî  Caddesi ve Eminönü Vapur iskelelerine kadar uzanan Ankara Caddesini yaya olarak kat’eder, bu caddeler üzerinde ve ara sokaklarda bulunan  ağabey’leri, dost’ları, arkadaşları, buranın kadim sakinleri esnafı ziyaret ederim...

2022  yılı, Ramazan’ın 5. Günü, 06 Nisan 2022 Çarşamba günü,Fatih’e- Beyazıt, Cağaloğlu, Sultanahmed’e indim.Yakaza halinde( uyanık olduğum halde) bir rü’ya’da 50 sene öncesine dönmek istedim, 50 sene öncesinin Bâb-ı âlîsinde bir tur atmak, dost’larımı ziyaret etmek istedim.

Ziyaret’lere, Türbe’den  başladım, Sultan 2. Mahmud Türbesinde, 2. Mahmud’u, Ulu Hakân, Sultan 2. Abdülhamid’i ve Hazire’de medfun diğer, merhum ve merhumeler için fatiha ve ihlaslar okudum.Divanyolu üzerinde yürümeye devam ettim,Türk Edebiyetı Vakfı ve Türk Edebiyat Dergisi’nin bulunduğu Bina’ya yöneldim.- Bu Muhteşem Bina, Sultan 2. Mahmud’un Dadısı, Cevrî Kalfa adına inşa ettirdiği, Dünya’nın en meşhur ve en güzel meydanlarından At Meydanı’na nazır, Sıbyan Mektebi..Burada her zaman bizleri tebessümle karşılayan, Vakıf Başkanı ve Muharrir Ahmed Kabaklı Hoca’yı ziyaret etmek istedim, yoktu.Dillerde pelesenk çok sevilen şarkı,- Esa’d Kabaklı söyliyor.- “ Gün gidende, ay gelende gel oğlum! Vatanına göz dikeni ez oğlum! Söz yazarı Ahmed Kabaklı Hoca’nın yeğenlerinden, Serhat Kabaklı ile görüşmek istedim, O da çoktaaan gitti dediler.Ticarethane Sokağından Çatalçeşme Sokağına yöneldim, hayret! Meczûbîn’den Aydın Ağabey, Ramazan günü olmasına rağmen nâra atmıyordu, nâra sesi gelmiyordu. Oysaki bilhassa, Ramazan günlerinde, yeri göğü inleten sesiyle,” Oruc yeyin, haram yemeyin!” diye dakikalarca nara atardı.Daima önünde durduğu, zaman zaman, bir tabure’ye oturduğu   yarı bodrum dükkanın Sahibi Abdullah Ağabey de  Işıklar) yoktu, üstelik dükkan artık, yayıncı-kitapcı değil, Turistik eşya satan bir dükkandı. Sordum, soruşturdum, onlar buralardan gideli çook zaman oldu,” dedilerTam karşısında, İhlas Holding Binası vardı,Her zaman  bizi  güleryüzle tebessümle  karşılayan   Enver  Ören  Ağabey’in, demli bir çayını içeyim, hem de biraz laflarımız, büyük ihtimal,Hemşehirlim, Koca Türk, Mehmed Emin Alpkan Ağabey  de Enver Ağabey’in yanındadır,” diye düşündüm.Ne göreyim,bina yıkılmış, pede çekilmiş hafriyat yapılıyor, sordum soruşturdum, onların buralardan gitmesinin üstünden seneler geçti dediler..Yerebatan Caddesiyle Çatalçeşme Sokağının kesiştiği yerde, B.d.Büyükdoğu yayınları, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ i ziyaret edeyim, dedim.Heyhât! Ne Yayınevi kalmış, ne de Üstad. Kazım İsmail Gürkan Caddesi üzerinde, Yeni Asya Gazetesi Sahibi, Mehmed Kutlu’lar Ağabey’i, Boğüziçi Yayınlarında, Ergun Göze Ağabey’i ziyaret etmek istedim ne müessese’leri ne de kendileri vardı.Vilayet Hanı’na uğradım, Sebel Yayınevi, Sahibi,  Kadir  Ağabey’i  aradım ( Kadir Mısıroğlu) bulamadım.At Meydanında, Sultanahmed Camii civarında, bir tur attım, belki,Mehmed Şevket Eygi Ağabey’e rastlarım,” diye, kedisiyle zaman zaman olalarda dolaşırdı. O na da rastlamadım.Döndüm,30 yıllık Matbuat Hayatımının 20 yılını geçirdiğim, Ofisimin de bulunduğu, Taşsavaklar Sdkağına,Sokağın sağ tarafında, Çatalçeşme Sokağına yakın bir yerinde, Adalet eski Bakanlarından, Avukat, İsmail Müftüoğlu Ağabey’in bürosu vardı, Giriş kapısında isim ve unvan tabelası yerli yerindeyidi, Büro’da faaliyetler devam ediyordu. Çok şükür   o an için orada değildi ama, hayattaydı. Rabbim kendisine sıhhat ve afiyet üzere hayırlı uzun ömürler ihsan buyursun.Hangi adrese, hangi ağabey ile görüşmek için gittiysem ,  adresler değişmiş, bu adreslerde mukim olanlardan hiçbirisi artık yok. Yorulmuştum,Cağaloğlu Hamamı Sokağındaki Çay Ocağı sahibi, Komşumuz,dostumuz,bir tabure verdi, “ Hocam, lütfen oturunuz, belliki yorulmuşsunuz,” dedi. Ezan da okunmak üzere, öğle namazını Ayasofya_yı Kebir Camii Şerif’inde kılmaya niyetliyim,teşekkür ederim, bir nefeslik oturayım,oturdum,O da ne! Hatiften bir ses, artık rü’ya’dan uyan!Senin gördüklerin 50 sene öncesine aid, ziyaret etmek istediğin ve hiçbirisini yerlerinde bulamadığın  bu güzel insanlar “ Güzel atlara bindiler, güzel yerlere gittiler.”rü’ya’yı bırakıp, gerçek  hayata dön,”dedi.

Rü’ya’dan uyanıp gerçek hayata dönünce, öğle namazını kılmak üzere, Ayasofya_yı Kebir Camii Şerif’ine  doğru yöneldim. 8 Ayasofya’da bir öğle namazı)