SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ  HAKKINDAKİ,  YALAN,  İFTİRA  VE  BUHTAN’ LARA CEVAPLAR !...  (77)

Merhum, Müftü, Mehmed Emre, Hazreti Üstaz’ımızın Ahmed Davudoğlu ile alakalı, eltaf, bir lâtifesine de  “ HÂTIRAT,”ında yer vermiştir. -  Ahmed Davudoğlu, Evlâd-ı Fâtihân’dan,  Bulgariestan Türk’ü, Mühâcir bir Osman’lı, Ehl-i Sünnet alimiydi.Kendisi, Bulgaristan’ın Şumnu Vilayetine bağlı, Kalaycı Köyü’nde, 1912 yılında dünya’ya gelmiştir; fakir bir çiftçi ailesine mensuptur. İlk tahszilini köyünde,Rüştieye( orta tahsilini) köyüne yakın İkizce köyünde tamamladı.Babası,dînÎ ilimlere aşık, İslâm alimlerine son derecede hürmetkâr birisiydi. Oğlunu, Rüştiye Mektebini bitirdikten sonra, Şumnu’daki “ Nüvvab,” Mektebine gönderdi. “ Nüvvab,” Mektebie, dört senelik orta, beş senelik Lise, üç senelik yüksek kısmı bulunan bir Külliye idi.Bütünüyle, bizdeki  İmam-Hatip Okulları ve Yüksek İslâm Enstitü’leri ayarında, hatta, tatbik edilen programlar bakımından daha da fevkindeydı

Ahmed Davudoğlu, “ Nüvvab,” Mektebi’nin bütün kademelerini üstün bir muvaffakıyyetle tamamlamış,1936 yılında Bulgariestan Başmüftülüğü, iki arkadaşı ile birlikte ihtisas yapmaları için Mısır’a giöndermiştir. Mısır’da beş yıl kadar kalmış bu müddet zarfında, Câmeat’ül- Ezher, Şerî’at (İslâm Hukuku)  Fakültesini bitirmiş, 1942 yılında Bulgaristan’a dönmüştür.Bulgaristan’a döndükten çok kısa bir müddet sonra, Biulgaristan Başmüftülüğü tarafından, Şumnu’daki Nüvvab Mğektebi’nin Lise ve Yüksek Bölümü’ne Öğretim Üyesi olarak ta’yin edilmiştir.1944 yılında Bulgaristan Rus’lar tarafından işgal edilmiş, devlet idaresinde büyük değişiklikler yaşanmış, o tarihlerde, Bulgaristan’da azınlıkların   eğitim ve öğretim kurumları, Dışişleri Bakanlığı’na bağlıymış, komünist’ler iki yıl kadar,Avrupa’nın antipatisinden çekindikleri için, Dışişleri Bakanlığı’na müdahale etmemişler.Ancak, komünist milisler Nüvvab talebesini tahrik etmiş, Nüvvab’da bitmez tükenmez, boykot ve grevevlere başlamıştı. Eğitim ve öğretim fi’îlen durmuştu... Grev ve boykut yayılınca Mektebin müdürü istifa eder, yerine, Ahmed Davudoğlu ta’yin edilir.Davudoğlu, bir taraftan Şumnu Milis- Komünist İdaresine, bir taraftan da, henüz, komünistleşmemiş, Dışişlerie Bakanlığı arasında sıkışmış durumdayken, Şumnu Milis- komünist kumandanı tarafından, Türkiye Cumhuriyeti için, casusluk yaptığı iftirasıyla tevkif edilir,civar köy ve kasabalardan 23 kişi, yargılanmak ve vatana ihanet ithamıyla, i’dam edilmek üzere, Sofya’daki Divan-ı Harb’e sevk’edilirler. Burada,17 gün müddetle, aç-susuz, uykusuz sorgulandıktan sonra, Allah’ın inayetiyle bir vesiyle ile ,kurtulurlar ve  Sofya Milis İdaresine teslim edilirler. Burada da bir ay kadar çile doldurduktan sonra, yabancı sefirlerin araya giirmesi ve baskısı üzerine, Ahmed Davudoğlu ve altı arkadaşı hariç diğerleri tahliye edilirler. Davudoğlu ve altı arkadaşı, Rositsa vadisindeki toplama kampına gönderilirler.Bu vadide bir baraj inşası vardır,üçbin civarında esir çalıştırılmaktadır.Bu üçbin kişilik esirler arasında, generaller, üst rütbeli subaylar, doktor,mühendis, avukat,hakim öğretmen müderris emniyet mensubu polisler, az sayıda da işçi,çiftçi vardır.Davudoğlu bu kamp’da, çok zor şartlarda 4-5 ay çalıştırıldıktan sonra, ağır bir şekilde hastalanır, çalışamaz duruma gelince de Şumnu’daki Nüvvab Mektebi müdürlüğü’ne iade edilir.

Artık, Bulgaristan’a hakkıhayat olmadığını anlamış, Türkiye’ye iltica etmenin yollarını aramay başlamıştı.Varna’daki  Türk Başkosolos’luğuna müracaat eder. Kendisine Kosolos’lukta bu şartlarda ilticanın zor, hatta imkansız olduğunu, ancak, Türkiye’deki bir yakınının da’vet etmesi ve bir taahhüdname göndermesi durumunda, ancak mümkün olabileceği söylenir.  Aylarca bekledikten sonra, nihayet 1949 yılının son günlerinde, da’vet ve taahhüdname  Varna Konsolosluğu’na ulaşır, dört kişilik aile ferdiyle birlikte, Türkiye’ye iltica izni verilir. 1949 yılının son günü, Edirne’ye ulaşmışlardır.Edirne’ye ulaştıklarında yaptıkları ilk iş, Edirne Selimiye Camii’nin avlusunda Şükran Secdesine kapanmak ve Vatan Toprağını öpmek olur.Aile, İstanbul’a gelir, daha önce iltica eden,Bulgaristan asıllı akraba’nın yanına geçici olarak yerleşirler ve derhal Türk Vatandaşlığı ve iskan izni için müracaatta bulunurlar.

Garib  tecellî, Bulgaristan’da, Türkiye için casusluk yaptığı iftirasıyla, i’dam edilmek üzere  Sofya’Da Divcan- Harb’e sevk’edilen Ahmed Davutoğlu’nun, Bulgar Casusu olabilir ihtimalı ile, Türk Vatandaşlığına geçme müracaatı ve iskan izni talebine, müspet-Menfî, her hangi bir cevap verilmiyordu. Günlük maîşetlerini bile te’mih edemiyorlar,ailecek çoğu günler aç aç yatağa girmek zorunda kalıyorlardı.

Tam da işte bu sırada, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî(K.S,) Efendi Hazretleri imdada yetişmiş, Davudoğlu Ailesi’nin bütün ihtiyaçlarını karşılamış, Devlet Nezdinde kefil olmuş, Tahkikat sonuna kadar, Türk Vatandaşlığı verilmiş ve geçici iskan izni alınmıştır.

Bu  arada, Diyanet İşleri Reisi,Eyüp Sabri Hayırlıoğlu ve Müşavere Hey’eti azaları müderrislerle görüşerek, ileride layık olduğu başkaca makamlara nakledilmek üzere,İstanbul- Fatih, Yedikule’deki, “ Küçükefendi,” Camii’ne imam olarak ta’yin ediulmiş, bir müddet sonra, Diyanet İşleri Reisliği Gezici Vaizliği’ne, bir müddet sonra da Bursa-Orhangazî   Müftülüğü’ne nakledilmiştir. Üç sene bu vazife’de kaldıktan sonra, kendi talebiyle, İstanbul Fatih Camii Kütüphanesine, Fatih Kütüphanesinin Kitaplarıyla, kadrosuyla, Süleymaniye Umûmî Kütüphanesine devriyle, bu kütüphane’ye Başme’mur olarak ta’yin edilmiştir. Aynı zamanda, İstanbul İmam- Hatip Okulunda  lektör olarak ders vermiştir.

1959 İstanbul Yüksek İslâm Enstitü’sü açılınca, naklen öğretim üyesi ve müdür yardımcısı olarak ta’yin edildi. On sene müddetle, İstanbul Yüksek İslâm Enstitü’sünde Arap Dili ve edebiyyatı öğretmenliği, müdür Başyardımcılığı ve müdürlük  yapmıştır.Emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul- Gaziosmanpaşa’dakie mütevazî  evinde kitaplar yazdı, kitapalr tercüme etti, Kur’ân Meali yazdı. Vefatına kadar Bizim Gazete’lerimiz BÂBIÂLÎDE SABAH  ve UFUK  Gazete’lerinde dînî meevzu’larda     yazılar yazdı. 1967’de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Konya’da tertip ettiği il müftüleri Seminerinde yaptığı bir konuşma sebebiyle, Seminere katılan İl müftü’lerinden birinin veya bir kaçının ihbarı üzerine açılan da’va’da,bir yıl hapis ve dört ay  Yozgatta sürgün cezasına mahkum edildi.Hapis cezasını Eskişehir’de çekti, sürgünü’nü tamamladı.Mahkeme Safhatını Ufuk Gazete’sinde anlattığı için,” Suçu ve suçlu’yu övmekten hakkında yeniden ta’kibat başlatılmış, vefat ettiğinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca aranmaktaydı...

Merhum, Ahmed Davudoğlu’nun bir başka talihsizliği de, 01.01.1950’ den i’tibaren Mübadele anlaşmasıyla, Mübadil olarak Türkiye’ye iltica edenlere geniş haklar verilmişti.Vatandaşlık, iş-işyeri, ekip biçsinler diye, Günümüzde İstanbul’un en mu’tena semtlerinde, Yeşilköy, Şirinevler, Anadolu Yakasında Göztepe, Sahrayicedid,Merdivenköy gibi yerlerde 20-25 dönümlük tarlalar ve arsalar verilmişti.Ahmed Davudoğlu 1949 yılının son günü, 31 Aralık 1949’da Türkiye’ye iltica ettiği için bütün bu haklardaün mahrum bırakılmıştı. Daimî  iskanını, Bursa- Orhangazî’ de  müftü iken, Devrin Orhangazî Kaymakam’nın himmetiyle alabilmişti. Mühacir olduğu için kendisine tahsis edilen arsa üzerine borç-harç bir gecekondu yaptırmıştı. Ne hazindirki, Mübadil hemşehirli’leri,  kendisinin mübadillerden olmadığını, kendisine haksız yere arsa tahsis edildiğini ihbar etmeleri üzerine borç-harç yaptırdığı evi de elinden alınmıştı. Hased demek böyle bir şey!...  Ahmed Davudoğlu Hoca,Orhangazi’ye müftü olarak ta’yin edildikten sonra,günlüm maîşetinin dışında biriktirdiği bir miktar para ile Süleyman Efendi Hazret’lerini, Çamlıca’da- Kısıklı’da Ziyarethane’de ziyaret eder,” Efendim, Kusurumuza bakılmasın, borcumuza karşılık kafi bir meblağ değil, ama, bu kadarlık artırabilidik, Lütfen kabul buyurunuz,” der. Hazreti Üstaz’ımız, Ahmed Davudoğlu’na çıkardığı parayı cebine koymasını işaret ettikten sonra, lütufkârlığını, nefis bir lâtife  içinde gizleyerek,” Molla Ahmed! Biz aldığımızı vermeyiz, verdiğimizi de almayız,” diyerek daha evvel kendisine verdiği   karz-ı Hasenlerin tamamını bağışlamıştır.( Lâtîfe’deki   incelik, zarafet,nezaket ve nezahat  ,izaha muhtaç’tır..

(İnşâ Allah! izah edeceğiz....