SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRNA VEBUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 70 )

Bu güne kadar,- ki, bu yazı’nın tahrir tarihi,27. Ekim 2021Çarşamb.a günü, saat, 15,28,- i’tibariyle, ebediyyete İrtihalinden sonra,İmam- Hatip Neslinded ve başka disiplinlerden gelenlerden muarızlarının, hakkında uydurdukları yalanları, kendisine isnad edilen, asla ahlâkî olmayan,iftira ve buhtanlardan,muttalî olduklarımı, eşhas, zaman,mekân, vak’a göstererek, müdellel, en muknî, tarz’da ve hiçbir şekke meydan vermeyecek tarz’da cevaplandırdım. Esasen, artık ebediyyete intikalbuyurmuş, kendisi hakkındaki, bırakınız, yalan, iftira vebuhtanları yanlışanlamlara sebebiyyet verecek şekilde yapılabilecem ima’larabile cevap verecek vaz’iyyette olmayan birisi hakkında, yalan, iftira vebuhtan’da bulunmak en büyük ahlaksızlıktır.Aziz ruhlarını ta’ziz için,bu yalan,iftira vebuhtanlara cevap vermek bizler için asla ihmalerilemez, zarûrî,bir vazife’dir...

Peygamber’ler tarihine bir atf-ı Nazar kıldığımızda,  pekçok Peygamber  hakkında yalanlar uydurulmuş, iftira ve buhtanlardabulunulmuştur.Hıristiyan dünya’sının, Hazreti İsa aleyhisselâm hakkında uydurdukları en büyük yalan, iftira vebuhtan, Teslis akidesiyle,onu Allah’ın oğlu,hâşâ!Rab kabul etmeleridir. Mekke- Kureyş müşrikleri de, Sevgili Peygamber’imiz, salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimize indirilen, Allah’ın en büyük mu’cizesi,Kelam-ı Kadîm,Kur’ân-ı Kerim karşısında acze düşüp,dilleri tutulduğunda, Allah ve Peygamber’imiz hakkında,yalan,iftira vebuhtanlar’a  tevessül ettiler...  Ebû Cehl  ve şürekâ’sının, Allah’ın Resûlü’ne  ve  ona indirilen, Mu’cize’ye,  Kelam-ı Kadîm, Kur’ân-ı Kerim’e karşı uydurdukları yalan, iftira ve buhtan’lara, henüz, vahiy devam ederken bizzat Cenab-ı Hak  cevap vermiştir.

Allah tarafından Peygamber’imize verilen en büyük mu’cize şüphesiz,Kur’ân-ı Kerim’dir.  Kur’ân-ı Kerim, nüzule başladığında Sevgili Peygamber’imiz nazil olan her âyeti tebliğ ediyor, bu âyetler, ilk müslüman sahâbîler tarafından Kabe-i  Muazzama etrafında okunuyordu. Mekkeli’ler,hatta  burada bulunan Cin taifeisi, duydukları bu âyetler karşısında hayretler içerisinde kalıyorlardı.Mekke’de, dünya’nın dörtbir tarafından gelen şairlerin iştirak ettiği şiir müsabakalarında, şiir’leri  dereceyegiren şair’lerin şiir’leri gelecek yıl müsabakasına kadar Ka’be’nin duvarlarına en üst yerlere asılırdı, Yedi yıl şiir’leri dereceyegiren şairlerin şiirleri ise,bir daha indirilmemek üzere Ka’be’nin duvarlarına asılır ve bu şair’lere, “ Muallakât Şair’leri,” denilirdi. Kur’ân âyet’leri karşısında  aciz kalan  “Muallakât Şairleri,”bile, artık şiir yazmaz olmuşlardı. En meşhur, Muallakât-ı  Seb’a Şairi,  İmrü’l- Kays, Kind,Kur’ân-ı  Kerim’de sadece iki satırlık  bir âyeti Kerime’de, dört ayrı hüküm,beliğ ve fesih bir şekilde ifade edilmiştir.Kur’ân ile bu âyet’ler ile musabaka etmek mümkün değildir. Artıkbenbundan sonra asla şiir yazmayacağım,” demişti.

Ebû Cehl ve Şürekâ’sının   en büyük  iftira  ve  buhtanları, musabaka edemedikleri, Kur’ân’a  ve Kur’ân âyetlerine karşıydı;   Resûlullah’ın    okuduğu bu âyetler Allah tarafından kendisine indirilmemiş, onları ba’z şairlerden öğrenmiştir,” diyorlardı.” Artık yok, gördüklerinizea ve görmediklerinize yemin ederim,ki, o âyet’ler,kat’iyyetle       saygın bir elçi’nin sözüdür.”( Hâkka  69/ 38,39,40) ( Müfessirler “Resûl-i Kerim,” ‘den, Resûl-ü  Ekrem  Efendimizin  veya, Vahiy Meleği Cebrail aleyhisselâm’ın murad olunduğunu söylemişlerdir, ki, vahiy elçisi veyatebliğ elçisi “Resûl,” demektir,ki her iki halde de, Kur’ân’ın Allah Kelamı olduğu hakikatidir.)

Bu âyetler,” Şair sözüdür,” dediler. “ O bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz.” ( Hâkka    69/ 41). Bu okunanlar bir kâhin sözüdür, dediler. “ O, bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz.” “ O, âlemlerin  Rabbi’nden indirilen bir kitaptır.” “ O, bizim adımıza ba’zı laflar uydurmayakalkışsaydı, elbette biz onu, bundan dolayı kuvevetle tutar cezalandırır, sonra da onun  şah damarını keser atardık.” ( Hâkka  69 / 42,43,44,45,46)..

“ O zaman sizden hiç kimse onu engelleyemezdi.” “ O şüphesiz korunacaklar için unutulmayacak bir öğüttür-nasihattir.”   “ Bununla birlikte Biz, sizden inanmayahların olduğunu biliyoruz. “ “ O  kesinlikle inkârcılar için bir üzüntüdür.” “ O kesinlikle dostdoıru kat’î  bir hakîkattir. “ “  Haydi,Rabbi’nin Yüce adıyla tesbih et!... “ ( Hâkka /47,48,49,50,51,52)

Ceberûtî, Tek Parti Mütegallebi, C.H.P, döneminde, 1938-1942 tarihleri arasında Hariciye Vekili, 1942-1946 tarihleri arasında,  Başvekil, 1948-1950 tarihleri arasında da, T.B.M.M.’si, Reisi olarak vazife yapmış olan,   İttihad ve Terakkî bakiiyesi,İzmir’li, Şükrü Saracoğlu, Başvekil olduğu sırada, “ Din zehir’dir, Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene daha lazım,” demişti. Bu havlama, 1942’de yapıldığına göre,+ 30 sene, hayalleri, 1942’den sonra bir 30 yıl daha iktidarda kalabilselerdi, Türkiye’de, dinin, ma’neviyyatin, ahlakın, tüm dinî  ve Millî  değer’lerin kökünü kazıyacaklardı.Ama, dört yıl sonra yapılan hileli, dünya’nın en garip seçim sistemiyle yapılan seçimlerde, Büyük Türk Milleti, bunları bir daha gelmemek üzere ebed-müddek iktidardan uzaklaxtırmıştı” Açık Rey,Gizli Tasnif,” sistemi uygulandığı için, sandık başına gelenlere, hangi partiye reyvereceksiniz,” diyesorulduğunda, okuma yazması bile olmayan, yaşını başını almış nine’ler bile,” Demokrat Partiye,” diyeceklerine,” Demirkırat,”’a dedikleri için bu “ Demirkırat,” sözcüğü , daha sonraki yıllarda, bir slogan olarak Türk Siyasî Tariehine geçmişti.Millet,Demokrat Parti lehine sandıkları patlatmış ba’zı seçim bölgelerinde % 95 Demokrat Parti’ye,sadece % 5’i C.H.P.’ye vermişti. Fakat,Sandıklar kapalı kapılar arkasında açılınca, % 95,C.H.P’ye,,% 5’i Demokraet Partiye yazılmıştı.Aradan dört yıl daha geçmişti. 14 Mayıs 1950’de yapılanseçimlerde ise  ne seçim hileleri,ne seçim sistemi, C.H.P.’yi, hiçbir şey kurtaramadı.  Aziz  Milleti’miz, bütün  dünya’nın  hayranlıkla  ta’kip  ettiği  bu seçimde, beyaz bir devrimle bir daha ebed-müddet iktidara gelmemek üzere iktidardan uzaklaştırdı.

Üstad, Necip Fazıl Kısakürek  o yıllarda çıkardığı Büyükdoğu Mecmua’sında, Başvekil, Şükrü Saracoğlu’na şöyle cevap vermişti: “  Deden bile söndüremedi İslâm’ın nurunu, sen mi söndüreceksin Ebû Cehl’in torunu ? “

Ebû Cehl’in zamanımızdaki torunları, Allah’a, Resûlullâh’a,Allah’ın Kitabı,Kur’ân-ı Kerim’e iftira ve buhtan’da bulunuyorlar. İlahiyat kisveli,ismi’nin önünde, Prf.Dr. titri bulunan birisi,Allah’ın Kelâmı, Kur’ân-ı Kerim hakkında yalan uyduruyor, iftira ediyor,buhtan’da bulunuyor, Kur’an-ı Kerim’de,hâşâ! bıktırıcı tekrarlar olduğu iftirasında bulunuyor, Kur’an’daki kıssa’ların aslında gerçekleşmediği, farazî  olduğu,mekanların, isimlerin i’tibarî   olduğu iftirasında bulunuyor, daha da ileri giderek, Kur’ân’ın hâşâ! Allah Kelamı olmadığı, buhtanında bulunuyor.

Ebû  Cehl ve şürekası Kur’ân âyet’leri hakkında, “ Şair sözüdür,kâhin sözüdür,” iftira vebuhtanında bulunurlarken,Zamanımız Ebû Cehl’in torunları, inkar,ilhad, iftira ve buhtanlarına bir de istihzayı ilave ettiler. Prf.Dr. Mustafa  Öztürk  adındaki  münkir, mülhid ve zındık, Kur’â-ı Kerim, Yâsîn Suresi, 36/55,56. Âyet’lerini istihzayaalarak,”  Gerçekten cennetlikler, o gün zevk içinde ve sefa sürmektedirler.” “ Kendileri ve eşleri, gölgelikler içinde koltuklar üzerinde kurulmuşlardır.” Hâşâ! “ Koltuklar üzerinde kurulmak için illa da cennete gitmeye lüzum yok,hepimizin evinde koltuklar var, ve biz o koltuklara kuruluyoruz,” diyor.Bu günlerde,Kırkpınar Yağlı güreşlerinin çazgırları gibi, “ İmam- Hatip Nesli,” diye meydanları inletenlere,Bu mülhid,münkir ve zındık’ın, İmam-Hatip Okulu,Yüksek İslâm Enstitü’sü me’zunu,İlahiyatçi Akademisyen, yakın bir zamana kadar, Türkiye’deki en ehemmiyyetli,  İlahiyat  Fakültesinde ,bölüm  Başkanı olduğunu hatırlatırım....