SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... ( 59 )
“ Bekir Topaloğlu’nun yukarıdaki ilk rivayetinin bir benzerini de, Süleyman Efendi’nin talebelerinden( talebesinden olmalıydı) ve bana ma’kul bir din görevlisi olan Halid Başer’in notlarından M. Ali Kirman nakletmektedir. Buna göre Halid Başer şunları söylemektedir.- İlgilisine: Süleyman Efendi Hazret’lerinin bütün talebesi en az Halid Başer kadar ma’kul,mu’tedil, ehl-i Sünnet mensubu ve Ümmet-i Vasattan’dırlar.-
“ 1950’li yıllarda İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun bina ve talebe hizmetleriyle ilgilenen ve aralarında Tunahan’ı seven ve sayan Hacı Nazif Çelebi, Mustafa Doğanbey gibi isimlerin de bulunduğu İlim Yayma Cemiyeti’nin idare hey’etinin sık sık, kendisini ziyarete gelerek İmam- Hatip okulları mevzu’unda görüşmelerinde kendisinden talebe vermesini istemelerine, hatta “ sizler buyurun, İmam-Hatip Okullarında ders verin,” demelerine rağmen Tunahan onlara şu cevapta bulunmuştur. “ Size def’alarca anlattım. Maarif sisteminde bugünkü okutucu kadro ve programla ilim ve amel cihetinden istenilen imam-hatip,vâiz ve müftü’nün yetiştirileeceğine inanmıyorum. Kendi prensip ve selef’ten gelen klasik medrese usûlü ile dinî ilim ve kitapların okutulmasına gayret ederek bize kadar gelen ve emanet edilen bu ilmin, gelecek nesillere intikaline, öylece menba’ından dinî h ( ikiizmetin müslüman halkımıza intikaline çalışacağım. Onun için talebe veremiyorum. Sizler orada hizmet edin. Bırakın ben de kendi talebelerimle( talebem’le olmalıydı) hizmet edeyim.” ( M. Ali Kirman, Türkiye’de “ Yeni bir cemaat” örneği olarak” Süleymancılık( Basılmamış doktora tezi,2000 Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü’sü) s. 125) Halid Başer’in 1979 tarihli “ Gördüklerim ve duyduklarım,” adıyla kaleme alınan basılmamış notlarının 9. Sahifesinden naklen..) – Merhum, Halid Başer’in bu Hatıratına ulaşmak için çok gayret sarfettim. Kanaatimce çok önemli bilgiler ve belgeler olmalıdır, fakat şu ana kadar ulaşamadım, bundan sonra da ulaşmak için gayret sarf’edeceğim.-
Merhum, Halid Başer’in tesbitleri,tahlilleri doğrudur; İlim Yayma Cemiyeti ile, Süleyman Efendi Hazret’leri, irtihalinden sonra da, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesiupleri arasındaki münasebetler, 1965 yşılına kadar karşılıklı saygı ve kabul ile son derece müsbet idi.
İlim Yayma Cemiuyeti’nin kurucuları ve ilk İdare Hey’ti üyeleri, bayramlarda, mübarek gün ve gfecelerde, Ramazan’ın başlangıcında, Süleymman Efendi Hazret’lerini ziyaret ederlerdi.Süleyman Efendi Hazret’leri de, kendilerini hep hüsn-ü kabul ile karşılardı.Herbir ziyaret esnasında,İmam- Hatip Okulu talebesini, ilmî ve ahlâkî yönden iyi yetiştiremediklerini, oysa, İlim Yayma Cemiyeti’ni kurarken, hem dinî ilimlerde,hem da dünyevî- müsbet ilimlerde çok iye yetişmiş, kendi ta’birlerine göre,” Müsbet ilimlerle mücehhez, yabancı dil bilen, papazları hidayete erdirecek, “ zü’l-Cenâheyn,” iki kanatlı,” ilim adamları yetiştirmeyi hedeflemiştik.Ma’alesef, hem ta’lim ve te’allüm bakımndan hiem de terbiye ve ahlâkî hedefimizin çok uzağındayız. Bize bir altın,bütün iaşe ve ibate masraflarını biz karşılayalım, İmam- Hatip yurtlarımızı size teslim edelim,Gündüz okullarda okuttuğumuz talebe’yi geceleri size teslim edelim,ibadetleri ve diğer ahlâkî vaziyetlerini siz yetiştirin,” diyorlarlardı.
Süleyman Efendi Hazret’leri kendilerine,” Ben, Asha-ı Suffe usûlü,Selefimizin de ta’kip ettiği gibi, gece-gündüz, hiç ara vermeden ders okutuyorum. Bana dünyalar verilse bu vazife’yi terk’edip başka işlerle iştigal edemem. Dolaysiyle ben bu tarz hizmetime devam edeyim, sizler de mevcud haliyle hizmetlerinize devam ediniz,” buyururlardı.Bu münasebetler. Karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı devam edip gitti.Asla arada ne bir hased ve ne de bir münaferet vardı...
1950’li yılların başlarında, İstanbul’da kurulan İlim Yayma Cemiyeti, yalnız İstanbul’da değil, İstanbul’a yakın, Kocaeli, Sakarya ve Bursa gibi nispeten muhafazkâr İller’de de İmam- Hatip okullarının açılması için muzahir oluyordu.İmam- Hatip okullarını ilk yıllarında, ba’zı okullarda. Trajikomik hadiseler yaşanıyordu.Bilindiği gibi,okullara din dersi konulması,İmam- Hatip okullarının açılması, Ankara Üniversitesi bünyesinde bir İlâhiyat Fakültesi’nin kurulması, son, Tek Parti Mütegallibe, C.H.P. İktidarı tarafından kararlaştırılmıştı. Merhum, Prf. Dr. Tahsin Banguoğlu- Devrin Maarif Vekili- ve genç C.H.P. Milletvekillerinin gayretiyle bu kanunlar çıkarılmıştı.Tek Parti Mütegallibe devrinde kanunlar önce C.H.P. Grubunda müzakere edilir, orada kabul veya redd’edilir, göstermelik olara T.B.M.M.’ sine getirilirdi.Okullara din dersi kounlması, İmam- Hatip okullarının açılması ve Ankara Üniversitesi bünyesinde bir İlahiyat Fakültesi kurulmasını derpiş eden kanunların C.H.P. Grubundaki müzakereler sırasında, ba’zı milletvekilleri, “ Biz, Cumhriyet’in, Atatürk’ün devrimleri arasında, medereseleri kapattık, din eğitimini bütünüyle yasakladık, Maarif Mekteplerdinde din öğretimini yasakladık. Şimdi bu kanunlar nemenem şeylerki, okullara din dersi koyuyoruz, medrese benzeri imam-Hatip okullarını yeniden açıyoruz, Yüksek din kurumu İlâhiyat Fakültesi kuruyoruz,” i’tirazları üzerine, yaşlı ve tecrübeli, İttihad v e Terakkî bakiyesi kodamanlar, “ Siz hiç merak etmeyiniz, biz bu kanunlarla kurulacak sözde dinî müesse’selerle, dini, minberden, mihrab’tan yıkacağız,” diuye teskin ettiler ve bu kanunlar C.H.P . Grubunda, dolaysiyle de T.B.M.M.’ sinde ittifakla kabul edildi... Gerçekten de öyle oldu. İlk açılan İmam- Hatip Okullarına, müdür olarak, öğretmen olarak, hatta meslek dersleri öğretmeni olarak, be’tahsis, Köy Enstitü’sü me’zunu. Marksist öğretmenler ta’yin edildiler.
İlim Yayma Cemiyeti’nin fikrî ve malî, desteğiyle açılmış, Sakaraya İmam-Hatip Okulu. İlk yıllarda, bu İmam- Hatip Okullarına, ilkokul me’zunları kayd yaptırbiliyorlardı.Ama, bir yaş sınırı yoktu, İlkokul’dan yeni me’zun olmuş 12-13 yaşlarında çocuklar olduğu gibi, yaşını başını almış, evli barklı, imam veya müezzin 25-30 yaşlarında talebe de vardı.Bu imam-Hatip Okulu’na, Öğretmen Okulundan yeni me’zun,21 yaşında bir hanım öğretmen, hem de Meslek Dersi hocası olarak ta’yin edilir.Bu kızcağız, aralarında 25-30 yaşlarında imam ve müezzinlerin de bulunduğu talebe’ye, Meslek dersi olarak fıkıh okutmaktadır. Dersler’de Merhum, Ahmed Hamdi Akseki’nin, askeri okullarda, okutulması için hazırladığı, “Din Dersleri,” kitabı ta’kip edilmektedir. Kızcağız, kitap’tan ta’kip ile “Gusül” bahsine, yani boy abdesti bahsine gelmiştir.” Cünüp olanların, aybaşı veya doğum sonrası, hayız ve nifas halleri sona erenler’in yıkanmaları, boy abdesti almaları farz’dır.” Talebe arasında hınzırlar v ardır, hocahanıma sorarlar; bir insan nasıl cünüp olur? Bu öğretmen hanımın düştüğü durumu nasıl değerlendireceğiz ve bu talebe’den dinî hizmetler bakımından ne bekleyeceğiz?...