VAKFİYELERDE MUKÂBELE ŞARTI!..

Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimiz her ramazan ayında o güne kadar nazil olan âyet ve sureleri, Cibril-ü Emîn ile mukabele ederlerdi. Yüz yüze, karşılıklı olarak Peygamberimiz okur, Cibril-ü Emîn karşılar, mukabele eder, Cibrîl-ü Emîn okur, Peygamberimiz karşılar, mukabele ederdi. İrtihal-i Dâr-i Bekâ buyurduğu yıl son Ramazan ayında, iki kere mukabele buyurdular. Bu cihetle, her Ramazan ayında hatim okuyanların veya mukabele edenlerin ömürlerinde bir defa olsun, iki kere hatim yapmaları veya iki kere mukabele etmeleri ayrıca sünnettir.

Melekler, dolayısıyla Hazret-i Cebrail nurdan yaratılmış, cism-i lâtîf oldukları için kendileri için bizim olduğu gibi zaman ve mekân mefhumu yoktur. Zaman ve mekân ötesi hareket edebilirler. Göz açıp yumuncaya kadar arş-u alâdan- Medine-i Münevvere’ye ulaşabilir, yahut ilâhî bir mucize olarak aradaki bütün tabakalar, makamlar, perdeler kaldırılır, Peygamberimizle mukabele edebilirlerdi. Ancak, adetü’l-llâh’a uygun olarak çoğu kez vahiy için indiğinde olduğu gibi,  Ashab-ı Güzîn’den, ashabın en yakışıklısı, en halim-selîm  olanı, Dıhyetü’l-Kelebî radiya’llâhu anh efendimizin kılığına girer, temessül ve teşekkül eder, Mescid-i Nebevî- Ravza-i Mutahhare’de Peygamberimizin karşısına geçer, mukabeale ederdi.

Bu vaziyeti vuzuha kavuşturduktan sonra, televizyon kanallarında ya da dijital vasıtalarla uzaktan okunan cüzler, Kur’ân-ı Kerim hatimleri, Hatm-i  Hâcegân-ı Nakşî, Hatm-i Hâcegân-ı Kâdirî, Tevhid ve  Yâsîn hatimleri hatim olmaz. Bu kanallardan aksettirilen Kur’ân-ı Kerim ibadet kasdıyla dinlenmez. Ancak tecvid, tashih-i Huruf ve Mehâric-i Huruf noktasında noksanı olanlar, eğitim, öğrenmek maksadıyla dinleyebilirler ve bu noksanlarını izale edebilirler. Hazindir Kur’ân-ı Kerimi  yüzünden, düzgün, tecvid, tashih-i Huruf ve Mehâric-i Huruf kaidelerine uygun okuyabildikleri halde serî olarak okuyamıyoruz diye televizyon kanallarında ya da dijtal vasıtalarla çok uzaklardan aksettirilenleri takip ederek Kur’ân Hatmi yaptıklarını zannedenler var. Hatif’ten gelen sese itibar olunmaz.

Altı asra yaklaşan bir müddette, Devlet-i Âliyye’mizin pay-ı taht olan İstanbul’da, ecdadımız, mimârî tarzı ve sanat değeriyle bütün dünyada dillere destan yüzlerce cami yaptırmıştır. Bunlara “salâtîn camileri” sultanların, valide sultanların inşa ettirdiği camiler. Bunlardan birisi de İstanbul- Fatih’te, Eminönü Semtinde bulunan, İstanbul’un vitrininde bulunan Yeni Camidir. Yeni Caminin inşasına 1597 yılında başlanılmış ise de, ancak 1663 yılında tamamlanmıştır. Caminin ilk baniyesi 3.Murad’ın zevcesi ve 3.Mehmed’in annesi, Safiye Sultandır. Caminin plânını mimar Davud Ağa yapmıştır. 1597 senesinde        temel atmak üzere hazırlanmış olan Sadrazam Hasan Paşa’nın azil haberi gelmiş, temellerin atılması  beş-altı ay tehir edilmiştir. Temel atılması beklenirken bir ay sonra da mimar Davud Ağa vefat etmiştir. Mimar Davud Ağa’nın yerine, mimar Dalgıç Ahmed Ağa geçmiş ve inşaat 1603 senesine kadar devam etmiştir. Sultan 3.Mehmed’in ölümü üzerine Safiye Sultan artık Valide Sultan değildir ve eski Saray’a nakledilmiştir. Yeni Caminin inşaatı takriben elli yıl kadar yüzüstü bırakılmıştır. Ayrıca mıntıkada meydana gelen büyük bir yangından sonra da bina daha da harap bir hale gelmişti. Nihayet 4.Mehmed’in annesi Valide Hatice Turhan Sultan Caminin ikmalini mimar Mustafa Ağa’ya havale etmiş ve 1663 de cami tamamlanarak ibadete açılmıştır. Günümüzde pek çoğu yıkılıp yerlerine başka binaların yapıldığı, Yeni Cami, cami, Hünkâr Kasrı, Havâtîn Türbesi Sebil, Mısır Çarşısı, Sıbyan Mektebi, Darü’l- Kurr, Medrese, Sur şeklinde dış avlu, Dış Kapı, helâ ve kuzey tarafında dükkanlardan müteşekkil bir külliye idi. Günümüzde sadece, cami, Havâtîn Türbesi, Sebil Hünkâr Kasrı, Helâ ve Mısır Çarşısı ayakta kalabilmiş, kuzey tarafındaki dükkanlar Eminönü Meydanına feda edilmiş, Medrese, Sıbyan Mektebi, Darü’l-Kurrâ su şeklindeki geniş avlu yıktırılıp yerine başka binalar inşa ettirilmiştir. Müslüman bir Valide Sultan’ın vakfiyesi bir İslâm Vakfının üzerine, Yüce İslâm Dininin en zecrî bir şekilde haram kıldığı, Riba, faiz müesseseleri banka binaları yapılmıştır.

Sultanlar ve Valide Sultanlar tarafından tesis edilen bütün büyük külliyelerin, vâkıf- vâfeleri tarafından  tanzim ve tertip edilmiş vakfiyeleri vardır. Vakfiyeler, vakıf eserlerinin-külliyelerin tapu senetleri, Anayasaları, temel kanunlarıdır. Bütün dünyada geçerli bir cihanşümûl (Evrensel diyorlar) hukuk kaidesi, vakıf-vakıfenin tesis ettiği statü üzerine başka hiçbir statü tesis edilemez. Türk Hukukunda da vaziyet aynıdır. İstanbul’da, Bezm-i Alem Vakıf Gureba Hastahanesi için Vâkıfe Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından tesis edilen statü üzerine, Cumhuriyet Döneminde, Sağlık Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, zaman zaman yeni statüler tesis etmek istemiş iseler de, her defasında Türk Adaleti yeni statüyü iptal etmiş, eski statünün ibka ve devamına karar vermiştir. Bu hususta hastane arşivlerinde, Kaziyye-i Muhkeme haline gelmiş yüze yakın mahkeme kararı vardır.

Sultan ve Valide Sultanlar ile varlıklı Müslümanların tesis ettikleri Vakıf Külliyeleri, Devletimizin ibadet, dinî ve hayrî hizmetler, sağlık, eğitim ve istihdam yükünü üzerlerine alıyor, devletin yükünü hafifletiyordu.

Vakıf-Vakıfe, Külliyede verilecek hizmetlerin yerine getirilebilmesi için, akaret ve irad vasıtası, menkûl- gayr-i menkûl ne varsa bir bir sayar, bu gelirlerin niçin ve hangi şartlarda sarf edileceğini de şart koşar.

Mecelle-i Ahkâm-ı İslâmiye’nin bir maddesi şöyledir: “Şartü’l- Vâkıf Ke’nassı’ş- Şârî“ (vakfedenlerin şartları, Şârî’ Allah ve Resûlü’nün nas’ları, kat’î delilleri gibidir. Şârî Allah’ın ve Resûlü’nün kat’î delillerine karşı içtihad yapılamaz, tefsir edilemez ve asla değiştirilemez ise, Vakıf ve Vakıfelerin vakfiyelerinde koştukları şartlar da hiç bir otorite tarafından değiştirilemez, üzerinde yorum yapılamaz. Hatta, Vakfiye şartları ilân edildikten sonra Vakfiye sahibi dahî kendi koyduğu şartları değiştiremez.

Mevzuumuzla da yakından alakalı olan şartları da ihtiva eden, Yeni Cami Külliyesi Vâkıfesi, Valide Hadice Turhan’ın Vakfiyesinde yaklaşık, dört yüz sene önce ortaya konulan bazı şartlar vardır, kihalen günümüzde de geçerli, başka bir ifade ile bugün bile hala ulaşılamamış gayeler olduğu ve bu şartları koşan Valide Hadice Sultan’ın ve bu vakfiyeyi tertip ve tanzim eden ulema ve rical-i devletin ne kadar uliru görüşlü, feraset sahibi insanlar olduğunu da göstermesi bakımından hayret vericidir.

Hicrî-Kamerî 27 Recep 1073 tarihinde tahrir olunan (yazılan) ve tasdik olunan, Valide Hadîce Turhan Sultan’ın Vakfiyesinde, mukabele, Hatm-i Kur’ân şartından başka gördüğünüzde küçük diliniz yutacağınız başka çok enteresan şartlar da vardır. Bu haftanın sütünlerini vüsatinin çok üzerinde olduğu için, lütfen haftayı bekleyelim. İnşâ Allah!..