BİZLER TECDİD’E MEMURUZ !..(9)

“Hasenâtü’l- Ebrar, Seyyiâtü’l-Makarrabîn” (İyilerin sevap ve güzellikleri Allah’a yakın ehl-i Takva’nın seyyiâtı (günahları sayılır, kabul edilir.)

Teganniyle Kur’ân okumanın, tegannî ile zikrin haram olduğuna dair âyet ve hadisler, fıkhî rivayetler sayılmayacak kadar çoktur. Hiç bir fakih, hiç bir zaman tegannî’nin mübah olduğunu söylememiş, zikir esnasında raks, gına, semâ, ayaklarını yere vurmak gibi hareketleri tecviz etmemiştir. Turuk-u Âliyye’den bazılarının mensupları tarafından ortaya konulan gınanın, raks ve semânın, semah ve ayakların yere vurulması hareketlerin mübah olduğuna dair haberler, ya nesh’edilmiş hadistir, ya da şaz rivayetlerdir. Bu hususta muteber olan İmam-ı Ebû Hanife, İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed’in kavlidir.

Bugün bazı aklı noksan idraki kusurlu bazı sofîler, semâ, semah, raks ve ayaklarını yere vurarak zikretmeyi kendilerinden önceki şeyhlerinin amellerine bakarak dinleri, milliyetleri kabul etmişler, bunu ibadet ve itaatlarının gereği gibi göstermişlerdir. Bunlar “Onlar ki (kâfirler) dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleriyle karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün Onları unuturuz.” (A’raf/7/51)

Bu âyet-i kerimenin masadakınca tasavvufu, Tarîkat-i Âliyye’yi eğlence ve oyun haline getirmişlerdir. Bilinen bir gerçektir ki haram olan her hangi bir fiili, güzel gösteren, güzel kabul eden ehl-i İslâm zümresinden çıkar ve mürted olur. Te’emmül etmek lazımdır ki semâ, (dönme) raks ve ayaklarını yere vurarak zikir, meclislerini taat ve ibadet olarak ittihaz etmek çok büyük bir şenâattır.

“İşitiyoruz ki hizmetimizde olan bazılarının semâya (dönerek zikir) meylediyorlar, semâ meclislerine oturuyorlar, Cuma geceleri kasideler okuyarak  bundan manevî feyiz bekliyorlar.Zikr-i Hafî yolunun yolcuları, müntesipleri hepsi de sonradan ihdas edilmiş birer bed’at olan bu fiillerden içtinap etmelerinde zaruret vardır.”

Tasavvufta-Tarikatte bid’at ihdas etmek, dinde-şerîatte bid’at ihdas etmekten daha az değildir. Tasavvufta-Tarikatte feyzin hasıl olması ve ehline rücu etmesi için asla bid’at ihdas edilmemelidir. Tasavvufta-Tarikatte bid’at ihdası feyiz ve bereket kapılarını kapatır. Bu bakımdan tasavvuf ve tarikatte en mühim olan şey tasavvufu ve tarikati bid’atlerden muhafaza, tarikatin feyiz ve bereketini yok eden şeylerden içtinap (kaçınmak) etmek.

Zikr-i Hafî, Tarîkat-i  Aliyye’mizin ehemmiyetli isimlerinden, Silsile-i Saâdât- Silsile-i Zeheb’in 2. Kutbu’l-Aktabı,Zikr-i Hafî Tarikatine onun ismine ve sıfatına izafeten, “Nakşibendiyye” unvanı verilen, Muhammed Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri, devrindeki bütün Buharâ ulemasını toplamış kendilerinden, Tegannî, Semâ, semah ve kelime-i tevhid zikri sırasında ayakların yere vurulması ve cehrî, zikir ve cuma geceleri ve günlerinde kaside okunması hakkında görüşlerini sormuştur. Bütün Buharâ uleması, ittifakla bunların şen’î birer bidatler olduğu hususunda fetva vermişler, görüş serd’etmişlerdir.

İmam-ı Rabbânî, Müceddid-i Elf-i Sânî, Ahmed-ü Faruk es-Sirhindi (k.s.) hazretlerinin surî ve zahi mürşidi, Hace, Muhammed Bâkî bi’llâh(k.s.) efendi hazretleri yemek meclisine, sofraya otururken yemeğe başlarken ”Besmele-i Şerife’yi” cehren okuması üzerine evveeliyetle kendisini bundan zecrî  bir şekilde men etmiş, azarlamış, sonrada “Bunlar gibi bid’at ehlinden olanların bizim meclislerimizde yeri yoktur” diyerek bir daha meclislerimize katılmalarına izin vermeyiniz” buyurmuştur.

İmdiiiiî!.. Yemek meclisine, sofraya otururken cehrî olarak (açıktan) “Besmele” çekmeyi şen’î  bid’at kabul eden Zikr-i Hafî, Tarikat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin mensubu olduğu iddiasındaki bazı kimseler, Arapların “Hatif’ten gelen ses” dedikleri radyolink ve dijital sistemlerden gelen seslere uyarak hatim yapıyorlar, televizyon kanallarından veya dijital sistemlerden okunan Kurânları takip ederek Kurân hatmi yaptıklarını zannediyorlar.

Hatm-i Hâcegân-ı Nakşiyye, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin esâsâtından olup, haftada bir gün, çarşamba geceleri cemaat halinde yapılabilen tek zikir şeklidir. Bu hatim, en az üç istiğfar ile başlar, en az üç Salavat-ı Şerife, yedi Fatiha-i Şerife okunduktan sonra bin ihlas okunduktan sonra, yine salavat-ı şerife ve yedi Fatiha-i Şerife okunurak kısa bir dua ve bağışlama ile sona erer. Hatim, asude-sakin ve loş bir mekanda azamî sükunet içerisinde okunur. Fetret dönemlerinde cemaatin bir mekanda buluşma imkanının bulunmadığı, mesela Pandemi döneminde kişi tek başına yukarıda tarif edilen hatmi yapabilir, okuyabilir. Dijital sistemlerle uzak şehirlerden, hatta uzak kıtalardan katılım ile hatim yapılmaz. Bid’at olur. Şen’î bid’atlerden sevap beklemek, haramı helal, helalı haram addetmekten bir derece aşağısıdır.

Hatm-i Hâcegân-ı Kâdiriyye, adından anlaşılacağı üzere, Zİkr-i Celî yolu, Tarîkat-i Kâdiriyye-i Âliyye’nin esâsâtındır. Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin esâsâtından değildir. Teberrüken ara sıra yapılabilir, Hazret-i Üstazımız, irşad, ihda ve tecdid yıllarında sadece bir kere, 1959 yılında irtihalinden kısa bir müddet önce Temmuz 1959’da Hicrî, Kamerî, 1 Muharrem 1379 tarihinde yaptırmıştır. Sahibizaman olanlar, devirlerinde Turuk-u  Âliyye’den gerçek mürşidi bulunmayanların da mürşidi oldukları için teberrüken ve sadece bir kere  yaptırmıştır. Her hafta Perşembe geceleri fasılasız, muntazaman yapılması bid’ati ihdas edilmeden önce, sinede bir defa veya olağanüstü hallerin zuhur ettiği  zamanlarda yapılırdı. Her hafta yapılması tasavufî bid’attir.

Evrad-ı Bahâiye: Muhammed Bahâüddîn Nakşibend (k.s.) Efendi Hazretleri tarafından âyet-i kerimeler, Hadis-i Şerifler, Peygamberimizin Ashabı’nın mesur dualarından tanzim, tertip ettiği duaya denir. Bu dua, Seyr-i Sülûk’de belli bir mertebeye ulaşmış, kalp, ruh çalışmış sır ve hafî çalışmasında müdavim olanlar tarafından izinle okunur. İzinsiz okunursa, belayı davet eder. Bu dua izin verilenler tarafından ferdî ve gizli olarak okunur. Dijital sistemler üzerinden hâşâ! Evrad-ı Bahâiye meclisleri oluşturulamaz ve tegannî ile, Mezâmir okur gibi Evrad-ı Bahaiye okunması da şen’î bir bid’attir...