Devlet-i Aliyyemizin yüzakı, güneş ışığı medreseler kapatıldıktan sonra Diyanet İşleri Riyâseti, Türkçe bir Kur’ân Meâli, bir tefsir, bir de en muteber Hadis Külliyatı Buharî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih tercüme ve şerhi için teşebbüsler yapılırken bir de, örnek hutbeler hazırlanması için teşebbüs edilmiştir. Devlet-i Aliyye’miz, Şeyhulisâmlık döneminde, cuma ve bayram hutbeleri imam-hatipler tarafından hazırlanır ve okunurdu. Vakfiyeleri gereği bazı camilerin yalnız cuma ve bayram hutbelerini irad eden hatipleri vardı. Cumhuriyet döneminde de 1965 yılının ortalarında meriyete alınan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı kanunu meriyete alınmadan önce Türkiye’de bazı camilerin cuma ve bayram hatipleri vardı. İstanbul Müftülüğü de yapmış olan merhum Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı İstanbul, Fatih Cami Hatibi idi. Hutbeleri kendisi hazırlar, ya irticalen ya da kendi hazırladığı metin üzerinden okurdu, irad ederdi. Bu dönemlerde diğer bütün cami imam-hatipleri de cuma ve bayram hutbelerini kendileri hazırlar ve okurdular. Her imam-hatip cuma gününden itibaren ferdası cuma günü okuyacağı hutbe için hazırlıklara başlar, o cumaya tesadif günlerin mana ve ehemmiyetine uygun bir hutbe hazırlamak için civarındaki diğer hoca efendilerden de yardım alırdı. Böylece her imam-hatip mesleğinde kendisini yetiştirirdi. Şimdilerde imam-hatipler cuma namazından çok az bir vakit önce bilgisayarın düğmesine basıyor, hutbe metnini çıkartıyor, dikkatlice bakmadan minbere çıkıp o metni aynen okuyor hatta varsa tashih hatalarını bile düzeltmeden aynen okuyor. Hutbede vaaz ve nasihat metinleri çok uzun tutuluyor. Oysa ki sevgili peygamberimiz ”Hutbeleri kısa tutunuz, namazları uzatınız” buyurmuştur.
Vesayet dönemlerinde hutbeler maalesef merkezde hazırlanıyor, bütün Türkiye’de ve gönül coğrafyamızdaki camilerde okutuluyor.
Devlet-i Aliyye’mizde hutbelerde vaaz ve nasihat kısmı çok kısa tutulurdu. Hatta Türkçe hitabet kısmı hiç yoktu. Arapça olarak ”Ey Allah’ın kulları! Allah’tan korkun ve O’na itaat edin. Şüphesiz, Allah,takva sahipleri (Allah’tan hakkıyla korkanlar) ve ihsan edenlerle beraberdir.” (Güzelliklerde bulunanlar, her şeyi güzel yapanlar, herkese güzel davrananlar, karşılıksız sevenler, karşılıksız yardımda bulunanlar, güzal ahlak sahibi olanlar.) Hutbeleri dinleyenler her biri birer alim değilseler de irfan sahibiydiler, yukarıdaki kısa metni anlarlardı.
Değişik rivayetlere göre medreselerin kapatılmasından takriben üç yıl sonra Mustafa Kemal, devrin Diyanet İşleri Reisi, TC’nin ilk Diyanet İşleri Reisi merhum Rifat Börekçi’ye ”Cuma hutbelerinin çok kısa ve Arapça okunması münasebitiyle halkın anlamadığını, halkımızın anlayabileceği tarzda Türkçe ve nisbeten uzun mevzuları ihtiva eden örnek hutbeler hazırlaması hususunda talimat verdiği, rica ettiği ya da tavsiye bulunduğu, bunun üzerine merhum Rifat Börekçi tarafından ”Çalışan mükâfatını görür” “Vatan müdâfaası” “Tayyare Cemiyetini yardım” “Temizlik” “Emanete saygı” “İçkinin fenalığı” “ Askerliğin şerefi” gibi muhtelif mevzularda elli bir örnek hutbe hazırlanmış, Diyanet İşleri Reisliği tarafından bastırılmış, dağıltılmıştır. Yalnız, bu metinlerin aynen okutulması-okutturulması istenmemiş bu hutbeler örnek alınarak hutbeler hazırlanması istenmiştir.
Bu hutbeler mecmuasının 1927 tarihli baskısının dibacesinde, merhum Rifat Börekçi ”Dinimizin farz kıldığı ibadetler tetkik edildiğinde görülür ki, Hâlik’a ibadet ve itaat mahluka şefkat ve merhamet, ahlâkî kaideler ve manevî değerler yanında bir milletin tekamülü ile alakalı bir takım içtimâî esaslar da ihtiva etmektedir. Cemaatle kılınan namazların yalnız kılınan namazlar üzerine olan fazileti, haftada bir defa mutlaka cemaatle cuma namazının farz kılınması, İslâmiyetin yalnız ferdî değil aynı zamanda içtimâî bir din olduğunu gösterir. Dinimizde cemaatin, cumanın pek büyük ehemmiyeti vardır. Beş vakit namazı cemaatle kılmak vacip derecesinde sünnet olduğu gibi cuma namazı farzdır. “Ey iman edenler! cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma 62/9) Bu âyet-i kerimeye göre her müslüman erkeğin cuma ezanı okunduktan sonra işini gücünü terk ederek camilere koşması farz-ı ayndır. Mazereti olmadan cuma namazını terk edenler için büyük azab vardır. Yukarıda meâl-i âlîsi verilen âyette geçen “Zikru’llâh” fakih ve müfessirlerin ekserisine göre hem cuma namazını hem de hutbeyi ifade eder. Bu bakımdan cuma namazı nasıl farz ise, cuma hutbesi de öylece farzdır.
HUTBENİN ESASLARI:
- Öğle vakti girdikten sonra ve cuma namazından evvel okunması.
- “Elhamdüli’llâh” cümlesiyle başlanılması.
- Ulu ve yüce Allah’ın ulûhiyyetine layık bir biçimde yüceltilmesi.
- Vahdaniyyeti bârî ve Hazreti Peygamberin risaletine şehadet edilmesi.
- Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimize salata ve selam edilmesi.
- Takva ile vasiyet,öğüt ve nasihat.
- Hutbeyi iki bölüme ayırıp, birinci hutbede âyet-i kerime okumak.
- İkinci hutbede yine Allah’a hamd ve Resûlüne salât ve selâmdan sonra, bütün Müslümanlara dua etmek.
Hutbelerin uzun olmaması da elzemdir. Zira Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem efendimiz:
“ Bir adamın namazı uzatması ve hutbeyi kısa okuması, zekasının, dinî hükümleri bildiğinin delilidir. Buna göre namazı uzatınız, hutbeyi kısa okuyunuz” buyurmuştu.
Hutbelerin tamamen Arapça okunması, hutbelerdeki nasihatlerden faydalanmak isteyen ama, Arapça bilmeyen Müslümanların bu bir dindara yaraşır emelinin gerçekleşmesine imkan vermemektedir. Bundan dolayı hem İslâm’ın yüce mezheplerine ve gün boyu Müslümanlar arasında geçen uygulama birlikteliklerine muhalefet etmemek, hem de temenni edilen gayeyi elde edebilmek için hutbelerin Zikru’llâh, salât ve selâm gibi kaideleri ihtiva eden kısmı dinî lisan olan Arapça ile ifa edilerek hutbede kaide ve farzlar tamamlandıktan sonra nasihat kısmının memleketimizde Türkçe okunması, daha doğrusu okunan âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin meallerinin Türkçe olarak izah edilmesi uygun görülmüş ve fakat her hatip bu yolda hutbe düzenleme gücünde olamayacağından dolayı hatiplerimize bir rehber olmak üzere dinin kabul ettiği ahvali cem etmiş olarak elli bir hutbe örneği hazırlanmıştır.
Rehber ve formel olarak hazırlanan bu hutbelerden “Çalışan mükâfatını görür” mevzulu birinci hutbenin ikinci hutbesinde hamdele ve salveleden sonra “Allahım! Senin nebî’n hazreti Muhammed-Mustafa’nın gözü ve kulağı mesabesinde (görmesi ve duyması olan) Ebû Bekr es-Sıddîk ve Ömer el- Faruk’tan, Mukarrabîn meleklerin bile kendisinden haya ettiği, haya sahibi, Osman Zi’n-Nureyn’den razî ol! Berraklığın aslı, (Kerreme’llâhu Vechehu) Hazreti Ali vea onun ihlas ve vefa sahibi iki oğlundan, (Hasan ve Hüseyin) onların annelerinden, (Hazreti Fatıma) senin Peygamberinin amcalarından (Hazreti Hamza ile Hazreti Abbas bin Abdülmuttalip) müminlerin anneleri Ezvac-ı Tâhirattan, (Peygamberin eşlerinden) arkadaşlarından, yakınlarından mühacir ve ensardan tâbiînden, hayırla onları takip edenlerden ve bizlerden razî ol!)
Görüleceği üzere bu rehber ve formel hutbelerde, yalnız Hülefâ-i Râşidîn’in isimleri değil, Peygamberimizin torunlarının, kızının, amcalarının ve eşlerinin isimleri de zikredilerek ensar ve mühacirin tâbi’în ve onlara tabi olanlara ve bütün müminlere dua vardır...