YAĞMUR - RAHMET DU’ASI!...

“Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.” (Şûrâ 42/27)

“O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakîkî dosttur, övülmeye lâyık olandır.” (Şûrâ 42/28)

Dua, müminin silahıdır. Dua kulların Rablerine ulaşmada en kestirme yoldur. Dua insanların tabîatında vardır. Tevhide, hidayete ulaşamamış insanlar bile Allah’a eş tuttukları putlara dua ederler, onlardan yardım talep ederler.

Rahmetin kesildiği, yağmurların düşmediği, dolayısıyla da yeryüzünde kuraklığın hakim olduğu, kıtlık ve açlığın ortaya çıkmaya yüz tuttuğu devirlerde, Müslümanlar Allah’ın huzuruna çıkıp yağmur duası yapagelmişlerdir.

Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Yayılan dilsiz hayvanlar, masum sabîler (küçük çocuklar), beli bükülmüş ihtiyarlar, (seksen yaşını aşmış sinn-ü eyâle baliğ yaşlılar) ve aranızdaki zayıflar-engelliler olmasaydı, Allah sizlere rahmetini göndermezdi. (yağmur-rahmet yağmazdı)” buyurmuştur.

Ebû Davud ve Tirmizî’nin müştereken, Ebü’d- Derdâ’den rivayet ettikleri bir başka hadis-i şerifte ise: “Benim için içinizdeki zayıflara ikram ediniz, onlara iyi davranınız. Şüphesiz siz aranızdaki zayıflar dolaysıyla rızıklandırılıyorsunuz ve Allah’ın yardımına mazhar oluyorsunuz.” buyurmuştur.

“Göğü Allah yükseltti ve nizamı (dengeyi) O koydu.” “Sakın dengeyi bozmayın.” “Ölçüyü adalette tutun.” “Allah, yeryüzünü canlılar için yaratmıştır.” (Rahmân 55/7,8,9,10)

(Geçen âyetlerde belirtildiğine göre, kendisine konuşma ve düşünme hususiyeti verilen insan diğer canlılardan ayrılmıştır. Ay ve güneş, belirlenen ve bilinen bir ölçüye göre kendi yörüngelerinde akıp gitmektediriler. Gökler ve yer yaratılmış, aralarında denge ve düzen sağlanmıştır.)

Fakat, “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (Rûm Sûresi, 30/41) (Âyette, kötü fiillere ibret olsun diye dünyada iken veriler karşılıklar için (bir kısmı) denmekte ve asıl cezanın ahirette olduğuna işaret edilmektedir.)

Yeryüzündeki insanlar en başta sanayi bakımından ilerlemiş ve öncülük etmiş devletler olmak üzere elbirliğiyle atmosfere saldığımız sera gazlarıyla, Allah’ın koyduğu düzeni tahrip ettik. Küresel ısınma sebebiyle kutuplardaki dağ gibi buzullar eridi. Dört mevsimin yaşandığı bizim ülkemizde bile mevsimler karıştı, bol yağmurlu geçen ilkbahar, sonbaharlar, yoğun kar yağışına sahne olan kış ayları artık yok... Yeraltı suları, yerüstü, barajlardaki, göllerdeki, nehirlerdeki sular kurudu. Yeryüzünde fesadın zuhur etmesi, Allah’ın koyduğu düzenin bozulması, mevsimlerin değişmesine rahmetin, yağışın azalmasının maddî plândaki zahiri sebepleridir.

MANEVÎ SEBEPLERİNE GELİNCE:

Yüz yıl kadar önce, Ermeni, Rum, Yahudî ve gayr-i millî unsurlar tarafından Selanik’te kurulan, İttihad ve Terakkî’nin devamı, mütegallibe, dinî, manevî ve millî değerlerimizin ezelî-ebedî düşmanı bir parti ne zaman iktidar olmuş ise, yağmurlar kesilmiş, yeryüzünden bereket kaldırılmış, kıtlık ve açlık ortaya çıkmıştır. Tek parti mütegallibenin tek başına iktidar olduğu veya yarım yamalak kıytırık ortaklarla iktidar olduğu yıllarda başta ekmek olmak üzere, zarûrî ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmıştır.

Aziz Milletimiz, derin tecrübe ve ferasetiyle, bu partinin millî şefinin ismine izafeten “Geldi İsmet, kesildi kısmet, gitti İsmet açıldı kısmet” sözünü darb-ı mesel haline getirmişti. Uzun yıllar aradan sonra bu partiden bir zat İstanbul Büyükşehir Belediye Reisi olarak seçilmişti. Bu yıllarda İstanbul’da yağmur-rahmet kesilmiş, İstanbul’a su sağlayan barajlar kurumuştu. Devrin belediye reisi, iyonlar ve gümüş bombalarıyla bulutları aşılayarak yağmur yağdırmak gibi fantezilerle uğraşırken, İstanbul Halkı, tankerlerle taşınan suya mahkum edilmişti. Fransızlar tarafından Terkos Gölü’nü taşkınlardan kurtarmak için, Terkos Gölü’nden Karadeniz’e ulaşan su yolu tersinden işletilerek Karadeniz’den Terkos Gölü’ne çekilen deniz suyu şehir şebekesine verilmiş, halkımıza sağlıklı olmayan tuzlu su içirilmişti.

İstanbul başta olmak üzere bütün büyük şehirlerde barajların kuruması ve ciddî kuraklığın baş göstermesi üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı 11 Aralık 2020 Cuma günü su israfının önlenmesi, suyun tasarruflu kullanılması hususunda hutbe hazırlatmış, okutmuş, cuma namazından sonra da yurdumuzdaki ve gönül coğrafyamızdaki bütün camilerde yağmur duasına çıkılmasını tebliğ etmiştir.

Yağmurlar yağmadığı için kuraklıktan en ziyade etkilenen üç büyük şehrin belediyelerine yakın olan ulusal seviyede yayın yapan, dinimize, millî ve manevî değerlerimize düşmanca yayınlar yapan iki TV kanalında dua ile, yağmur duası ile istihza edilen yayınlar yapılmıştır. Haberler sunan spiker “Meteoroloji önümüzdeki günlerde zaten yurt çapında yağmur tahmininde bulundu, Diyanet’in yağmur duasına çıkılmasını istemesi din istismarından başka bir şey değildir” diyor. Diğer taraftan, bu kanallardan birisinde, kendisini İlahiyatçı-Araştırmacı yaftasıyla tanıtan, deist, ateist birisi “Dua ile yağmur yağsaydı, Arap Yarımadası çöl olmazdı” diyerek, dua ile, yağmur duası ile istihza etmeye cürret etmiştir. Hazindir ki bu deist, ateist, mülhid, münkir, zındık yakın bir zamana kadar, İstanbul’un büyük ilçelerinden birisindeki imam hatip okulunda öğretmenlik yapıyor, talebeye “Günümüzde deist ve ateistlerin Müslümanlardan daha dürüst ve ahlaklı oldukları telkîninde bulunuyordu. Böylesine bir zihniyetin iş başında bulunduğu, mahallî idarelerde bile olsa da iktidarda olduğu bir yere elbette ki yağmur yağmaz, Allah rahmetini göndermez, yaymaz...

Yağmur-rahmet duası, kâl ile değil, hâl ve fiîlî olmalıdır; yağmur duasına, dilsiz hayvanlar, sabîler, zayıflar, engelliler ve beli bükülmüş ihtiyarlar da katılmalıdırlar.

Çocukluğumuz yıllarında yağmur duaları daha ziyade Mart-Nisan ve Mayıs aylarında yapılırdı. Dualar, ya bir pınarın önünde ya küçük bir derenin kenarındaki çimenlik sahada yapılırdı. Kurbanlar kesilir, etli pilavalar hazırlanır, yaşlılara, engellilere, çocuklara ikram edilirdi. O yıl doğmuş kuzular ve annelerinden müteşekkil küçük bir koyun sürüsü de dua alanında hazır bulundurulurdu. Önce topluca iştirak eden bütün ferdlerin katılımıyla tevbe-i istiğfar edilir, henüz büluğ çağına ermemiş sabî, masum hafızlar tarafından, Şûrâ Sûresi’nin, yukarıda meâl-i alî’sini verdiğim 28.âyet-i kerimesini yetmiş bin kere okurlar, nefesleriyle ıslattıkları yetmiş bin küçük taşı ığıl ığıl akan dereye bırakırlardı. Bundan sonra, ayağa kalkılır, yağmuru temsil eden eller aşağıya doğru açılır ve nihaî  dua ve niyazda bulunulurdu.

KONYA’DA BİR YAĞMUR-RAHMET DUASI:

Yıl 1966, Konya Ovasında müthiş bir kuraklık hüküm sürmektedir. Kuraklık, kıtlık ve açlık kapıdadır. Konya’lılar hemen hemen bütün ilçelerin iştirakiyle mahşerî bir kalabalıkla yağmur-rahmet duasına çıkmıştı. Konya’nın Altınekin Ova’sında yüzlerce kurban kesilmiş, kazanlar dolusu etli pilav başta yaşlılara, engellilere, çocuklara ikram edilmişti. Yağmur duasına pek tabiî olarak devrin Konya Müftüsü merhum Tahir Büyükkörükçü de iştirak etmişti. Devrin Konyam müftü yardımcısı, - o devirde, müftü yardımcısı denilmez, müftülük müsevvidi denilirdi. Müftülük müsevvidi, Bozkır’lı hemşehrimiz, merhum Abidin Topuz idi. Güçlü bir motoru vardı, Konya’dan yağmur duasının yapılacağı ovaya hareket ettik. Bizi takip eden boş bir otomobil de vardı. Niyetimiz, Lâdik’li Ahmed Ağa’yı da almak, onunla birlikte yağmur-rahmet duasının yapılacağı yere gitmekti. Ahmed Ağa’yı evinde ziyaret ettik, mümkünse bizimle beraber gelmesini rica ettik. “Oğul! Ben rahatsızım, sizinle beraber gelemeyeceğim, siz varın gidin, İnşâ Allah! Allah’ın izniyle rabbim yağmuru-rahmeti ve bereketi ihsan buyuracaktır” buyurdu. Elini öptük duasını rica ettik ayrıldık. Yemekler yendi, fiîlî duanın bütün icabları yerine getirildi. Devrin Konya Müftüsü merhum Tahir Büyükkörükçü çok kısa bir konuşma yaptıktan sonra merhum Konya Müftülük müsevvidi Abidin Topuz kürsüye geldi. Lâdik’li Ahmed Ağa’dan aldığı ilham ile “İnşâ Allah! Rabbim rahmetini ihsan buyuracaktır, iliklerimize kadar ıslansak da Allah’ın rahmetinden kaçmayalım” meâlinde bir konuşma yaptı. Dakikalar sonra Allah önce bulutları sevk etti, dakikalar sonra da bardaktan boşanırcasını üç saat süren yağmur yağdı. Hiç kimse tepeden tırnağa ıslanmasına rağmen yerinden ayrılmadı. Tahir Büyükkörükçü’nün kaplumbağa tipi otomobili çamura saplandığı için yerinden traktörle çıkarılabilmişti. Kulları tazarru ile, ihlas ve samimiyetle dua ederlerse Allah dualarını kabul eder...