(CUM’A HUTBESİ İRÂD OLUNURKEN SUSMAK VE DİNLEMEK FARZ’DIR!...) 

Hutbe’ler, Esas i’tibariyle “Zikrullâhı,” (Allah’ı zikretmeyi) ihtivâ eden bir ibadettir. Bununla beraber, hutbeler İslâm ehlinin-Müslümanların, i’tikâdî, amel ve ahlâk bakımından uyarılmaları ve gafletten intibah için nâsihatleri de ihtiva edecektir. Hutbe’nin nasîhat ve tezkere kısmında, vaziyetin iktizasına göre, halka, dünya ve âhirette ihtiyaç duydukları hususlar açıklanacak dinî hükümler ve İslâm kavâidi kendilerine mücmelen açıklanacaktır. 

Öyleyse, hutbeler hangi lisan ile okunmalıdır ki, esaslarına uyulmuş ve bununla beraber, hutbe’den beklenilen hikmet tezâhür etmiş olsun! 

Hutbe’lerin tamâmen Arabî Lisan ile okunması, hutbedeki nasîhat ve tezkere kısmından faydalanmak isteyen ve fakat Arapça bilmeyen Müslümanların maksadına imkân vermemektedir. 

Bu sebeple, Yüce İslâm Dinindeki mezheplere, Müslümanlar arasında tevâlî edip gelen birlikteliğe, muhalefet etmemek, hutbe’nin gâye ve maksuduna erişebilmek için, zikrullâh, salât ve selâm ile hulefâ-i Raşidîn, Sevgili Peygamber’imizin iki amcası, Hamza ve Abbas İbn-i Muttalipler ve âl-i Hamza, ehl-i Beyt, Ashab-ı Güzîn, ensâr-mühâcirîn, Tâbiîn, te’ba-i Tâbiîn, asâkr-i Müvahhidîn ve bütün Mümin-i Mü’minât için, du’â, kısmı dinî lisân olan Arapça ile yerine getirilerek hutbe’nin kuralları yerine getirilir. 

Sadece, nasîhat ve tezkere kısmı Memleketimizde umûmî hitabet ve nutuk dili olan Türk Diliyle yapılması daha uygun olur. 

Nasîhat ve tezkere kısmında mevzu ile alakalı âyet ve hadis metinleri Arapça okunur, meâl ve izahları Türkçe yapılır. 

Cum’a ve Bayram Hutbe’lerini kim hazırlamalıdır? 

Şer’iyye ve Evkâf Vekâletinin lağvi, Diyânet İşleri Reisliği’nin kurulmasından iki yıl sonra, Şubat 1927’de, devrin, Diyânet İşleri Reisi, Merhûm, Rıfat Börekçi tarafından, Cum’a günleriyle örtüşen dinî ve tarihî vak’a’larla irtibatlı olmak üzere, 51 nümûne Hutbe hazırlanmıştır. Ne var ki, bu hutbe’lerin okunması-okutulması, aslâ, mecbûrî tutulmamıştır. 

Cumhuriyet Döneminde de eskiden olduğu gibi, Temmuz 1965 yılına kadar hatipler, imam-hatipler, bu tarihten sonra, imam-hatipler, Cum’a ve Bayram hutbelerini kendileri hazırlar ve irâd ederlerdi. 

Öyle ya! Ad’ları “imam-hatip,” olduğuna göre, belli bir seviye’de dînî eğitim aldıkları ve imtihanla bu mevkilere geldiklerine göre, içinde bulundukları haftanın, dinî, tarihî ve içtimâî ma’na ve ehemmiyetine göre bir hutbe hazırlamaları zor değildir. İşleyeceği mevzu’lara göre, bir veya birden fazla âyet, sahîh bir hadis, bunlara mütenasip, bir Kelâm-ı Kibâr veya bir menkîbe seçebilir, en ziyâde, i’timad ettiği bir büyüğünden-arkadaşından yardım alabilir. 

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1998 Darbe-i Hükûmet ve post-modern Darbe-i Hükûmet dönemlerinde, yâni, olağanüstü hâlin bulunduğu tarihlerde, ma’alesef, Merkezî sistem hutbeler okutturulmuştur. 27 Mayıs 1960 Darbe’sinden sonraki yıllar’da, vâiz’ler için de, “işleyeceğiniz mevzu’ları, üç nüsha olarak hazırlayacaksınız, bir nüshasını en yakın karakola, bir nüshasını müftülüklere vereceksiniz, bir nüshasını da yanınızda muhafaza edeceksiniz,” denilmişti. 

28 Şubat 1998 post-modern Darbe-i Hükûmet döneminde, dînî hayata müdâhale, yalnız, Merkezî Sistem Hutbe okutulması mecburiyetiyle kalmamış, Abbâsî’lerden beridir, tevâlî edip gelen bir mendûp, müstahsen, sünnet seviyesinde bir güzellik, Hulefâ-i Râşidîn, Ashab-ı Güzîn, Peygamber’imizin amcaları, Haz.Hamza ve Abbas ve âl-i Hamza, (rıdvhanu’llâhi aleyhim Ecme’în)’in, Tâbiîn ve te’ba-i Tâibîn ve bütün mü’minlerin zikrinden ve onlara du’â’dan vazgeçilmiştir. 

Bu döneme kader, du’â’lar, dînî lisan Arabî olarak ve nispeten, gizli olarak yapılırken, bu tarih’ten sonra, yüksek avâze ile “Allahım! İslâm’a ve Müslümanlara yardım et!” diye başlayan ve devam ettirilen Türkçe du’â bid’ati başlatılmış, ma’alesef, hâlen de devam ettirilmektedir. 

Hutbe’de, Türkçe Du’â bid’ati, Ziya Gökalp ile başlayan, “Bu Millet Türk Milletidir, Dili Türkçe’dir, ezanı, ibâdeti ve du’â’sı da Türkçe olmalıdır,” özlemidir. 

28 Şubat 1998 post-modern Darbe hukuk veya hukuksuzluğu, Anayasa ve diğer kanunlarda yapılan ta’dilât ile Devletimizin bütün kurum ve kuruluşlarından silinmiş, tamâmen izâle edilmişken, hangi hikmete mebnî ise, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda hâlâ devam ettirilmektedir? 

Tespitlerimize göre, Hutbe İrâdında, Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerinin zikrinden ve du’â’dan vazgeçilmesi ve açıkça, Türkçe Du’â’nın başlatılması, âhirzaman decâcile’sinden, en Şerîr Deccâl, FETÖ’nün, devrin Başbakanı, Bülend Ecevit ve Başbakan Yardımcısı, Devlet Bahçeli’ye, telkîn ve tavsiyeleriyle başlatılmıştır. Devrin, kukla, 28 Şubat post-modern darbe’cilerine, onların tam kontrollerine giren, hükûmet yetkililerine, “Biliyorum ki, benim yerime bir başkasını düşünüyorsunuz, şimdiye kadar benden ne istediniz de yapmadım? Bundan sonra bütün taleplerinizi yerine getirmeye hazırım,” diyen, M.Nuri Yılmaz, il ve ilçe müftülüklerine bir formel Hutbe göndererek, “Bundan sonra hutbeler böyle okunacak,” demiş, Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerini bütünüyle silmiş ve bir 28 Şubat bid’ati olan, Türkçe Du’â’yı mecbûrî tutmuştur. 

Mehmed Görmez’in Diyânet İşleri Başkanı olduğu dönem’de, görüşmeler ve ısrarlı talepler üzerine bir müddet, Hutbe Hazırlama işi, il müftülük’lerine bırakılmış ise de, ma’alesef, F.E.T.Ö.’nün, Darbe-i Hükûmet, İsti’lâ ve İşgal teşebbüsünden sonra, tekrar, Merkezî Sistem’e dönülmüş, Yine hutbe’ler, Diyânet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanır olmuştur. 

Hutbe’ler, her ne kadar, Diyânet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlansa da, Memleketimiz umumunda ve Gönül Coğrafya’mızda, bilhassa, Hutbe-i Evvel’de, Hamdele, Salvele de, Hutbe-i Sâniyye’de, yine Hamdele ve salvele ile, Dînî Lisan ile ve gizli olarak yapılması gereken du’â ve niyaz kısmında bir yeknesaklıktan bahsedilemez. 

Ba’zı hatipler, Hutbe-i Sâniye’de, du’â kısmında, Hulefâ-i Raşidin’in isimlerini zikrederken ba’zıları etmiyorlar. Ba’zıları, açıktan ve Türkçe olarak, du’â etmezken, diğer ba’zıları, ma’alesef, yüksek sesle “Allahım! İslâm’a ve Müslümanlara yardım et!” bağırarak du’â’da bulunuyorlar. Hattâ, Anadolu’nun pekçok yerinden ve ba’zı Ege Bölgesi illerinden gelen haberlere göre, hatipler, bu Türkçe du’â’ya başlarken, yüksek sesle Cemaatin de bu du’â’ya “Amiiiin,” demek suretiyle katılmaları için, du’â’dan önce, “Âmiiiiin,” du’â’sına, “Amiiin,” denilerek katılmaları için cemaati teşvî etmekte ve Cumhur Cemaatin, camii’de bulunanlar kubbeyi çınlatan bir avâze ile, “Âmiiiin,” diye du’â’ya katılmaktadırlar. 

Efendiler! Diyânet’in aslî vazifesi, i’tikad, ibâdet ve ahlâkî mevzu’larda Müslümanları tenvîr, ibâdetlerin, kitaba, sünnete, Hak Mezheb’lerimizin içtihadlarına ve ehl-i Sünnet akidesine uygun yapabilmeleri için rehberlik etmektir. 

Ne var ki, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın imam-Hatip’leri, 28 Şubat bid’atlerini uygulayarak, hutbe dinlemekte olan Cum’a Cemaati’nin, huzurunu, sükûtünü, dinlemesini ihlâl ediyor, milyonlarca Müslümanın Cum’a namazının fesadına, Cum’a’dan umulan, beklenen sevabın butlanına sebebiyet vermektedirler. 

28 Şubat hukuku veya hukuksuzluğu, Devletin bütün kademelerinden silindiği izâle edildiği halde, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda, hele de, doğrudan dini ve şerîa’ti alakadar eden hususlarda devam ettirilmiş olması, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda, hâlâ, F.E.T.Ö.’cü, kripto’ların sözsahibi olduklarını gösterir. 

Diyânet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde, Cum’a ve Bayram Hutbe’lerini hazırlayan Değer’li Kardeş’lerim, Amerika Kıta’sını yeniden keşfe, İstanbul’u yeniden Fethe lüzûm yoktur. Elinizin altında, Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1927’de, Muhterem, bahîr bir ilim adamı tarafından hazırlanmış Nümûne (örnek) hutbe’ler var. Bu hutbe’lere bakılarak, Hutbe-i Evvel’de, Hamdele ve Salvele, şehâdet, Hutbe-i Sâniye’de, yine Hamdele, Salvele’den sonra, asırlardır, tevâlî edip gelen mendûp, müstahsen, sünnet derecesinde bir Üsve-i Hasene olan Hulefê-i Râşidîn, Peygamber’imizin amcaları Hamza ve Abbas İbn-i Muttalip, bakiyye-i Aşere-i Mübeşşere, ensâr, mühâcirîn, ashab-ı Güzîn, Tâbiîn ve teb’a-i tâbiîn ve bütün mü’minin-i Mü’minât için du’â. Nümûne Hutbelerde bu du’â, şekli, değişik formatlarda verilmiştir. 

Bir de, şu “Allahım! İslâm’a ve Müslümanlara,” diye başlayan, izhârî (açık) du’â, saçmalığı’na da bir son veriniz. “Türkçe Du’â, Türkçe ezan, Türkçe ibâdet hasreti çekenlerin arzularının bir nebze i’sâfından ibarettir. 

Hutbeler, eski devirlerde, gazeteler de neşredilen Pehlivan Tefrikaları gibi çok uzun hazırlanıyor. İşlenen mevzu ne kadar ehemmiyyetli de olsa, uzun tutulan hitâbe dolaysiyle hitabetin sonlarına doğru tabiî olarak, önceleri söylenenler unutuluyor, hutbe’den beklenilen faidelere ulaşılamıyor. 

Bilindiği üzere, “Hayru’L-Kelâm Mâ Kalle ve Delle,” (Sözlerin en hayırlısı az ve delâleti olandır.) 

“Bir deli kuyuya bir taş atar, 40 akıllı çıkaramaz,” Atasözü ne kadar geçerliymiş!...