Ebû Davud’un Sünenideki rivâyete nazaran da: “Âdem o gün yaratıldı, o gün cennetten yere indirildi, o gün tevbesi kabul olunarak afvolundu ve o gün vefat etti. Kıyâmette o gün kopacaktır. İnsanlardan ve cin’lerden başka hiçbir mahluk yoktur ki, Cum’a günü tanyeri ağardıktan gün doğuncaya kadar –kıyâmet belki bu gün kopar korkusuyla- kulak kabartmasın. Bir de o günün içinde öyle bir saat vardır ki, hiçbir Müslüman kul tesâdüfen tam o esnada namaz kılıp Allah Azze ve Teâlâ Hazretleri’nden bir hâcetini dilemez ki, onu Allah Teâlâ ona vermesin” buyurmuştur.
“Her kim abdeste davranıp abdestini noksansız aldıktan sonra Cum’a namazına gelir ve imam’a (hatib’e) yaklaşıp sesini çıkarmaz, hutbe’yi dinlerse hem o Cum’a ile diğer Cum’a arasında hem de fazla olarak üç gün daha içinde vâki olacak günahları (yâni küçük günahları) mağfiret (bağışlanır) olunur. Her kim de yerde çakıl taşlarına uzanıp kendisini meşgul ederse lağvetmiş olur.” buyrulmuştur.
Selman-ı Fârisi radiyallâhu anh’ten şöyle demiştir: Resûlüllâh salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Hiç bir kimse yoktur ki, Cum’a günü yıkanıp elinden geldiği kadar temizlendikten sonra ve başını sakalını tarayıp kullandığı yağından yağlandıktan sonra, yâhud evindeki kokudan süründükten sonra (evinden mescide) çıksın, daha sonra Hak Teâlâ tarafından) ona takdir edildiği kadar namaz kılsın, daha sonra da imam (hatip) söze başlayınca (namaz bitinceye kadar) sesini kessin de o Cum’a ile öteki Cum’a arasındaki günahları mağfur olmasın.” (bağışlanmamış olsun!)
Cum’a günü Allah’ın gufran ve rahmetinden azamî derecede istifade etmek ve Cum’a namazının kabûlü için aşağıdaki onüç hususa azâmî riâyet şarttır.
1- Cum’a günü yıkanılması, (duş alınması),
2- Tepeden tırnağa vücudun, giyinilen elbiselerin tertemiz olması.
3- Yağlanmak, toz toprağa bulanmış, keçelenmiş, pejmürde saç ve sakalı yağlayıp taramak sünnettir. Yağlanma, yağ sürme yalnız saça sakala sürülen yağ değil, sıcak-soğuk demeden bedenen çalışanların ellerinde ayaklarında, meydana gelen nasır, yarık ve çatlaklar, egzama gibi cilt rahatsızlıkları bulunan Müslüman’ların yumuşatıcı yağlar sürmeleri, Anadolu’da, “Mavzer Yağı” denilen, vazalin yağı sürmeleri sünnettir.
4- Güzel koku sürünmek. Cum’a günü Cum’a için hazırlık her Müslüman’ın kendisine has bir kokusu bulunmalıdır. Kendisine has bir kokusu bulunmuyorsa, yakınlarına ait güzel bir koku sürmesi sünnettir. Cum’a namazına hazırlanan herhangi bir Müslüman’ın alkol içeren kokulardan kaçınması gerektiğini söylemeye bile lüzum yoktur.
5- Cum’a namazını kılacağı mescide yaya olarak gitmesi de sünnettir; Zirâ Cum’a namazı için evinden çıkan bir Müslüman’ın camiye varıncaya kadar attığı her bir adımına sevap vardır. Ancak, Cum’a namazını evinden uzak bir yerdeki mescid’de kılmaya niyet eden bir Müslüman’ın herhangi bir binek vasıtasından istifade etmesinde bir mahzur bulunmamaktadır.
6- Evinden çıkıp mescide giderken vekâr ve sükûnetle yürümek. Yol boyunca her türlü malâyâni’den (boş ve faydasız söz ve hareketlerden) hafiflikten kaçınmak sünnettir.
7- Cum’a namazı için mescide geldiğinde hiçbir kimseyi kimseden ayırmamak. (Ara açmaktan maksad, yan yana oturan iki kimseyi sıkıştırıp aralarına girmemek, yâhud üzerlerinden atlayıp ileriye geçmemektir. Her iki takdirde de onlardan biri sağ’a diğeri sola çekilip yer ve yol vermekle ezâya uğramış olurlar. Bu da cemaat çok olduğunda, yâhud mescide geç gelmekle yâhud da geri saflarda yer varken ileri saflara geçmekle olur.
Ebû Eyyub-ü Ensârî rivâyetinde de, “Hiçbir kimseye ezâ vermesin’, Ebû Derdâ rivâyetinde de, “Ve hiçbir kimsenin üzerinden atlayıp kimseye ezâ vermesin,” buyrulmuş olduğundan gerek mescidin içerisinde ve gerekse yollarda mescide gelirken, mescidden dönerken aslâ başkalarına ezâ edilmemelidir.
8- Terk-i Ezâ: Her türlü ezâ’yı terketmek, (yukarıdaki maddede izah olundu.)
9- Hutbeden önce nâfile namaz (sünnet) namazı kılmak.
10- Hutbeyi dinlemek için imama (hatip’e) yakın olmak.
11- Hatip hutbe’yi okurken, minber’de hitap ederken ses çıkarmamak.
12. Terk-i Lağiv. Hutbe okunurken dinleyen cemaatin her türlü lağviyattan, boş işlerden uzak durmaları
13- İstimâ, hutbeyi dinlemek.
Hatip hutbe okurken cemaatin susmasına şer’an insât (susmak) denir. “İmam söze başlayınca” demek “imam hutbeye başlayınca” demektir. Ba’zı rivâyetlerde “İmam namazını bitirinceye kadar” denildiğine göre, “insat”ın (susmanın) farziyyeti (farz olma durumu) imamın hutbeye başlamasından i’tibâren Cum’a namazı bitinceye kadar devam eder. Bir başka hadis ki, Evs İbn-i Ebî Evs radiyallâhu anh rivayet etmiştir. Hutbeyi iyice dinleyebilmek için imama yakın bir yerde bulunmak da tavsiye buyrulduğu gibi pek çok hadis’te de hutbe esnasında sadece susmak değil, lağviyatı (boş hareketleri-namaza mâni, Amel-i Kesir teşkil eden hareketleri de terk etmek tenbîh edilmiştir. Lağviyatı terk söz söylemekten daha şümullüdür. Zirâ lağviyat söz söyleyerek olduğu gibi hiçbir kelime telaffuz etmeden başka bir şey ile meşgul olmakla da olabilir. Hutbe irad olunurken sadece susmak farz değil, aynı zamanda dinlemek de farzdır. “İstimâ” (dinlemek), “İnsât” (susmak) dinlemenin susmaktan farkı, susmak, söz söylememektir, dinlemek söylenenlere kulak vermektir. Ba’zıları, susmadan kendileri konuşurken başkalarının söyledikleri ba’zı kelimeleri dinleyebilirler. Fakat, kâmil ma’nada susmak, ancak başkalarının söylediklerini dinlemekle mümkün olabilir.
Hutbe esnasında hutbeyi işitebilenlerin söz söylemeleri Ebû Hanife ile Mâlik ve Şâfiî’ye göre haramdır. Konuşmama hükmü hatibe de şâmildir. Ancak hatip hutbe formatı gereği cemaatten birisine bir söz tevcih etmesi halinde o insanın cevap vermesi de câizdir.
Hutbe’yi duyamayacak kadar uzakta bulunan cemaatin de susması, ulemâ’nın tamamına göre sanki işitiyormuş gibi lâzımdır.
Hanefî, Mâlikî ve kadîm (eski) Şâfî’lerin ittifakıyla, Cum’a hutbesi irad olunurken, cemaatin susması, dinlemesi, her türlü lağviyattan uzak durması, namazı bozacak hareketler’den kaçınması (Amel-i Kesîr, namaz esnasında birden fazla hareket etmek, dışarıdan gören birisinin sizin namazda olmadığınızı zannetmesidir ki, bunun için fazla harekete de lüzum yoktur. Tek bir hareketiniz dışarıdan gören birisinin sizin namazda olmadığınızı zannetmesi o bir tek hareketin bile Amel-i Kesir’den olması demektir ve namazı bozar.
Hutbe dinlenirken, sağa-sola bakılmaksızın, kıblenin tersi istikâmetlere dönülmeden tahiyyata oturur gibi oturulur, format gereği hatip hutbesinde herhangi bir du’a terimi kullanırsa, cemaatin, “Âmîn!” demesi, Hazret-i Peygamber’in has ismi zikredildiğinde, Salavât-i Şerife getirmesi, ya da iç ezan dediğimiz, ikinci ezan, Cum’a ezanı okunduktan sonra i’tiyadımız olduğu üzere Kelime-i Tevhidi tekrarlamamız haramdır, Cum’a’nın sevabına mâni haldir. Her nedense, İstanbul başta olmak üzere, memleketimizin dört bir tarafında Cum’a günleri Cum’a hutbesi okunurken bu hususlara hiç riâyet edilmediği gözlenmektedir. İ’tikad, ibâdet ve ahlâkî mevzularda aziz milletimizi tenvir ile vazifeli, Diyânet İşleri Başkanlığımızın bu hususta herhangi bir ihtarını, ikazını görmedik. Aynı zamanda bir hadis uzmanı da olan Diyânet İşleri Başkanımız, Aziz Kardeşim, Muhterem Prof.Dr. Mehmet Görmez Beyefendi’den en kısa zamanda bu hususta bir ta’mim beklemek en tabiî hakkımızdır.
İl ve ilçe müftüleri, cami imam-hatipleri sessiz kalıyor, bilakis, okudukları hutbenin formatıyla, bir 28 Şubat dönemi bid’atı olan ma’nasız, mantıksız Türkçe du’a ile sükûneti bizzat bozanlar maalesef, imam-hatip’lerdir.
İmam-hatipler minberlere çıktıklarında, Cum’a ezanı biter bitmez, sanki “Rahat!” komutu verilmişcesine, cemaat ferd’leri kimisi bağdaş kurarak, kimisi köpek oturuşuyla oturarak, kimisi duvarlara, direklere yaslanarak tam bir istirahat durumuna geçiyorlar.
Cemaatin sükût ve sükûnunu te’min zımnında hutbe’lerin de kısa ve özet olarak okunması gerekir.
Cum’a günleri, Müslümanların haftalık bayram günleridir. Müslümanlar, Cum’a günkü programlarını Cum’a namazına göre yapıp, zaman zaman büyük fedakârlıklara katlanarak camilere koşmaktadırlar. Din hizmetlilerinin asıl vazifeleri, Cum’a’ya gelen Müslüman’ların Cum’a namazlarını Cum’a namazının farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine ve müstehablarına azâmi riâyetle kılmalarını te’min hatalar hususunda cemaati ikaz ve ihtar’a mecburdurlar.
Bu yıl ramazan münasebetiyle gittiğimiz memleketimiz Beyşehir’de, Cum’a günü hatip hutbeden ininceye ve Cum’a namazının kılınması başlayıncaya kadar bir gencin cep telefonuyla oynadığını, mesajlaştığını, internete girip-çıktığını görünce, camilerde ilk va’az’larımda bu hususu anlatınca, büyük bir hayretle karşılandığını büyük bir üzüntü ile karşıladım...