Çözüm Değil...

Abone Ol

Bireyler, iletişim ihtiyaçlarına alternatif ve otokontrol olarak görüyor interneti.
Günümüzde 35 yaş ve altı bireylerin %60’ı internetten faydalanıyor. İletişimin yanı sıra, e-ticaret faaliyetlerinde de fazlaca yararlanıyoruz.
E-ticarete ilgiyle  birlikte, sanal dünyada açılan dükkânların müşteri yelpazesi de çok geniş oluyor. Bu da internet üzerinde açılan dükkân sayısını artırıyor.
Reel dünyada dükkân sahibi olanlar da buradaki cevheri görmüş; hemen hepsi internet üzerinden de alışveriş imkânı sunuyor.
Bu alışveriş sitelerinin birçoğu AVM gibi çalışıyor. Bu sitelerden dükkân kiralama imkânı var. Bir internet alışveriş sitesinin, 7 binin üzerinde mağazası olduğunu biliyoruz.
Aradığınız her şeyi bulabilmeniz mümkün bu mağazalarda.
İnternet sitesi ya da internet AVM’si de, isim kullandırma ve hizmetleri karşılığında, kurulan mağazaların satışları üzerinden komisyon alıyor.
Bu dükkânlarda sadece mal değil, hizmet de satılabiliyor.
İnternet bankacılığı ve bilet satışları bu hizmetlerin başında geliyor.
Toplam kredi kartları ile yapılan alışverişin %17’si internet üzerinden yapılan alışverişlerde kullanılmıştır.
2013 yılı için açıklanan e-ticaret tutarı, 35 milyar TL’dir. Bu tutarın büyük kısmı ise hizmet ticaretindendir.
2013 yılında internet üzerinden, 200 milyon adet kredi kartıyla satış yapılmış.
Bu satışlarda ağırlıklı olarak giyim, ayakkabı, çanta, elektronik malzeme ve ürün alımları ilk sıralarda olmak üzere; yaklaşık 6 milyon çeşit ürün vardır.
Yine yapılan araştırmada, internet kullanıcılarının 4/2’si alışveriş sitelerini sadece ziyaret ettiğini, 4/1’nin ise alışveriş yaptığı belirlenmiş.
Görünen o ki, internet hayatımızın bir parçası olmuş. Çarşı-pazar alışverişlerini bile sanal ortamdan yapabiliyoruz.
İnternet, piyasaların canlanmasını, paranın dolaşımını sağlayan, istihdam alanı açan başlı başına bir sanayi olmuştur.
Toplum olarak, matbaa devrimine çabuk adapte olamamıştık.
Genlerimiz sohbete, diyaloğa, canlı iletişime çok açık.
Ama elimize kitap alıp okumada sorun var.
Karşımızda cevap alamadığımız, yaşamayan, diyalogsuz bir eylem halkımıza cazip gelmemişti. Ve neticesinde de matbaa bizim topraklarımıza ve hayatımıza çok geç girebildi.
Sohbet sevdamızın sebebi de belli, göçebe toplum çadır hayatı ve seyahetleri sırasında, doğa ile iç içe, açık havada, yan yana yaşamını geçirmiş.
Hiç yalnız kalmamış ve gelişimini, öğrenimini diğer insanlar ile kurduğu diyaloglarla sağlayabilmişti.
Norveç’in kuzeyi gibi 6 ay gece 6 ay gündüzü yaşayan bir yerleşimde olsaydılar, çok fazla yalnız kalmaktan kitap kurdu kesilirlerdi muhtemelen.
Bu sebeple İsveç’te bilim adamları fazlayken, bizde cemaatler fazla olabiliyor.
Yine aynı sebepten internete çabuk adapte olduk.
Karşılıklı konuşur gibi olmasa da, internet iletişimi esnasında etki-tepki doğabilmesi, yorum yapabilmemiz ve cevap alabilmemiz interneti sevmemizi sağlamış görünüyor.
Gelir bakımından, fiziki bakımdan, düşünce bakımından eşit değiliz, olamayız da. Eşitsizliğin anlamı, birinin diğerinden üstün olması değildir...  Bu bir  renktir... Renk çeşitliliğidir...
Eşitlenme telaşı, bireylerin özgürlüğünü elinden alır.
Farklı fikirlerin iletişim alanlarında dolaşması renktir.
Ülkeyi geliştirir.
Herkesin  aynı ve eşit fikirlere sahip olması için yapılan ve yapılacak uygulamalar özgürlükleri kısıtlar.
İyi ya da kötü, fikirlerin özgürce iletilebildiği platformları görmezden gelmek, onları kapatmak tabii ki çözüm değildir.
Fikir, eksiklikler karşısında doğduysa çözümü de sunacaktır.
Hele bir de bu düşünceler toplumca  dile getiriliyorsa, tek çözüm yolu soru ve sorunları anlamaktan geçer.
İletişim alanlarını kapatmak, bu alanlara kısıtlamalar getirmek, halkın çözümden ve toplumdan uzaklaşması demektir.
Karşı fikir beyan edilen her platformu kapatma eyleminde bulunursak, bir sonraki adımda STK’ları, sendikaları, hatta üniversiteleri bile kapatma ihtiyacı duyulabilir.
Sosyalleşememe, sosyal bir canlı olan insanın doğasına aykırıdır.
Bu çözüm, çözüm olmaz.