Yeni İpekyolu merkezli küresel egemenlik mücadelesinin yeni nesil bir dünya savaşına dönüştüğünü algılamakta zorlanıyoruz. Biden’ın ABD istihbarat kuruluşlarından COVID-19’un soykütüğüne ilişkin bir rapor istemesiyle, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan virüsün Vuhan’daki bir laboratuvarda üretilmiş olabileceğine ilişkin iddialar yeniden gündeme geldi. 

Bugüne kadar, “virüsün yapısını bildiğimiz için, yüzde 90 insan yapımı olmadığını söyleyebiliriz” görüşüyle, “yenilen yarasadan bulaştı deniliyor, ama korona virüsü yemek yoluyla değil solunumla bulaşıyor” görüşü çatışıyordu. Bugünlerde, elde edilen verilerin de yöneltmesiyle, “Yarasadan gelmiş olsa bile bu işte mutlaka bir ara kaynak var. Bu kaynak ne olabilir?” sorgulaması başladı. 

Biden’ın ABD istihbaratından COVID-19’un kökenine ilişkin ayrıntılı rapor istemesiyle konu alevlendi ve boyut değiştirdi. Anlaşılan o ki, Pentagon şahinleri ve Biden, Çin ve destekçilerine karşı Yeni İpekyolu bağlamında başlattıkları savaşta dünya kamuoyunu yanına çekebilmek amacıyla, “yaptırım” kamuflajı altında, yeni bir saldırı planı hazırlıyor.

M. KEMAL SALLI

Tamam, koronavirüsler konusunda çeşitli platformlarda yapılan virüs üretme çalışmalarını, yazılan makaleleri, kitapları, düzenlenen konferansları, yapılan simülasyonları “bilimsel araştırma” kabul ederek görmezden gelelim, komplo teorilerine şans tanımayalım; fakat, tüm dünya ekonomilerini felce uğratan, insanlarını evlerine kilitleyerek yeni bir yaşam düzenine mahkum eden bu tarihi ölümcül salgın sonrasında ekonomik, sosyal ve siyasal konularda bizleri ne gibi sorunların beklediğini de sorgulamayacak mıyız?  

Ülkeri en küçük yapıtaşlarına kadar parçalayan, insanların en doğal reflekslerini bile altüst ederek ellerini yüzlerine düşman eden yeni nesil ve ölümcül bir virüs saldırısıyla karşı karşıyayız. Yaşam biçimimizi, davranışlarımızı, geleneklerimizi, insani ilişkilerimizi ve dolayısıyla geleceğimizi bütünüyle etkileyen böylesi bir saldırının olası dinamiklerini sorgulamayacak mıyız? 

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında hedeflenen tek kutuplu dünya düzenini hayata geçirmek amacıyla I. Körfez Savaşı’yla (1991) başlatılan ve 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin işgaliyle hızlandırılan operasyonların gerçek hedeflerini algılamakta zorlandık, hala da zorlanıyoruz. 

Bütün dünyada insanların evlerine kapanmasına neden olan bu müthiş saldırıyı bir küresel savaş, COVID-19’u da bir biyolojik silah olarak kabul etmemiz için, Biden’ın Amerikan istihbarat kuruluşlarından virüsü kökeni konusunda rapor istemesini mi beklemeliydik? 

Yaşadığımız olayların arka planındaki küresel dinamikleri sorgulamaya pek alışkın olmayan bir yorumlama geleneğine sahip olduğumuzdan, gelişmeleri yerel planındaki sonuçları çerçevesinde değerlendiriyoruz. Sonuçları ülkemizi, günlük yaşantılarımızı etkileyen küresel gelişmelerin arkalarındaki dinamikleri izlemek ayrı bir emek ve yetenek gerektirdiğinden, bütün dünyada hayatın durmasına neden olan COVID-19 salgınını doğal bir afet olarak kabullenmek işimize geliyor. 

COVID-19’UN KİMLİĞİ

O nedenle, bütün dünya ülkelerini çok olumsuz etkilemekte olan COVID-19 salgını arka planındaki gerçekleri görmekte zorlandık, zorlanıyoruz. Yeni İpekyolu merkezli küresel egemenlik mücadelesinin yeni nesil bir dünya savaşına dönüştüğünü algılamakta zorlanıyoruz. Biden’ın ABD istihbarat kuruluşlarından COVID-19’un soykütüğüne ilişkin bir rapor istemesiyle, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan virüsün Vuhan’daki bir laboratuvarda üretilmiş olabileceğine ilişkin iddialar yeniden gündeme geldi. 

Bugüne kadar, “virüsün yapısını bildiğimiz için, yüzde 90 insan yapımı olmadığını söyleyebiliriz” görüşüyle, “yenilen yarasadan bulaştı deniliyor ama korona virüsü yemek yoluyla değil solunumla bulaşıyor” görüşü çatışıyordu. Bugünlerde, elde edilen verilerin de yöneltmesiyle, “Yarasadan gelmiş olsa bile bu işte mutlaka bir ara kaynak var orada. Bu kaynak doğal da olabilir, laboratuvarda üretilmiş de olabilir. Vuhan’daki laboratuvar bu virüsü yarasada sentezlemiştir, bunu da çoğaltmıştır. Ondan sonra bu nasıl oldu, nasıl etrafa bulaştı?” sorgulaması başladı. 

Biden’ın ABD istihbaratından COVID-19’un kökenine ilişkin ayrıntılı rapor istemesiyle konu alevlendi ve boyut değiştirdi. Anlaşılan o ki, Pentagon şahinleri ve Biden, Çin ve destekçilerine karşı Yeni İpekyolu bağlamında başlattıkları savaşta dünya kamuoyunu yanına çekebilmek amacıyla, “yaptırım” kamuflajı altında, yeni bir saldırı planı hazırlıyor.

BIDEN DA TRUMP GİBİ DÜŞÜNMEYE BAŞLADI

Biden’ın, COVID-19’un kökeninin araştırılması konusunda birden harekete geçmesinin nedeni,  “virüs” konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından ABD Baylor Tıp Fakültesi öğretim üyesi, moleküler biyoloji ve mikrobiyoloji profesörü Peter Hotez’in NBC televizyonunda yaptığı uyarıyla ilgili midir ya da Prof. Hotez’in uyarısı ABD’nin Çin’e yeni yaptırımlar uygulayabilmesinin gerekçesi midir, bilemiyoruz. Fakat, ABD ile Çin arasında, COVID-19 merkezli büyük bir suçlama savaşının başlayacağı kesin gibidir.  

NBC televizyonunun “Meet The Press” programında ilgiyle izlenen bir konuşma yapan Prof. Hotez, “Koronavirüsün nasıl ortaya çıktığı konusunun kesinlikle aydınlatılması gerekir” diyordu, ısrarla.. 

Bütün dünya ülkelerini çok olumsuz etkileyen koronavirüs salgını ilk olarak 2019’da gündemimize bomba gibi düştüğünden dolayı biz, milyonlarca insanı hayattan koparan koronanın o çeşidini COVID-19 olarak anıyoruz. Fakat Prof. Hotez bu konuda çok başka bir konuya dikkat çekiyor;  “Eğer COVID-19’un nereden çıktığını kesinlikle bulup, önlemlerini alamazsak, bu gidişle 2026’nın COVID-26’sı ve 2032’nin COVID-32’siyle uğraşmak zorunda kalırız” diyor.

Koronavirüs salgını ilk duyulduğunda, bunun, yüzlerce atom bombasından daha tehlikeli ve ölümcül bir biyolojik silah olabileceğini söyleyenler komplo teorisyeni olarak suçlanıyor, bu ölümcül salgının doğanın intikamı olduğu savunuluyordu. Bir grup bilim insanı da, dünyada, daha önceleri buna benzer salgınlar yaşandığını, canlı türlerinin değişmesine, dinazor neslinin tükenmesine neden olan yokoluşlar yaşandığını söylüyorlardı. 

Koronavirüs salgınının doğanın intikamı olabileceği, daha önce yaşanan yokoluşlardan birinin yaşandığı söylemleri doğru olabilirdi, ama bu salgının arka planında çok başka gerçekler vardı. COVID-19 olarak etiketlediğimiz bu ölümcül salgının, Çin’in büyük bir hızla hayata geçirmeye çalıştığı Yeni İpekyolu’nun ABD’nin beka sorununa dönüştüğü çok kritik bir dönemde ortaya çıkmasının nedeni başlı başına bir araştırma konusuydu.  

KUŞKULARIMIZ VARDI; BİLİNENDEN BAŞKA DOĞRULAR OLAMAZ MIYDI?

 “Sorgulamayacak mıyız?” (23 Nisan 2020), “Salgın Değil, Savaş Bu” (17 Mayıs 2020), “Ne Zaman Bitecek?” (22 Haziran 2020) başlıklı yazılarımızda, koronavirüs salgını konusunda, bilinenler dışında başka doğruların olabileceğini savunmuştuk. 

COVID-19’un, canlılar için ölümcül, ekonomiler için yıkıcı bir salgının adı olduğu bir gerçek; yaşayarak öğrendik. Fakat, küresel çapta yaşanmakta olan ölümcül salgının arka planında, 24 trilyon dolar dış borcu olan ABD’nin, “bir beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu’nu tarihe gömme zorunluluğu” gibi başka gerçekler de var. “Eğer COVID-19’un nereden çıktığını kesinlikle bulup, önlemlerini alamazsak, bu gidişle 2026’nın COVID-26’sı ve 2032’nin COVID-32’siyle uğraşmak zorunda kalırız” diyenlerin işaret ettikleri ve mutlaka görmemiz, bilmemiz gereken başka gerçekler de var.

ABD’de Washington ile New York arasında yaşanmakta olan iç savaşın bir cephesinde Pentagon’un, karşı cephesinde de Çin ve onu destekleyen küresel finans baronlarının ve Londra’nın olduğu gerçeğini daha ne kadar görmezden geleceğiz? İletişim teknolojileri ve ekonomi bilimini ilgilendiren alanlarda, bazı “tıp otoritelerinin” “komplo teorisi” engellemesi yapmaya hakları var mıdır? 

 İlk duyulduğu günden bu yana, Covid-19’un neden olduğu küresel ölümcül salgın, bilim insanları tarafından, “Doğanın intikamı” olarak etiketleniyor. Fakat, “Arka planında başka dinamikler olabilir mi?” sorgulamasını, “komplo teorisi” olarak yaftalayarak görmezden gelmek, bilimin özgür kimliği ile ne derece örtüşüyor?

Bilimin temeli sorgulamak değil midir? Kartvizitindeki sıfatına yaslanarak, “Benim dediğim doğrudur” dayatması ne ölçüde bilimseldir?  

Bilim adına, yanlışı doğru gösterme dayatmalarının Ortaçağ’da kaldığını sanıyorduk, ama ekranlarda boy gösteren bazı bilim insanları, “Covid-19’un arka planında başka dinamikler olabilir mi?” sorusunun gündeme gelmesine bile tahammül göstermiyorlar. Ortaçağ’da, güneşin dünyanın çevresinde döndüğünü söyleyenler de bilim insanı değiller miydi? 

 O karanlık günlerden bugünlere, bilimin, özgürlüğü baş tacı eden prensiplerine tutunarak gelmedik mi? “Bir tek benim düşüncem doğrudur” dayatması yarın yanlış çıkarsa, bundan ençok yara alacak olan bilim değil midir?   

Küresel çapta oluşturduğu ölüm korkusuyla insanları evlerine hapseden, hayatı, ekonomileri durduran bir virüs salgını karşısında, 21.Yüzyıl’ı yaşayan insanlığın, Ortaçağ’daki veba salgınları karşısında yaşadıkları çaresizliği yaşaması içimize sindiremiyoruz ve “yaşanan gelişmelere bir de başka pencereden bakalım” teklifine Engizisyon hakimleri katılığı ile yaklaşanları da anlamakta güçlük çekiyoruz. 

LABORATUVARLAR SİPARİŞ ÜZERİNE VİRÜS ÜRETEBİLİYORLAR MI? 

Bilinen bir gerçek; bilim insanları elektronik mikroskoplarla virüslerin genetik yapılarını görebiliyorlar, inceleyebiliyorlar ve yapılarına müdahale ederek değişik özellikler kazandırabiliyorlar. Bizde yalnızca Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bir laboratuvar çalışma yapabiliyor, ama dünyanın pekçok ülkesinde özel laboratuvarlar virüs konusunda özel çalışmalar yapabiliyorlar. Örnek vermek gerekirse, Paris’teki Pasteur Enstitüsü, parasını ödediğinizde, istediğiniz özellikte virüs üretebiliyor. 

 Buraya kadar söylenenleri kabul eden tıp otoriteleri, söz COVID-19’un bir biyolojik silah olabileceği iddialarına gelince, kaşlarını çatarak şiddetle karşı çıkıyorlar. Kendi açılarından haklı olabilirler, çünkü bir bilim insanı, elinde bilimsel veri ve kanıt olmadan kesin kanaat bildiremez, bildirmemeli. Bunun gibi, bir tıp otoritesinin, iletişim teknolojilerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda görüş bildirmesi ya da “komplo teorisi” diyerek konuşulmasına engel olması da yanlıştır. Bilimin temel ilkesi kuşkuculuk ve araştırma değil midir? 

ABD’de yönetimi başlıca iki sermaye grubunun yönlendirdiğini, Trump’ın başkanlığı sürecinde Pentagon şahinlerinin, paradan para kazanmayı hedefleyen Wall Street değil de, üretimden para kazanmayı savunan Main Street taraftarı olduğunu ve ABD iç savaşının bu iki cephe arasında yaşandığını bilmeyenlerin, COVID-19 salgının arka planında başka dinamiklerin olabileceği iddialarını, “Komplo teorisi” olarak yaftalayanların en azından kolaycılığı tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Fakat bu dayatmacılar, bilimin asla kabul etmediği tipleri canlandırdıklarının farkında değiller mi? 

“COVID-19’u ABD ya da Çin üretmiş olsaydı, o ülkelerde salgın yaşanmazdı” diyenlerin, öncelikle ABD’de, Washington ile New York cepheleri arasında bir egemenlik savaşı yaşanmakta olduğunu ve bu cephelerde rol alanların kimliklerini, hedeflerini dikkate almaları gerekir.  

“COVID-19’un bir biyolojik silah olduğunu iddia etmek komplo teorisidir” demek kolay da, bu olasılığın doğru çıkması durumunda karşı karşıya kalacağımız olası sorunlar, böyle bir aymazlık yaşamamıza izin veriyor mu?  ABD’li Sorrento Therapeutics şirketi, “Aşıyı, ilacı beklemeye gerek yok, herikisinin yerine geçecek antikor ürettim” diyor, sevinemiyoruz. Neden?  Salgın sürecinde çektiğimiz sıkıntılar ve salgın sonrasında yaşayabileceğimiz olası sorunlar dikkate alındığında, söylenecek tek şey kalıyor: salgın değil, düpedüz savaş bu.  

Bizde de pekçok bilim insanı COVID-19’un kökeni konusundaki kaygılarını dile getirmişlerdi. Mesela, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Kenar şöyle diyor:

“Biyolojik silah olduğunu kuvvetlendiren nedenler var. Bizim Tıp Fakültesi’nde öğrendiğimiz mikro biyoloji derslerinde virüsler, bakteriler belli bir, meteorolojik, coğrafik ortamda hayatlarını sürdürüyorlar. Fakat şimdi bu korona virüsün yayılımına baktığınızda, 200 küsur ülkede bu virüs var. Ve bu ülkeler değişik coğrafya, meteorolojik şartlarda Ekvator’dan tutun Norveç’e kadar.. Biri soğuk iklim, diğeri sıcak iklim. Mesela biyolojik silah ya da ajanın yapılarıyla oynayarak bu tür dirençler sağlatabilirsiniz laboratuvar ortamında. Bir de çok hızlı bir yayılım gerçekleşti, ama Çin’in lokal bir bölgesinde bu var fakat Çin’in diğer sahil bölgelerinde böyle bir şey görmüyorsunuz. Bunlar hep şüphelendirici unsurlar.”

Biden, COVID-19’un soykütüğünün araştırılmasını istemekle, Çin ve destekçileriyle giriştiği savaşta dünya kamuoyunu, özellikle de Türkiye’yi yanına almayı hedefliyor olabilir; Doğu Türkistan/Uygurlar konusu beklenmiyen bir boyutta gündeme gelebilir. 14 Haziran’da Erdoğan-Biden görüşmesinden çıkacak sonuçlar giderek önem kazanıyor. Bekleyelim.. 

 SON DAKİKA: İngiliz televizyonları COVID-19’un ABD-ÇİN ortak yapımı olduğunu iddia eden bir haber yayınladılar.