Yaşananların özeti; bir değişim dönemi içerisindeyiz ve herhangi bir değişime nasıl tepki veriyor idiysek covid-19 ile aynı döngüyü devam ettiriyoruz. Biraz silkelenme vakti…
Virüsün nereden ne amaçla başladığı, Tanrı’nın Dünya’nın sonunu çağırıp çağırmadığı, yetkililerin önlemleri zamanında ve gerektiği gibi alıp almadığı gibi konulara ‘kafa’ yormayı, konu-komşu eş-dost teftiş edip fahri intizam polisliğine soyunmayı, enerjimizi doğru kullanmaya çok ihtiyacımızın olduğu ‘bu kritik aşamada’, kendi adıma enerji sarfiyatı görüyorum. Şu an, değişimin akışına uluslararası platformda şekil verebilecek bilimsel tartışmaları, bu alanlarda eğitim görmüş, ömürleri yettiğince tecrübe kazanmış uzmanların ellerine bırakıyor, mesleki etik ve birikimlerine güveniyorum. Böylelikle sanki benim ‘sözlü’ müdahalem olmazsa dünya çökecekmiş sanrısıyla bilgi kirliliği, kargaşa, panik ve korku yaymaktan uzak durmaya çalışıyorum. Yaşadığım ülke yetkilileri, bütün uzman kadrosuyla, halkının sağlığını korumak için ne gibi önlemler tavsiye ettiyse duyarlılıkla yerine getiriyorum.
Evde kalması tavsiye edilmiş sıradan bir vatandaş olarak toplum sağlığına en büyük hizmeti, kendimin ve bakımımdakilerin sağlığını koruyarak verebileceğimi düşünüyor, enerjimi oraya aktarıyorum. Virüs dendiğinde hep ilk çocuğumu kreşe yazdırdığım günleri hatırlıyorum. Virüs kaynaklı enfeksiyonlar nedeniyle genellikle ilk yılın çocuğunu, çocuğumuz evde geçirirdik ve ilaç verilmez dendiği için bağışıklık sistemlerinin güçlenmesini beklerdik. O dönemin tecrübesini kullanıyor, hala ulaşabildiğim gıdalar içinde bağışıklık sistemini güçlendiren ne varsa ‘bir-iki haftalık ihtiyacım kadar’ alıyorum, besinlerle tamamlayamadığımı, tablet vitaminler olarak eklemeye çalışıyorum.
Yaratıcılığımı, felaket senaryolarım yerine sezgilerim için kullanıyorum. Önerilen tedbirler üzerine, atmam gerektiğini sezdiğim ekstra bir adım varsa onları atıyorum. Hiçbir bilimsel veriye dayanmasa bile sezgilerim, bana iyi gelen şeyler fısıldadığında, yanılma ihtimalimi de gözden kaçırmayarak onlara tutunuyor, tekrar tekrar hayallerini kuruyorum. Mayıs ortasında daha özgür ve rahatlamış olacağımızı sezinliyorum örneğin.
“İçimden bir ses dedi” deyip sezgiyle karıştırarak korku ve endişeyi takip etmemeye gayret gösteriyorum. Buradaki kriterim sezginin beni hiçbir zaman manen yormaması ancak korku ve endişe gibi koruma motorlarının aşırıya kaçtığında ya beni ya da çevremi yıpratması.
İnziva dönemlerinde tavsiye edildiği gibi, bu içe dönüşte hissettiğim duygulara, onların bedensel ve ruhsal uzantılarına ‘tanıklık’ ediyorum. Bu değişim sürecinde, bizlere kalacak en değerli mirasın da bu tanıklık vesilesiyle kazanacağımız tecrübeler, yaşayacağımız dönüşümler olacağını düşünüyorum.
Tüm aile üyelerimin evden çalışabildiği şu an ki tedbirlerin sadece bu kısmı, uzun yıllardır hayat amaçlarım arasında idi. Bu işleyişin, virüs tehlikesi bittiğinde de günümüzün çoğunu harcadığımız, okullar ve işler, tüketim kalabalıkları sisteminden çıkmamız için bir ışık olabileceği, kendi ortamında daha çok vakit geçirebilen, kendi ile kalabilen insanın, kendini tanıma ve gerçekleştirme yolunda ve dolayısıyla daha tatmin dolu bir hayat için bambaşka başarılara imza atabileceği kanısındayım.
Ah canım toprak ana. Onunla temasta bir yerleşik hayata geçme kararının ne kadar doğru bir karar olduğunu bir kez teyit ettim kendi içimde. Neye ilaç değil ki ona şükran duyuyorum!
Ve içine yıllardır çekildiğimiz minimal yaşam rüzgârı, onca sağaltmaya rağmen daha da azıyla yaşanabileceğini haykırmıyor mu son aylarda? Daha az tüketim, daha az insan, daha az laf, daha az yemek, daha az ‘meşguliyet’… Alıp kabul ediyorum şu anki farkındalığımın yettiği kadarıyla.
Son olarak, panik ve korkuya kapılmamış ama bu duyguları da görmezden gelmemiş, duyarlılığı elden bırakmayan ama dış dünyada kendine sahte meşguliyetler yaratmayan, ruhlarımızdaki ‘ev’lerde kalabildiğimiz bir değişim süreci diliyorum.