Corona salgını mıydı bizi Öz’ümüze götüren yoksa biz miydik Corona salgınını kullanarak Öz’ümüze dönen…

Vazgeçilmez sözdür; “nerde o eski bayramlar” eskiden ninelerimizden dedelerimizden duyduğumuz bu sözü artık gençlerden de duyar olduk.

Peki değişen bayramlar mıydı yoksa biz insanlar mı? Neyi özlüyorduk peki; hepimizin özlemleri, beklentileri damağımızda tat bırakan, bize nerede o eski bayramlar dedirten neydi?

Benim bayramlarımda değişmeyen ritüeller vardı hala hepsini yapamasam da bir kısmını özlemle sürdürmeye inatla direndiğim, içinde kanaat getirme, içinde sabır,  içinde özlem, içinde paylaşma, içinde güven, içinde heyecan olan…

Bir hafta öncesinden başlardı bayram hazırlıklarımız, sanki bayrama gelen herkes her şeyi kontrol edecekmiş gibi evde her şey yıkanır, her şey ütülenir, her yer temizlenirdi adeta evde bir temizlik kasırgası eserdi şimdi anlıyorum ki bu yapılanların hepsi gelen misafire SAYGI’ danmış…

Alışverişler yapılırdı işçi bir babanın üç çocuğuna ve evine yettiği bütçesi ile ama öncelik daima çocukların ve bayramlıklarındı. Öyle herkesin paylaştığı gibi kırmızı papuçlar değildi bizim beklentimiz hepimize eşit şekilde alınmış bayramlıklar… Heyecanla defalarca giyer giyer çıkartırdık sanki her giydiğimizde bayram olacakmış gibi SABIR’ danmış.

Tatlılar yapılır, sarmalar sarılır, kuru biber patlıcan dolmaları doldurulur, börekler hazırlanırdı birde bayramımızın vazgeçilmezi ayran aşı; hiç köy görmeyen biz çocuklara köyde yaşıyor kokusu veren o çorba Memleket SEVDA’ sındamış…

Kolonyacıdan kristal kolonya şişelerine doldurulan tütün ve limon kolonyaları, tuhafiyeden alınanın mendiller, Kuruyemişciden özenle tadına bakılarak seçilen akide şekerleri, yaşlılarımız için hazırlatılan lokumlar, mezarlık ziyaretleri de, hazırlanan tebrik kartlarının postaneye götürülmesi, çocukluğumun unutulmazlarından VEFA’ danmış.

Ar efe akşamları anneme göre banyo yapmak sevaptı o akşam evin her tarafını beyaz sabun kokusu sarardı hepimiz sırayla banyo yapılır ellere kınalar yakılır eski gazetelerle sarılır eski çoraplara geçirilirdi sonrada sevap kazanmak için dualar eder ve bayramlıklarımızı kontrol ederek kınalı ellerimizin kuruyan hışırtısı ile huzurla uyurduk sanki biz uyurken birileri bizim en değerli eşyalarımızı bayramlıklarımızı alacakmış gibi; İNANÇ’ danmış.

Annemin  “hadi kalkın babanız namazdan gelmeden” sesini duyardık mutfaktan babam bayram namazından dönmeden uyanmalıydık hepimiz çünkü bayram sabahları uyunmazdı anneme göre oysa biz zaten çok erkenden kalkmış olurduk şimdi anlıyorum uyuyamama sebebimizi HEYECAN’danmış.

Mis gibi hamur kızartması, çay ve o tulum peynirinin muhteşem kokusu ile defalarca tek aynaya bakmak için birbirimiz ittirerek hazırlanırdık bayrama, biz hazırlanırken babam elinde fırından yeni çıkmış sıcacık ekmeklerle gelirdi eve sıcacık ekmekten ayaküstü kopartarak koşardık tüm ailenin bir arada olduğu kocaman soframıza mutluluğumuz ŞÜKRAN’danmış.

O zamanlarda da hep televizyonumuz açıktı ve hep birlikte ailecek izlediğimiz Barış Manço  “Bugün bayram erken kalkın çocuklar”, İbo “Mutlu bayramlar vardı” şarkıları ile içimizi ısıtarak bayram sabahımıza eşlik ederdi, BİRLİKTELİK’tenmiş. 

Kahvaltı sofrasından kalkar kalkmaz soluğu mahallede alan çocuklardık. Tek tek çalardık komşuların kapılarını başlardık. Ellerimizde kocaman torbalarla şeker toplamaya, sonra tüm çocuklar ile sayardık tek tek şekerlerimizi en büyük eğlencemizdi hatta şunu yapardık. Tabii o zamanlar çikolata çok kıymetli şey bizler için, özlediğimiz, her zaman ulaşamadığımız için iki kere giderdik çikolata veren evlere. Onlarda bizle sabırla tekrar tekrar bayramlaşırlardı. İlk defa geliyormuşçasına, Bazen para verilerdi mendil arasında, diğer çocuklara da haber verirdik, onlar da gitsin diye. Bayram harçlıklarıyla” ceplerimizi doldururduk leblebi tozu, çata pat, balon, sakız ” için harcardık. Bütün bayramlar çocuklarındı, ya da bayram mutlu bir çocuktu. Mahalleler dolaşırdık yorulana kadar “bu evde kimler yaşıyor bilmiyoruz sakın gitme” sözleri ile ne olacak korkusu olmadan eve acıkınca gelirdik ertesi gün tekrar buluşmak için sözleşerek arkadaşlarla GÜVEN’denmiş.

Evlerde ise bir başka bayram havası, herkes neşeli sevgi dolu gözlerle bakar, küslükler yok sayılırdı gelen misafirlere önce kahve sonra çay arkasından yemek bu gelen yan komşu bile olsa sanki ilk defa evine geliyormuşçasına şimdilerde anlıyorum, bunun adı TOKGÖZLÜLÜK, NEZAKET ve Paylaşmakmış.

Ya şimdi ki bayramlar, artık kapılarımızın zilleri çalmıyor çocuklar dolaşmıyor bayramı tatil ya da dinlenme aracı olarak kullanıyoruz. Bayramlarımız değerlerimiz ellerimizden kayıp gidiyor. Telefon açıp veya kısa mesajlarla bayram kutlar olduk.

Belki bu bayram Corona salgını sebebi ile evdeyiz, yaptığımız işin kıymetini bileceğimiz, doğanın sizler ev sahibi değil benim misafirimsiniz dediği sağlığımıza şükrettiğimiz günlerdeyiz özlemimiz bu bayrama özel değil son yıllarda yaşadığımız tüm bayramlara.

Çocuklarımıza bakıyorum da hangisini yaşadılar bizim gibi doya doya da biz onlara değerlerimizle yaşadığımız bayramları anlatalım. Çocuklarımızı kendi değerlerimizle yetiştirelim. Yerel olmadan evrensel olunmaz. Çocuklar yaparak yaşayarak öğrenirler bırakalım da bayramların vazgeçilmez sözü; “nerde o eski bayramlar” demeyi bayramları yaşatalım çocuklara bayramlar ortak değerimiz, onlarında çocuklarına anlatacak anıları olan bayramları… 

Haydi, şimdi çocukluğumuzun bayram tadını çocuklarımızda yaşasınlar diye fabrika ayarlarımıza geri dönelim ve Corona salgını sebebimiz olsun Öz’e yolculuğumuzda…