Saygıdeğer Papatya Dergisi okurlarım, 2020 yılının Ağustos ayını idrak ettiğimiz şu günlerde yaklaşık 6 aydır Pandemi ha geçti, ha geçecek derken pandemi yeniden bizleri ziyadesi ile üzmeye devam ettiğini üzüntüyle görmekteyiz.

Şimdiye kadar almış olduğumuz önlemler heba olmuşa benziyor. AVM ler, Kına geceleri, asker uğurlamaları ve plajlar maalesef tıka basa dolu. Maske ve mesafe ise hak getire. İnkar etmeyelim elimizi yıkıyoruz dışarıda yediğimiz yemekten sonra. Hem de bol suyla. Şaka bir yana durumun vahametini henüz anlamış değiliz. Maalesef ateş düştüğü yeri yakıyor. Korunma yöntemlerini tam manası ile uygulamamanın cezasını çekiyor ve en yakınlarımızın maalesef aramızdan ayrılmasına neden oluyoruz. Bu da metabolizmamızın işleyiş düzenini bozmakta ve her organımız bundan nasibini almaktadır. Bunlardan en önemlisi de tansiyonumuzdur. Bu nedenledir ki bu haftaki yazımda sizler ile halk arasında tansiyon diye bilinen, tıbbi olarak arterlerdeki kan basıncı olarak ifade ettiğimiz bu olgu ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.

Biliyoruz ki, mevsim değişimlerinde, hava sıcaklıkları ve basıncındaki değişimlerinde arterlere uygulanan basınçta değişim göstermektedir. Evet, yaklaşık yumruk büyüklüğünde olup, ortalama 5 litre kanı vücudumuzun en ücra bölgelerine kadar pompalamakla görevli kalbimiz, damarın içinde kanı akıtabilmesi için belirli bir basınca sahip olması gerekmektedir. Bu basıncı, kalbin sistolü (kasılmasıyla) kanı damarların içine pompalaması ve atardamarların elastikliğiyle bu basıncı dengelemesi sonucu gerçekleşmektedir. Kalp kasıldığı zaman yani kontraksiyon yaptığında, atardamarların içine kanı belirli bir basınçla pompalamakta, bu esnada damar içindeki basınç en yüksek düzeye ulaşmaktadır. Bu basınca tıpta sistolik basınç, halk arasında büyük tansiyon adı verilmektedir.

Kalbin gevşemesiyle, damar içine pompalanan kan durmakta, bu sırada devreye damarın sahip olduğu ve önemli özelliği elastikliği girmektedir. Önce genişlemiş olan damar, kana bir basınç uygulayarak kalbin gevşemesi anında da kan akımını sağlamakta, bu sırada oluşan en düşük basınca da tıp dilinde ifade edildiği gibi diastolik tansiyon gerçekleşir. Bu tansiyon halk arasında ise küçük tansiyon olarak bilinmektedir. Bu basınç, 1 cm2 alanındaki cıva sütununun tabanına yaptığı basınçla karşılaştırılarak ifade edilmektedir. Şöyle ki, bir kişinin tansiyonu 12 dediğimiz zaman, bu basıncın 12 cm yüksekliğindeki cıva sütununun tabanına yaptığı basınca eşdeğerde olduğu anlaşılmaktadır. Tıpta bu ölçüler, mm olarak belirtilir. Yani halk arasında 12-14 gibi cm cinsinden söylenen ölçüler tıpta 120-140 gibi, mm cinsinden ifade edilmektedir.

Normalde herkesin bünyesinin, yaşının, cinsiyetinin v.s farklı olduğu bir gerçektir. Bu nedenle herkesin tansiyon ölçüm değerlerinin aynı olması beklenemez. Bundan dolayı bir kişide tansiyonun yükselmiş ya da düşmüş olduğundan bahsedebilmemiz için, herhangi bir şikayetinin ya da hastalığının olmadığı dönemde ve dinlenmiş olduğu tansiyonun zaman zaman ölçülüp bir yere kaydedilmesi ve bu tansiyona göre karar verilmesi gerekir.

Yapılan araştırmalar sonucu, yaşın artmasıyla küçük değişmeler olmakla beraber sistolik (büyük) tansiyon için 120 ile 140, ya da Türkiye’de yaygın söylendiği gibi 12 ile 14 arası, diastolik (küçük) tansiyon için 70-90 ya da 7-9 arası olması normal olarak değerlendirilmektedir. Hipotansiyon olarak adlandırılan düşük tansiyon, belirli bir düzeye kadar sorun yaratmaz. Tam tersine normalin biraz altında olması kalp-damar hastalıklarından uzak daha sağlıklı bir yaşam sürmenin işareti olarak kabul edilmektedir. Hipotansiyonun en sık rastlanan şekli ortostatik hipotansiyon dediğimiz durumdur. Bu durum, kişinin oturur veya yatar durumda iken normal değerlerde olan tansiyonunun, ayağa kalkılınca düşmesi halidir. Bu durumda bir süre için beyine daha az kan gideceği için geçici olarak denge ve şuur bozuklukları ortaya çıkabilmektedir.

Sıvı kayıpları sırasında daha sık görülen bu durum sıvı açığının kapatılmasına rağmen devam ediyorsa veya yüksek tansiyon tedavisi altında olanlarda görülüyorsa bir doktora başvurmak gerekir.  Hipertansiyon yani yüksek tansiyon belirli bir değerin üstüne çıktığında kişinin bünyesinde sıkıntılar oluşturabilmekte, daha da arttığında hayati tehlike ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle tansiyon problemi olan kişiler hekim kontrolünde olmalı ve ilaç alımına özen göstermeleri gerekmektedir.

Sağlıklı, mutlu nice güzel günler diliyor, saygılar sunuyorum.

-------------------------------------------------------------------------------

PRATİK BONFİLE TAVA

KULLANILAN MALZEMELER (4 KİŞİLİK)
•    4 adet eşit büyüklükte bonfile parçası
•    4 adet sivri veya 2 adet dolma biber ya da 2 adet çarliston biber
•    4 adet çeri domates
•    4 küçük boy kuru soğan veya 8 adet arpacık soğanı
•    4 adet kesme şeker
•    200 gr rendelenmiş taze kaşar
•    100 gr tereyağı
•    1 çorba kaşığı silme kekik
•    1 su bardağı su
•    Tuz

YEMEĞİN YAPILIŞI
Öncelikle salataya doğrar şekilde kesilmiş soğanlar tavaya alınır ve üzerine 4 adet kesme şekerde eklenip karamelize olması sağlanır. Bu aşamada tavaya yağ konulmaz. Soğanların rengi biraz pembeye dönünce tavanın bir kenarına doğru çekip tavada etler mühürlenerek suyunun içinde kalması ve lezzet kaybına uğramaması sağlanır. Mühürleme işleminde etin her bir yüzünü yaklaşık 3 dakika bekletmek yeterli olacaktır. Mühürleme işleminden sonra et zeytinyağı ve istenilen miktarda tuz ve kekik, istenirse bir miktar karabiber ile harmanlanmalıdır. Et mühürledikten sonra tavadan alınır. Tavaya uzun şeritler şeklinde kesilen biberler ve çeri domatesleri eklenir, soğanlar ile birlikte karıştırılır. Ayrı bir kapta bir miktar su kaynatılır ve içinde tereyağı eritilerek sos hazırlanır. Bu sos mühürlenen bonfile, soğan, biber domates ve baharattan oluşan karışımın üzerine ilave edilerek, hafif ateşte yaklaşık 20 dakika pişirilir.

Pişirme işlemi bittikten sonra etin üstüne rendelenmiş kaşar peyniri eklenir ve sıcak lavaşlar üstüne kapatılır. Bir süre sonra kaşar peyniri eriyince lavaş kaldırır. Altta sebze karışımı ve üst kısımda bonfileler olacak şekilde servise hazırlanır. Yarar sağlaması dileğiyle, afiyet olsun.

Not: İstenirse bonfileler uzun şeritler halinde kesilerek de hazırlanabilir.

YEMEĞE BİLİMSEL BAKIŞ

Pratik bonfile tava yemeği hem pratik, hem de içindeki malzemeler açısından besleyici ve yararlı bir yemek olarak değerlendirilmektedir. Şöyle ki; içinde önemli miktarda yer alan et, kan yapma özelliği ile çok değerli bir hayvansal protein kaynağıdır. Besinlerden alınan protein, vücut için yalnız doku ve organ protein yapı taşı olarak kullanılmamakta, hormon, enzim ve bağışıklık maddeleri içinde hammadde olarak da görev yapmaktadır. Kısaca proteinler metabolizmada doğrudan rol oynamaktadırlar. Organizmada çok değişik proteinler bulunmakta, bunlar yalnız cinse özel değil aynı cinsler arasında organlara da özel bir yapıya sahiptir. Diğer bir ifadeyle, aynı organizmada çeşitli organlardaki proteinler birbirlerinden farklıdır diyebiliriz. Proteinlerde de yağ ve karbonhidratlarda olduğu gibi aynı elementler yani karbon, hidrojen ve oksijen yer almakta, ancak proteinlerde karakteristik olarak azot ve bazen de kükürt bulunmaktadır. Proteinler yapı taşları olan aminoasitlerin bir araya gelmesi ile oluşan büyük moleküllü bileşiklerdir. Bilinen odur ki, 22 farklı amino asidin değişik kombinasyonu ile tabiatta milyarlarca değişik protein sentez edilmektedir. Gerekli (esansiyal) aminoasitler vücudun kendisinin sentezleyemediği ve dışarıdan besinlerle almak zorunda olduğu aminoasitlerdir. Bunlar; Valin, İzoloysin, Löysin, Fenilalanin, Triptofan, Lisin, Metiyonin ve Trionin aminoasitleridir. Organizmanın protein ihtiyacı daha çok gerekli (esansiyal) aminoasitler üzerine kuruludur. Bir proteinin biyolojik değeri yani besleyici değeri bileşimindeki aminoasit türüne bağlıdır. Biyolojik değer, sindirim kanalından emilen proteinlerin, vücut proteinine dönüşme oranı olarak ifade edilmektedir. Şöyle ki; biyolojik değer, besinleri insan vücudu proteinine, ne kadar çabuk değişebileceğinin ölçüsüdür. En yüksek değere sahip protein yumurta akı proteini olup, yumurta akı proteininin biyolojik değeri 100 olarak kabul edilir ve diğer proteinler buna oranlanarak değerlendirilmektedir. Ayrıca içinde ihtiva etmiş olduğu, yağ ve demir, magnezyum, kalsiyum gibi mineraller ile A, C, B1, B6, B12, D vitamini ile tam bir sağlık deposudur.

Yemek içeriğinde yer alan domatesin özellikle A ve C vitamini bakımından yüksek bir miktara sahip olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra folik asit (B9 vitamini) miktarı açısından da oldukça zengindir. Ayrıca E, K, B1, B2, B3, B5, B6 vitaminleri, alfa lipoik asit, kolin, likopen, beta-karoten ve lutein gibi maddeleri de içermektedir. Domates özellikle antioksidan deposu olarak bilinen bir besindir.

Şifa ve lezzet kaynağı, lif ve protein açısından zengin olan biberin içerdiği antioksidan ve diğer maddeler vücudu özellikle bağışıklık sistemini güçlendirmekte, birçok kanser türüne ve enfeksiyonlara karşı korumaktadır. Önemli oranda beta karotenin yanı sıra A provitamini, C, B1 (tiamin), B2 (riboflavin), B6 (pridoksin), E, P ve K vitaminleriyle birlikte bazı alkaloidler, ayrıca sodyum, potasyum, kalsiyum, demir, magnezyum başta olmak üzere birçok mineral içermektedir.

Genellikle, 1 orta boy soğan (yaklaşık 100 gr) ortalama 44 kalori içerir, kolesterol ve yağ içermez. Besin lifi bakımından oldukça zengindir ve 1 adet soğan, sağlıklı sindirim sistemi için kritik önemi olan besin lifinden 2 gram içermektedir. Özetle söylemek gerekirse 1 soğan yiyerek günlük besin lifi ihtiyacının %7’sini almak mümkündür. Zengin lif içeriği nedeniyle sindirim sistemini düzenleyici etkisi bulunmakta ve mide-bağırsak sağılığının korunmasına yardımcı olmaktadır. Soğanda bulunan “quercetin” adlı bileşenin tansiyonu düşürdüğü ve hipertansiyon hastalarında tansiyon kontrolüne yardımcı olduğu yönünde araştırma sonuçları bulunmaktadır. Soğan HDL yani “iyi” kolesterolün yükseltilmesine destek olduğu gibi, yüksek kolesterollü yağlı et yemekleri sırasında yenen soğan kötü kolesterolün olumsuz etkilerine karşı damarların korunmasına yardımcı olmaktadır.

Kaşar peynirin 100 gramında yaklaşık 350-400 kalori bulunur Kaşar peyniri kalsiyum ve protein açısından zengindir. Elbette yağsız olan peynirlerde kalori oranı da daha düşüktür. Kaşar peynirinde (100 gr) yaklaşık 2.5 gr karbonhidrat, 27 gr protein, 26 gr yağ içerir. Ayrıca önemli bir B 12 vitamini ve fosfor kaynağı olup sodyum, potasyum, demir ve A vitamini de içermektedir. Kaşar peyniri kemik erimesini, diş çürümesini ve kronik bronşiti önler. Kolesterolü ve tansiyonu düşürür. Enfeksiyonları ve kanserin önlenmesinde yardımcı olmaktadır. Sindirim sistemini düzenler ve mide rahatsızlıklarını, ülseri giderir. Ancak laktozu sindiremeyen kişilerin bir süt ürünü olan kaşar peynirini tüketirken dikkatli olmaları gerekmektedir. Alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Tansiyon ve kilo problemi olan kişilerinde daha az yağlı ve tuzsuz peynir tüketmeye özen göstermesi kendileri açısından yararlı olacaktır.

Bu leziz yemeği tüketirken dikkat edilmesi gereken husus, hipertansiyonu olan kişilerin kullanacağı tuza dikkat etmeleridir. Keza, diyabet olan kişiler konulan şeker adedini ve yağ miktarını düşürebilirler. Daha doğrusu kullanacakları malzemeler de bazı miktar değişikliğine gidebilir ve damak zevkine göre baharat ilavesinde bulunabilirler.