Corona (Korona) nedir?

Corona;

Dün depremin,

Bugün virüsün,

Yarın çekirge istilasının,

Öbür gün başka başka sıralı döngü pim'inin çekileceği,

Kısacası artık alışık olduğumuz savaşların değil de, tesladan biz Dünya insanına miras bırakılan yeni dünya savaş saldırılarının,  biyolojik silahıdır.

Peki ama depremi vs'ireyi anladık da neden Corona virüs?

Neden olacak, canım;

Bugün, "Hayır"deyip reddettiğimiz çok tehlikeli yeni dünya düzenine,

Yarın "Evet" demekten başka çaremizin kalmayacağı için düğmeye basılmış bir köşeye sıkıştırma davetiyesidir, ülkeler arası dağıtılan... 

Mevzu derin...

Sır anahtarı taaa en baştan çözen çözdü. Yani bilim adamları hala daha keops'un nasıl ve kimler tarafından yapıldığı düşünüp teorilerini ortaya atadursun.

Keops'un, hatda onu da geri de bırakıp tarihsel anlamda bilinenlerin tamamını yerle bir eden göbekli tepe varlığının ortaya çıkışı,

Onu da 30 bin yıl geri de bırakan Bosna piramitleri,

Cinoğlu Çin'in bizden gizlediği Türk piramitleri,

Antartikadan tüm dünyaya ve özellikle Türkiye ye uzanan yer altı şehirleri,

Bilerek bazı boğumlarından kapatılan tüneller vs ancak piramitlerin başka gezegenlere açılan gizli kapı olduğunu düşünen biri olarak ben

ve yine pazılın tüm parçalarını yan yana koyduğum da ortaya çıkan tabloya göre sır pastanın büyük bir bölümünün Türkiye etrafında döndüğü ve bunu da çözenlerin büyük bir gizlilik içersin de Türkiyeden gizlediği ve gizleyenlerin de Dünya dışı varlıklarla bir olup Dünya da kendinden olmayanı istediği gibi yok etmek, geriye kalanları ise yine kendi düzen çarkını döndürebilmek için robotlaştırma planları gerçeği ile, ufaktan ufaktan harekete geçti bile. Ancak düğmeye basılmadı daha.

Evet koca evren de hala yalnız yaşadığımızı iddia eden akıl fukarası insanlar da var ne yazık ki. İşte bundandır ki bakış alanımız sadece el aynalarımız kadar küçük oldu bizim ve daracık bakıştan burun ucumuzu görebildik sadece. Tüm yüzümüzü değil. Kaldı ki yanı başımızda, başımıza örülen çorapları hiç hiç değil.

Ancak üst aklın sıra daki oyunu,

"Uzaylılar düğmeye bastı, Dünyayı yok edecekler" senaryoları devre de şimdi.

Dünya dışı varlıkların olduğuna inanan ve inanmayanlara bir takım senaryolarla pek yakın da sahneye sunacakları sahte uzaylı baskınları hemen kapı arkasın da hali hazır da bekliyor gibi.

Sahte kıyamet senaryoları...

Buzulların erimesi....

Mutasyona uğrattıkları virüslerin dünyayı tehdit etmesi...

Daha sıra da, yapay güneşin batıdan doğması vs vs vs...

Mesihte hazırdır emin olun.

Şimdi üst akıl sahte Mesih'i çıkarıverse ve bu Mesik;

" Bana virüsün ilacı vahiy edildi ve ben tüm insanlığı kurtaracağım" deyip o ilacıda dağıtıverse eminimki hepimiz;

"Tamam işte Deccal virüsü çıkardı...

Mesih te çıktı insanlık alemini kurtardı" deriz. Eee bu sadece okyanusun için de, damla da örnek...

Ve meseleye dönecek olursak, bu derin güçler başımıza çoraplar örüp bir taraftan da sahte kıyamet hazırlıklarında iken biz nemi peki?

Vallaha, Çinlilerin yarasa yediği gibi, bizde birbirimizi yedik, iyimi.

Biz içimizdeki şu bilindik kangren halkanın ve cenahının şizofren tutum ve tutarsızlıklarını anlatıp anlatıp durduk.

Bunlar babasını öldür oğluna sahip çık...

Yangın çıkart yangın var diye bağır zihniyeti!

Ve bizim tek yaptığımız şey ise;

"Babasını sen öldürdün, oğluna sahip çıkıyorsun!

Babasını sen öldürdün, katili nerde diye bağırıyorsun! " dedik durduk.

Oğlunu sorsanız, celladına itaatkar zihniyet işte.

Aydaaa biz ise;

" Lan o'lum uyan babanı bunlar öldürdüydü, anlamıyonmu eşşek herif!"

Oğlu bildi anladı ancak yine de;

" Banane bane sen öldürdün işte  bubamı, sen öldürdün" deyip bas bas bağırıvedi.

İşte kısır döngü meselemiz hep böyle oldu bizim.

Gel de patlama şimdi ama biz de böyle böyle patladık yani. Bu şizofren cenahın zihnimizi oyalama takdikleriydi ve biz de, bi güzel tek odaklı yıllarımızı öldürdük iyimi

Oysa kaale alamamamız, kıyas yapmamamız, tezat tavırlarını kaleme, dile, söyleme getirmememiz, gerekirdi.

Şizofren cenaha, yoklarmış gibi davranmak en güzeli olacaktı ancak işte biz de bunu anlayamadık, ya da çok geç anladık ne yazık ki.

Peki biz nasıl ve niçin bu kadar ayrıştık meselesine bi göz atalım isterseniz...

Şöyleki;

Üst akıl tarafından önümüze, rengarenk boyanmış bir sepet yumurta koyuverildi. Kabukların rengine göre ayrıştık birbirimizden.

Dini dili rengi hedef alan tüm örgütler pazar alanını kurdu böylece. Yani dinden, dilden, ırktan, mezhepten, Lut kavmi ruhundan, ne ararsan vardan guruplara bölündük.

Sırası geldidiğin de tüm gurupları birbirine düşüren,

Sırası geldiğin de hepsini kendi çatısı altına toplayıp;

" Hadi birbirinizi yiyin" diyen dış masanın piyonları olan içimizdeki şizofren cenah, şu gizli kimliklerdi.

Onları bir de meclise oturtup bizi birbirimize düşürüp vurmaları için cebimizden besledik bi güzel, iyimi!

Celladımızı bilsek tanısal da, tepemize koyduk.

Kendi iç savaşlarımız böyle başladı işte.

Sonların da Seferoğulları ve Tellioğulları diye sadece iki ayrı cephe de toplandık.

Tüm sapsatalar, terör örgütleri, cemaatler sapkınlar, serkeş zihniyetler, pedofil ler, vs vs vs yani sırası geldiğin de karşıtıymış gibi durduğu tüm bu kangren halkalarını kendi çatısı altına toplanıp her birini eskisinden daha hırslı ve daha aktif savaştırdı bizimle. Çünkü yumurta kabukları boyalı olsa da hepsi kendisiydi, kendi meselesindi. Yani şu şizofren cenah gizli kimliklerdi.

Demem oki...

Bizi birbirimize kör eden, bizi birbirimizden ayrıştıran kabuklardaki boyalarıydı.

Oysa kabuk da aynıydı, içi de. Ama biz sadece burnumuzun ucunu görebildiğimiz küçücük aynalardan, yüzün tamamını göremedik tabi.

Herkesin dini dili rengi neyse ne, o kendine; biz birbirimizi ulus adımızla tanımış, tüm değerlerimizle kabul etmiş, birbirimize etle tırnak gibi olmuş boyasız şeffaf yumurtalardık. Dışımız da, aynı göründüğü gibi...

İçimiz de aynı göründüğü, gibiydik.

Perde arkasında saklı biz yoktuk; çünkü biz insandık.

Ancak bizi ayrıştıran yumurta kabuklarını türlü renklere boyayan üst akıl ve evin hain hizmetçisi şu içimizdeki şizofren cenah gizli kimliklerdi.

Birşey vardır ya hani. ..

Ya tünelin başındayken sonu olmadığı görülür, Yada gidip gidip tam duvara tökezleyince. Görmek isteyene ayna geniş lakin görmek istemeyen küçücük aynasından yüzünün tamamını bile değil, sadece burnunun ucunu görüyorsa...

Bu durum da sen ne kadar bağır çağır, başına örülen çorabı haykır...

Adam görmez; zira o küçücük aynasından burnunun sümüğüne odaklı.

Neyse demem oki eyyy ahali halimiz hal değil hal'sizliktir.

Uyanın, yolumuz yol değil, benlikten çıkma yolu, aklımızı başımızdan sıyırıp, teslim etme yolu,

İnsanlıktan çıkıp robotik olmanın kuyruğuna gelindiğimiz yoldur.

Kimse duymaz.

Eyyy ahali, bu sesimiz ses değil sesizliktir.

Uyanın, bu uyku değil,

şeytana UyKul Ol gafletidir.

Eyy kalemim yine de; "Uyanmak için geç değil" mim'ini, şuraya bırakıp çıkalım artık.

Her taraf virüs kaynıyor.

Eyy ahali uyanın halimiz ancak uyanabilirsek bize haldir.

Sesimiz "Ben" değil, "Biz" olursak kulağa sestir.

Aklını esas alarak, kumanda masalarına değil, aklına uy.

Kul'a değil, Yaradana Kul Ol, şeytana değil.

"Sen Ben yoktur "Biz" vardır.

"Ben" değil, "Biz" diyen tüm şeffaf gönüllere selam olsun. Sevgilerimle Dilek EJDER