Aziz Türk milletinin evlatları, aç açık, hastalık ve sefalet içinde cephelerde günde sadece 165 gr. buğday ve 5 gram yağ yiyerek  2 yıl 205 gün boyunca Medine’yi korumak için kanlarını döküp, canlarını verirken, ecdadımızın aziz hatıralarına saygısızlık edenlerin ataları, Hristiyan İngilizlerden aldıkları altınlarla İslam Halifesine isyan etmişler, askerimizi arkadan vurarak kahpelik etmişlerdi.

Arap Bakanın küstah tweeti, dün  olduğu gibi bugün de sömürgeci Hristiyanların emrinde olan soytarı kılıklı kişilerin fikir ve düşüncelerinin hiç bir önemi olmasa da bilinçaltında yatan alçaklıklarının tescili için bir vesile olmuştur...

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Medine Müdafaası kahramanı ve Çöl Kaplanı olarak bilinen Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan için, “1916 yılında Türk Fahri Paşa'nın Medinetü'l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam'dan İstanbul'a Seferberlik" ilan ederek , Medine'deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu."  Şeklinde yazdığı küstah tweetle aşağılık kompleksini, kinini ve zavallılığını ifade etmiş ve her Türk evladının yüreğini sızlatmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’e “ey bize bühtanda bulunan zavallı, Fahrettin Paşa Medine’yi korurken senin ceddin neredeydi?” demiş, CHP “ahlak, edep, vicdan, vefa kavramlarıyla izah edilemeyecek bir tutum” olarak nitelemiş ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral AKŞENER de “Bir hesap sormak lazımsa onu İngiliz işbirlikçisi dedelerinize sorun." Diyerek hakettiği cevabı vermişlerdir.

Çöl Kaplanı Kahraman 12.nci Tümen Komutanı Fahrettin Paşa, İngiliz işgalcilerin eline geçmesin diye Medine’de Peygamberimizin türbesindeki kutsal emanetleri 2000 Türk askerinin koruması altında İstanbul’a gönderdi. Lozan görüşmeleri sırasında İngilizler tarafından ısrarla istenen bu emanetler için İsmet (İnönü) Paşa “kutsal konuların siyasi görüşmelere konu yapılamayacağını ve bu konularda kimsenin yetkisinin bulunmadığını” belirterek Curzon’un teklifini reddetti. (Her fırsatta Lozan’a ve İsmet Paşaya hakaret etme densizliğini gösteren sözde İslamcılara duyrulur...)

Savaşı kaybeden Osmanlı 30 Ekim 1918’de Mondros ateşkes anlaşmasını imzalayıp bütün cephelerde silah bıraktığı halde, Fahrettin Paşa, tüm imkansızlıklara rağmen 2 ay 10 gün daha savaşmaya devam ederek  9 Ocak 1919’da İstanbul’dan sarayın gönderdiği Özel heyet üzerine ağlayarak şehri teslim etmek zorunda kalmıştır. Kahraman Türk askerleri, binbir meşakkatle çöl sıcağında peygamber yadigarını korumaya çalışırken bu gün kompleksini kusan densizin ataları, İngiliz desteği ile Müslüman Türk askerlerine kahpece saldırıyordu....

Halk tarafından benimsenen “MEHMETÇİK” tanımlaması, Fahrettin Paşa tarafından Medine müdafası sırasında İstanbul’la yazışmalarında kullanılmıştır. Çok iyi bir savaşçı olan Paşa’ya “ÇÖL KAPLANI” lakabını İngiliz casusu Lawrence takmıştır.

Türk tarihine adını altın harflerle yazdıran Fahrettin paşa’yı ve O’nun şahsında tüm gazi ve şehitlerimizi bir kez daha saygı, rahmet ve minnetle anıyor, terbiyesizlik eden BAE bakanını şiddetle ve sefle kınıyorum.

Fahreddin Türkkan 1868, Rusçuk'da doğdu. 93 Harbi'nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşti. Mekteb-i Harbiye'yi birincilikle bitirdi. Erkan-ı Harbiye Mektebi'ni bitirdikten sonra 1891 yılında Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle göreve başladı. Balkan Savaşı'nda Çatalca savunmasında ve Edirne'nin geri alınışı'nda görev aldı. 1916 yılında 4. Ordu komutanı Cemal Paşa tarafından Medine'deki Hicaz Kuvve-i Seferiyesi komutanlığına atandı. İngilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ordusuna karşı, kısıtlı imkanlara rağmen yaptığı Medine Müdafaası büyük takdir topladı. 2 yıl 7 ay süren Medine Müdafaası sonrası "Medîne Müdâfii", "Türk Kaplanı", "Çöl Kaplanı", "Medine Kahramanı" lakaplarıyla anıldı.

Medine Kuşatması'ndan sonra savaş esiri olarak önce 27 Ocak 1919 tarihinde Mısır'a daha sonra da 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta'ya sürgün edildi. Sürgün sırasında, savaş suçlularını yargılamak üzere İtilaf Devletleri tarafından İstanbul'da kurulan Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. Ancak Ankara Hükümeti'nin gayretleriyle 8 Nisan 1921 tarihinde Malta'dan kurtulduktan sonra Eylül 1921 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmak üzere Ankara'ya geldi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney Cephesi'nde Fransız Ordusu'na karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirildi. Fransızlarla Ankara Antlaşması'nın imzalanmasıyla güneyde savaş sona erince 9 Kasım 1921 tarihinde TBMM tarafından Kabil Büyükelçiliği'ne atandı. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı.

1936 yılında Ferik korgeneral rütbesi ile ordudan emekli oldu. 22 Kasım 1948 tarihinde bir tren yolculuğu sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığına defnedildi.

Dün olduğu gibi bugün de şahsi çıkarları için elin Hıristiyanlarına dinini, imanını, ülkesini ve ruhlarını satacak kadar alçabilecek karakterde olan hiç bir kimsenin tarihimizde yer almış asil ve muhterem şahsiyetlere söz söyleme ve iftira atmasına göz yumulamayacağı gibi, icap ederse, o dili kesmesini de biliriz.