Clinton neden geldi?

Abone Ol

Bazılarımızın "komplo teorisi" ya da "paranoya" olarak değerlendirdiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gündemimize yerleşmeye, yazılarımıza, sohbetlerimize konu olmaya başladığı dönemde Ortadoğu ülkelerine bir dizi ziyaret gerçekleştiren bir önceki ABD Dışişleri Bakanı C. Rice, "Bölgede 22 devletin haritası değişecek" müjdesini (!) vermişti. Geldiğimiz noktadan geriye doğru baktığımızda, Hillary Clinton'un bu ziyaretinden nasıl bir "müjde" çıkacağını, doğrusu merakla bekliyoruz.
Clinton'un Türkiye ziyareti ile ilgili Doğu'dan Batı'ya çeşitli yorumlar yapılıyor. Bu yorumların ortak paydası, bu ziyaret sonrasında Türkiye'nin gündeminin daha da ısınacak olmasıdır.
Clinton'un ziyareti öncesinde bir durum değerlendirmesi yapan New York Times gazetesi, “Suriye’de Esed Düşerse” başlıklı başyazısında, Suriye Başbakanı Riyad Farid Hijab’ın Ürdün’e kaçmasını muhalefet için “psikolojik zafer” olarak niteliyor,  6 ay öncesine göre muhalefetin galip çıkma olasılığının artmış gibi göründüğünü belirterek, “ABD ve ortakları için zorluk, sadece baskıları artırmak değil aynı zamanda Suriye’nin yapıcı bir geleceği olması için zemin hazırlamaktır” deniliyordu.
Rusya ve İran’ın, Esed rejimini silahlandırıp yaptırımları reddederek Annan Planı’nın başarısızlığa uğramasına yol açtıkları savunulan başyazıda “Obama Yönetimi ve NATO, akıllıca doğrudan askeri müdahaleye katılmayı reddetti. Ancak bu durum, Sayın Esed halkına karşı kimyasal silahları kullanmaya kalkarsa değişebilir” kaygısı dillendiriliyordu.
New York Times ne gevelerse gevelesin, dünya kamuouyunu nasıl yönlendirirse yönlendirsin, artık mızrak çuvala sığmıyor; “Demokrasi götürüyoruz”, “Spontane gelişen Arap Baharı rüzgarları” inandırıcı olma niteliğini tamamen yitirdi. Bölgemizde, Akdeniz havzasında ABD/İsrail, AB, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye cephesi ile Suriye, İran, Rusya ve Çin cephesi arasında, yarınlarda tarihlerin III. Dünya Savaşı olarak niteleyeceği enerji merkezli bir bir küresel “rekabet” yaşanmaktadır. Ortadoğu, Doğu Akdeniz merkezli gelişmeler, artık bu çerçeveden izlenip değerlendiriliyor. “ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton neden geliyor?” sorusunun yanıtını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
HILLARY CLİNTON NEDEN GELİYOR?
Clinton neden geliyor?
Clinton, büyük bir olasılıkla, C. Rice’ın yıllar önce, BOP’un ‘kapsama alanını’ anlatırken söylediklerini tamamlamak üzere geliyor. “Biz, Amerika imajının daha fazla erozyona uğramasına izin vermemek adına Libya ve Suriye’de perde arkasında kalmaya özen gösterdik, ama yüzyıllardır emek verdiğimiz, maddi manevi birçok fedakarlıklara katlandığımız bir projenin herhangi bir müdahale ile aksatılmasına izin veremeyiz” diyecektir. Aynen Obama’nın yaptığı gibi, aba altından değil, açıktan açığa gösterecektir sopayı. Belki de, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Patrick Ventrel gibi konuşacak ve Türk tanklarının sınırdaki hareketliliğine değinerek, “Türkiye’nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz” diyecektir.
Clinton’un geliş nedeni, aslında, Barack Obama’nın  Ulusal Güvenlik Danışmanı John Brennan tarafından dolaylı yoldan da olsa, açıklandı; “Suriyeli sivillerin korunması için bir uçuşa yasak bölge oluşturulması” yani bir “tampon bölge”..
TÜRKİYE “TAMPON BÖLGE” KONUSUNDA İSTEKLİ DEĞİL
ABD, Türkiye’nin Suriye konusundaki tutumundan genel olarak memnun olmakla birlikte, zaman zaman çıkarlarını ön plana çıkarmasından kaygılanmaktadır. Çünkü Türkiye, Suriye’deki gelişmeleri Kürt merkezli bir çerçevede değerlendiğinden, ABD’nin Suriye’nin kuzeyini Şam’ın kontrolünden koparma planına tam destek vermemektedir. Kuzey Irak deneyiminden dolayı Türkiye, hangi amaçla olursa olsun, Suriye’nin kuzeyinde Kürt nüfususun ağırlıklı olduğu bir “tampon bölge” oluşturulmasına karşı çıkmaktadır. Bu adımın nereye varacağını görebilmektedir. Bu nedenle, Batılı müttefikleriyle çıkar çatışması yaşamaktadır.
ABD, ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nulanda, “Suriye’ye dışardan müdahale edilmesini istemediklerini” dile getirirken, doğrudan Türkiye’yi hedef alıyordu. Bütün dünyanın gördüğü ve bildiği gibi, şu anda Suriye’ye gizli savaşçı ve terörist gönderen iki ülke var: Suudi Arabistann ve Türkiye. Sevkiyat Türkiye topraklarından yapıldığına göre, Nulanda’nın hangi ülkeyi kastettiği belli.
Demek ki, 16 aydır Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelerde, askeri konular dahil, organizatör olmasını isteyen Batılı dostlar, Türkiye’nin bundan sonraki uygulamaların dışında kalmasını isteyebilecekler. Bu durumda ortaya çıkan çıkar çatışması, Türkiye’nin müttefikleriyle yollarını ayırmasına neden olmasa bile, Türkiye’nin köklü bir durum değerlendirmesi yapmasına neden olabilir.
Görünen o ki, Suriye’nin kuzeyinde de, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ta olduğu gibi, bir “uçuşa yasak bölge” ya da “tampon bölge” oluşturulacak ve burada, Batılı dostların kanatları altında, ilerde Kuzey Irak parseliyle birleştirmek üzere, tam teşekküllü bir Kürt devleti oluştuşturulacak. Böylece, Çarlık Rusyasının Kafkaslar üzerinden sıcak denizlere inme projesini engellemek üzere oluştuluması planlanan “Büyük Kürditan”ın en önemli adımı atılmış olacak. Çünkü, denize açılımı olmayan Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun yaşayamacağını herkes görüyor ve biliyor.
“Büyük Kürdistan” için ikinci büyük adımın atılması, parçaların birleştirilmesiyle de, ilerde, vaadedilmiş topraklara uygun bir coğrafyanın hayata geçirilme çalışmaları çok boyutlu olarak sürdürülmektedir. Aslında ne Türk’ü düşünen var ne de Kürt’ü.. Türk’le Kürt’ün yanyana durmasından dolayı I. Haçlı Seferi’nden bu yana Ortadoğu’daki kutsal topraklara ulaşamayan Batılılar, sonunda Türk’le Kürt’ü kafa kafaya vurarak hedeflerine ulaşırlarken, Türk’ün stratejik derinliğinin kapsama alanı içindeki coğrafyanın zenginliklerini paylaşıyorlar.
HERŞEYE "EVET" DEMEK ZORUNDA DEĞİLİZ
Aslında kime yarayacağı bilinen “Büyük Kürdistan” adım adım hayata geçiriliyor. 22 Haziran’da uçağımızın düşürülmesinin ardından 11 Temmuz’da Suriyeli Kürt partileri Barzani’nin daveti ile biraraya geldiler ve Erbil Mutabakatı imzaladılar. 18 Temmuz’da Suriye yönetiminin önemli bir bölümü bir bombalı saldırı ile yok edildi ve bu şokla Suriye’nin kuzeyi Şam’ın kontrolünden koparıldı. 22 Temmuz’da Suriye’nin kuzeyindeki 6 yerleşim bölgesi PYD/PKK tarafından işgal edildi. Türkiye bu çok önemli gelişme karşısında sessiz kalmadı ve, “Böyle oldu bittilere karşıyız, müdahale ederiz” dedi. “Clinton neden geliyor?” sorusu Türkiye’nin bu çıkışıyla ilgili. Clinton Kuzey Suriye’deki gelişmeler konusunda Türkiye’yi rahatlatmaya geliyor; “Kaygılanacak birşey yok” diyecek. Ya da CIA Uzmanı Henri Barkey gibi, “Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki oluşuma alışmalı” diyecek.
Hillary Clinton ne derse desin, hangi amaçla kurulacak olursa olsun “Tampon Bölge”, ‘yeni bir Kuzey Irak’ habercisidir. Küresel elitler Suriye’nin kuzeyini, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ta yaptıkları gibi, kanırta kanırta ana gövdeden ayırdılar. Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumuna alışmamız isteniyor.
Kaderimizi başkalarının yazmasına alışmamız çok zor. Zor değil, imkansız.
Şunu da unutmayalım, küresel çapta bir değişim ve dönüşümüm yaşandığı bir dönemde herşeye “evet” demek zorunda değiliz¸ ABD super güç, yeni bir dünya düzenini hayata geçirmeye çaşıyor, tamam, ama Amerika’nın Ortadoğu’da kalabilmesi için bölgesel güçlere, bölgesel müttefiklere de ihtiyacı var. Ortadoğu, ABD için dikensiz gül bahçesi değil. Böyle durumlarda, güç kadar, denge politikası da önem kazanmaktadır.