TEHLİKENİN AYAK SESLERİ VE DÜNDEN BUGÜNE ANALİZLER

Tehlikenin ayak seslerini duyduk muydu, biz hep bir çılgın Türkler olmuşuzdur.  
Mesele derin, tehlikenin ayak sesleri ise oldukça sinsi…

15 Temmuz tehlikenin ayak seslerini dört bir taraftan duydu Türkiye’ye. Daha doğrusu kuşatılma ihtimaliyle karşı karşıya oluşumuzun ayak sesleriydi bu! 15 Temmuz akşam saat 10 civarlarıydı… Bir deprem oldu, 17 Ağustos depremini hatırlatan… Ancak bu depreminde tıpkı 17 Ağustos depremi gibi Allahtan gelmediğini, ülkemize düşman olanların komite edilişinden geldiğini çok geçmeden anladık. Bu kez sahne Fetullahçı terör örgütlerindeydi. Hani hep diyorum ya ben; “Ülkemizde hain üç kardeştir; bunlar faklı görüşlerde olsalar da, fikir babaları aynıdır. Beyin kumandaları da, üst beyinlerin yani fikir babalarının elindedir. Yüreğimiz titredi yüreğimizde! “Nasıl yani, şimdi biz,  yani milletimiz bir darbeyle mi karşı karşıyayız?” “Evet” dedi vatan aşkımız! “Soru sormanın, ahu vah etmenin sırası değil, hadi sokaklara” dedi. Biz yetmiş iki millet ne ara toplandık, nasıl destansı bir güruh olduk, nasıl çılgın Türkler olduk, bilemedik… Hepsi hepsi birkaç saniyede oldu! Saniyelere sorsak onunda kendisinden daha küçük soracağı saniye yok. Cenneti de Cehennemide işte tamda bu Arafta yaşadık… Sivil halk polisle kucaklaştı; coştuk ağladık! Ölümler oldu; yandık ağladık… Dedim ya Cenneti de Cehennemide işte tamda bu Arafta yaşadık. Oy oy oy benim darbelere direnişte hem yorgun, hem de dimdik duran ülkem oy.


Darbe sabah 03.00 de oya işlenir gibi planlanmıştı. Şifre Marmaris’ti. Allahtan genel kurmay başkanı hareketliliği fark edip karargahta kaldı. Genel Kurmay başkanının yanındaki hainler onun bir şeylerden nemalandığını İstanbul’a bildirdiler. Ve o panikle operasyon 6 saat erken başladı. Tabi cunta tayfasının tüm planlarını alt üst eden Yaradan’ın planı ve programıydı. İğne oyası gibi işlenen bu kahpe oyayı işleyebilecek tülbent ini vermedi onlara Yüce Mevla. Sonra işledikleri oya ilmek ilmek sökülmeye başladı.

Cumhurbaşkanı bir harekatın ayak seslerini duymuş olacak ki, 1 hafta yer bildirimi vermemişti, ancak Fetöcü yaveri yerini söylemişti. Cumhurbaşkanı oteli terk ettikten sonra darbeciler oteli bastı ve yine yoğurt maya tutmadı. 15-17 dakika kader anıydı, yani Cumhurbaşkanı 15 dakika sonra otelden ayrılmaya kalksa Allah muhafaza… 15-17 dakika Yaradan’ın Cumhurbaşkanımıza ve yüce Türk halkına armağanıydı. Belli ki görünmeyen evliyalar o gece hiç durmayacaklardı.

İstanbul Arnavut köyde tank birliğindeki binbaşı olayı fark edip emniyeti aradı. Belediyenin iş makinaları kışlanın kapısını kapattı. Orada 2 albay ve bir polis şehit düştü. Sonuç; tanklar çıkmadı.

Malatya’da 8 adet kargo uçağı mühimmatı Türkiye’ye dağıtılmak için yüklendi fakat belediye uçuş pistine itfaiye ve belediye araçlarını park etti ve uçuşlar engellenerek kalkamadı.


1’ci ordu komutanı Erdoğan’ı arayarak sizi acilen İstanbul’a bekliyoruz ben sizi koruyacağım dedi.
Cumhurbaşkanı ölümü göze alarak İstanbul'a uçtu…  TC Ana yerine TK8464 yani tarifeli bir uçuş kodu ile İstanbul’a indi. Eğer Ankara'ya inseydi helikopterler havalimanında veya sarayda vurmak için hazır bekliyorlardı. Bu arada, Org. Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan Bahçeliyi arayarak "Her şey yolunda" diyerek yanıltmaya çalıştı" AKP tabanıyla aynı olan devletin adamı Devlet Bahçeli yavere inanmadığını belirterek; “Böyle bir şey kabul edilemez” dedi.  Sayın Başbakan'ı, uçakların uçtuğu andan 20-25 dakika sonra telefonla arayarak, kalkışmanın kabul edilemez olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yanında olduklarını, hükümetin faaliyetlerini de destekleyeceklerini söyledi. Böylece MHP gerçek vatansever olduğunu bir kez daha gösterdi ve gerekende buydu.  Aksi kabul edilemezdi. Hulisi Akar'ın yaveri Levent Türkkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da aradı ve darbeye ilişkin konuştu. Kılıçdaroğlu ise "Kesinlikle karşıyız, tasvip etmiyoruz" dedi ve sonrasında gereken konuşmayı yaptı. Aksi kabul edilemezdi zaten! Elbette demokrasiyi en çok savunanların sesini duymak gerekti.

 

Bu sırada gözü dönmüş cuntacılar TRT binasını basarak hazırladıkları bir düzeneği “Son Dakika Haber Bülteninde” zorla okutuyorlardı… Bu arada halkımız gözlerini ekranlara dikmiş, sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Türksat Telekom da ve bilumum yerlerde sivil ve polis direnişleri oldu böylece hesap tutmadı! Sonuç;  iletişimi kesemediler. Fire; Telekom acıbadem müdürlüğünde birde muhtar şehit oldu

Tabi halkı tamamen unutmuşlardı. Aslında onların planında Cumhurbaşkanı'nın CNN Türk’e bağlanıp 4.5 G ile canlı yayın yapacağı yoktu; çünkü saat gece 04.00 da Cumhurbaşkanı yakalanmasa bile iletişim tamamen kesilmiş olacaktı ve kimse sokak çağrısı yapamayacaktı...
Plan kusursuzdu fakat hesap edemedikleri şey bu alemin sahipsiz olmadığını bilmemeleriydi. Kusursuz olan Allahın veli kulları kuşanmış, sanki Fatih Sultan Mehmet Hanın arkasından yeni bir Fetih’in tarihini yazmaya kuşanmışlardı.

İslam'da Sela; cuma ve ölüm dışında okunursa birlik çağrısıdır Diyanet işlerinin çağrısıyla tüm camilerde beşer onar dakika  arayla Selalar verildi.

KAHRAMAN BİNBAŞI

Türk ulusunun kahramanı Binbaşı Barış DEDEBAĞI o anda televizyonda olanları seyrediyordu. Bir yandan da hop oturup hop kalkıyordu. Bir anda ayağa kalktı! Eşi ve kızı evden çıkmasına engel olmaya çalışıyorlardı. O ise bir anda bağırarak; “ Bırakın beni, ben sizin eteklerinizin altına sığınmak için mi giyindim bu üniformayı!” deyip abdestini aldı. İki rekat namazını kılarak eşi ve kızından helallik istedi; “ Benden sonra namusa helal getirmeyin yeter” diyerek kellesini koltuğuna, tüm cesaretini ise vatan aşkına yükleyerek çıktı evden. Ankara Etimesgut'taki zırhlı birlikler okuluna sızıp 200 tankı çıkarmaya çalışan Fetullahçı Terör Örgütlerini gözaltına aldı. kahraman Binbaşı kontrolü ele alındıktan sonra, Rütbeleri sökülen subaylara feveran ederek hainliklerini yüzlerine kustu ve savcı gelene kadar subayları gözaltında tuttu.  

 

KAHRAMAN HALK

Halk bir anda meydanlara döküldü. Herkesin yüreğinde kocaman bir Türkiye, elinde kocaman bir cesaret, yüzlerinde tüm dünyanın tüylerini diken diken edecek eşsiz emsalsiz muazzam bir coşku. O halk sanki Osmanlı ordusunun arkasında gidiyordu, oysa bilmiyorlardı ki Osmanlı ordusunun en önlerinde gidiyorlardı. Ne gözleri atılan füzeleri görüyordu, nede üstlerine gelen askeri tankları. Tankların önüne kendilerini geriyor,  paletleri dibinde yerlere yatıyor,  yetmedi bir diğerleri tankları ele geçirip cuntacıları rehin alıyorlardı. Kadınlarımız kamyonlarla meydanlara geliyor, kiminin ellerinde sopalar, kiminin ellerinde coplar ama hepsinin alinde Türk bayrağı ve hepsinin tek ortak nabzı Önce Vatan. Tankın önüne serilenler; “ Beni ezmeden geçemezsin” diyor!  Şakası yok, tank üstünden geçecek artık! Lakin kahramanlarımızda damla korku yok… Veee işte bu korkusuzluk ve bu  cesaret bırakın cuntacıları, o koca tankları bile dondurdu.  Direksiyonlar durdu, direksiyonlar! O gece tarih dondu tarih!  F16 uçağının üstüne atlamaya kalkanlar, tanklara bağırıp; “O kim ki geçemez” diyenler… “Nereye kadar benzinin bitmeyecek mi? Deyip Çanakkale destanını perdeye taşıyanlar… Yahu böyle bir şey ne görülmüş, nede görülecektir… Ama burası Türkiye ise ve bu ulusun adı Türk ise, bu kahramanlık Dünya aleminde bir daha görülecekse, bu  hiç şüphesiz yine Türkiye’de görülecek. Biz, tek yürek, tek bilek olduk; Alevi Sünni’siyle, Laz’ı Çerkez’i Türk’ü Kürt’ü, Azeri’si Abaza’sı, Terekeme Boşnak’ı, Ermeni Süryani’ siyle kısacası Türk vatandaşı olan yetmiş iki biletle bir dünya olduk, bir dünya. Yıldızlar durdu, Ay şaşırdı… Öyle ki onlar dünya haritası üstünde böyle bir kahramanlığa şahit olmamışlardı. Cesur halkın cesur Cumhurbaşkanı R.T Erdoğan İstanbul’a ayak basarak halkıyla kucaklaştı. Cesaretler birleşince bayraklar dalgalandı da dalgalandı.

 

ŞAŞKIN ERLERMİ? O İŞİN STRATEJİK BİR BOYUTUYDU!
Boğaziçi köprüsünde askeri tanklar, halkın üstüne üstüne yürüyor, gözleri dönmüşçesine halka ateş açıyor hatta insanları tankların paletleri altında parçalara ayırıyorlardı. Fetö cuntacılarının içinde saf görünümlü birkaç erin oluşu ise stratejinin bir diğer parçasıydı. Bunlar özellikle seçilmiş yüzlerdi ve bu yüzlerin ifade resimlerinde bilgin olmayı bırakın safça çocuklar olduğu belliydi... Öyle ki, amaç yerine ulaştı; o şaşkın yüzleri görür görmez masum olduklarını inandık çünkü... Hatta içimiz yandı. Gerçekten şaşkınlardı, gerçekten bihabersizlerdi. Yapılmak istenen stratejide tamda buydu. Olay psikolojik görüntü ve bakışa kadar düşünülmüştü yani. İşte görünen ve atılan başlık tamda buydu. Bu erlerin yüz ifadelerinde askeri psikolojisi değil, talebe psikolojisi hakimdi... Feto dershanelerinde ağabeylerine hizmet eden talebe sedasızlığı, saflığı, utangaçlığı ve tecrübesiz duruşu hakimdi. Şimdiii sıra atılan bu başlığın alt satırlarını doldurmaya geldi... Yani cuntacı askerlerin tanklarla ezdiği askerleri bir kenara atıp, halkın neden bihaber askerlere linç girişiminde bulunduğu algısını… Dahası başı kesik bir asker yalanıyla halkı ve iktidarı suçlayarak algı yaratmaya geldi… Buradaki görev kimindi? Tabi ki üç hain kardeşten birinin! Hem de önceden planlanmış gibi, tesadüf değil yani. Hep söylüyorum ya bu sahne Cumhuriyetten hemen sonra dış güçlerin bizlere perdesini açtığı üç hain kardeş sahnesidir; dış güçler sahne sırasını bu üç hain kardeşten birine verdiğinde, diğer iki hain kardeş algısal desteklerle alkışlayıp destek veriyorlardı, veriyorlar da. Ve başlandılar… “Erdoğan’ın sokaklara döktüğü halk,  günahsız erlerin başını kesti!” diyip yeni bir ayaklanma, hatta sosyal medya aracılığıyla yeni bir Gezi yaratmaya çalışıldı.

 

ŞEHİTLER

Onlar gelmiş geçmiş tüm şehitlerin belki de en cesurlarıydı çünkü onlar halktı onlar gönüllü askerlerdi, onlar cuntacı askerlere karşı direnen kahramanlardı. Kimi tankların altında ezildi, kimi kahpe kurşunlara geldi şimdi hepsi cennet-i alada.

YARALILAR

Yahu Allah'ınıza kurban sizin… Bu nasıl bir yürek, hani bırakı versen ayağının alçısıyla, başının sargısıyla en ağır yaralarını top tüfek edip yine meydanlara dökülecekler. Yahu aslan yüreğimi yediniz, kaz ciğerimi yediniz bilmem ama sizin ciğeriniz artık Çanakkale’den, Sarıkamış’a,  Türk yüreği Türk.

 

KÜRTLER VE ALEVİLER

Dış güçler, dünden bugüne en çok bu kardeşlerimizin algılarıyla oynadı… İçimize sızarak, Kürt’e Kürt olduklarını, Alevi’ye Alevi olduklarını söylediler. Kitlelerini büyüttükçe, onları hangi uçurumlardan atmadılar ki… Düşününki Fetö nün bir çok Alevi derneği var; varın siz tasvir edin. Kürt ve Alevi içinde sadece küçük bir bölüm kandırıldı büyük bölüm ise son derece aklıselim. Ama şu var ki kandırılmış olanlar bile 15 Temmuz son perde oyununda durumun ciddiyetine varıp “Vatan” deyip demokrasiye yürüdüler. Bu durumda Feto terör örgütü durur mu hiç? B planlarını harekete geçirmeye çalıştılar! “AKP askeri Osman Gazide Alevilere ateş açtı ver yansını yapıp görüntüler çekerek servis ettiler lakin tutmadı... Yapılmak istenen Alevi Suni çatışmasıydı! Bunlar tesadüf değildi elbet! Fetoşçular AKP adına sahte hesaplar açarak, Alevi kardeşlerimizi kışkırtmaya çalıştılar. Oysa bu millet çok iyi biliyordu ki gün birlik olma günüydü ve gün sadece ve sadece mantığı yol haritası yapma günüydü.  Hangi mantık, AKP'nin en çok da bugün tüm halkının birlik beraberliğine ihtiyacı varken, bunları yapacağını söyleyebilirdi ki?  Söylenilecek tek şey… “Dikkat takılma; her yerde Fetoş kapanı var”dı  Ve çok geçmedi ki Alevi dedeleri devreye girip “Bu ülke hepimizindir, bu tahriklere gelmeyeceğiz” dedi.  Chp genel başkan yardımcısı Veli Ağbaba ise büyük bir duyarlılıkla uyarılarda bulunarak yapılmak istenen Alevi Sünni çatışmasının önüne geçti.

 

MEDYA

Medya hiç olmadığı kadar duyarlı, hiç olmadığı kadar özverili, hiç olmadığı kadar sorumluluğunu bilincinde idi… Yani tek yürek vatan, tek nabız vatan, tek söz vatan… Ben değil biz olma gününün  hemşireleri doktorları oldu adeta. Ve halada öyle!

ÜNLÜLER

Hani gezi darbesinde el ele kol kola meydanlara dökülen… Polisin su fışkırtmasını bile kınayan şu Gezici sanatçılar var ya, sahi bunlar neredeydi? Eh malum devletin içine sızan Fetü medyayı da ele alan adam değil miydi? Hal böyle olunca daha evvelde yazdığım yazılarımda değindiğim gibi; mikrofon uğruna, köşe uğruna, sahne uğruna bir dizide bir rol kapma uğruna, vatanlarını satan, sözüm ona sanaçtılar değil miydi?  Gezi parkı pazarında; “ Vatanı sat, şan şöhret makam mevki satın al!” tezgahları kurulu değil miydi? Eeee şimdi tamda bu durakta şu Fetö'cü şarkıcılar, oyuncular, tiyatrocular, yazarlar, gazeteciler, haber spikerleri, programcılar, kanal sahipleri... Medya, yayım, basım? Tümünün acilen kalburdan geçirilmesi gerekmiyor mu? Ne demişler; " Dinle oğul; rüzgar savrulmadıkça, saman saptan ayrılmaz oğul" Rüzgarın savuracağı zamandır, arpa taştan, pirinç çakıldan ayıklanacağı zamandır. Hoş bana göre araştırılmaya ne hacet, gerçek yüzleri oldukça aleni! Öyle ya vatanı sattıklarının karşılığında aldıkları bugünkü ünleri daha ne olsun… Alkışlayan bizler olduktan sonra, daha çooook hainin adı “Aydın” olur güzel ülkem.

 

 

ÇILGIN TÜRKLERİ İZLEYEN DIŞ BASIN VE MANŞETLERİ
..
Eljazeere: “Vatan” ne demek, Türkler iyi biliyor ve bir gecede tüm dünya'ya gösterdiler bunu...

Çeçen Komutan: Türk milleti tüm dünyanın kanını donduracak cesarette. Vallahi bu ülkenin düşmesi imkansız...

Lübnan Basını: Bizi Türklerin neden yüzyıllarca yönettiğini şimdi anladık. Darbe olunca biz kaçtık, onlar ölüme yürüdüler.

İngiliz Medyası: Türk halkı anlamsız şekilde bomba atılan, ateş edilen yerlere gidiyor...

DailyMail: Türkler tankların üstünde... 

Washington Post Gazetesi: Türkiye'de darbe girişimi ülkede şiddetin fitilini ateşledi…

Katar Eş Şark Gazetesi: Türk halkı, iradesini, demokratik düzeni korumaya muktedir olduğunu kanıtlamış, Türkiye'de anayasanın meşruiyetini zayıflatmaya yönelik herhangi bir girişimin başarısız olacağı mesajını göndermiştir.
.
En-Nehar Gazetesi: Türk halkı, darbeyi devirdi...

Fransa’da bir genç attığı twitter’da; “Bir daha Fransa’da terör saldırısı olursa, polisi değil Türkleri arayacağım” demiştir.

Umarım, dış güçlerde Çılgın Türklerin Perdesini izleyip gereken mesaj almıştır!

 

EEEE GEL GELELİM YİNE KENDİ İÇİMİZE


GEZİ ZİHNİYETİ; Peki, KILIÇTAROĞLU’nun “Darbeye hayır”  açıklamalarına rağmen neden şu Geziciler ikinci bir Gezi yaratmak için ellerinden geleni sergiliyorlardı? Oysa onlar inandıkları liderlerine sorgusuz sualsiz teslim olmuş, her daim izinden gitmişlerdi. Şimdi ne olduda bu kadar kayıtsız kalabiliyorlardı? Yoksa KILIÇTAROĞLU’nun “Darbeye Hayır” açıklamalarında samimi olmadığını, sadece gerektiği gibi mecburi bir konuşma yaptığını mı düşünüyorlardı acaba? Bilemiyorum! Ha şunu da söyleyeyim hemen… O gece yani 15 Temmuz gecesi bir çok CHP’lide sokaklara dökülmüş, önce vatan derdindeydiler. O gün, onlar için siyaset değil, o görüş, bu görüş ,şu görüş değil, sadece ve sadece vatan görüşü vardı…  Veee Gezi ruhu başladı…


“Darbe neden çabuk bitti?”

“Darbe, Erdoğan’ın sırf Başkanlık sistemi için kendi yarattığı bir tiyatrodur!”

“Erdoğan’ın talimatıyla erlerin başı kesildi!’

“Erdoğan halkın güvenliğini sağlamadan neden halkı sokağa indirdi?”

“Darbeyi üç saatte bitiren Erdoğan, yıllardır PKK’yı neden bitiremedi?”

“Vs vs vs”

Sonra her biri bir yerden darbenin nasıl olurunu yazıp durdu. Meğer darbe nasıl olurmuşluğunun okulundan çıkmıştı herkes! Oysa tek ağızdan çıkılan cümlelerin tekrarıydı duyduğumuz nakaratlar. Kimsenin bir şey bildiği yoktu. Çokbilmişlik yarışı işte; yani “Ben, biliyorum”luk devredeydi yine. Onların bildiği darbe üç saatte bitmezdi… Darbe dediğin sabaha karşı olurdu… Herkes uyanınca olan olmuş biten bitmiş olurdu vs vs vs.

Neler yapmadılar ki… Cuntacılar tarafından tanklarla parçalara ayrılan onca insanın hakkını sormak akıllarına gelmedi de, yine algı, yine yalan haberlerin altını doldurarak sözde başı kesilmiş bir asker üzerinden insanlık dersi vermeye kalktılar. Yani ikinci bir Berkin ELVAN algısı!

Kimsenin maksadının erleri savunmak olmadığını pekala biliyoruz; maksatları algı yaratıp ülkeyi iyice kaosa sürüklemekti. “Neden Erdoğan halkın güvenliğini sağlamadan halkı sokaklara dökmüş?” veryansınları… Yahu vatanın güvenliği yokken, asker yani devletin askeri devletin tankıyla tüfeğiyle darbe girişimde bulunmuşken milletin güvenliğini o an için hangi asker, hangi polis, hangi jandarma, hangi güvenlikle koruyacaktı Erdoğan. Kuşatılmıştık ey hain zihniyetler kuşatılmıştık! Tek söz milletindi artık, tek güçte; tabi evvel Allah. Rahatsız oldukları asıl gizli mesele;  halkın meydanlarda oluşuyla darbenin bertaraf oluşumuydu yoksa? Yoksa ikinci bir darbenin olacağı ihtimalinin var oluşu ancak bu şekilde bertaraf olabileceği korkusu muydu onlardaki? Kim bilir! “Üç saatte darbeyi bitiren Erdoğan neden mi PKK’yı bitiremedi?” diyenler bilmelidirler ki… PKK'yı bitirmeyen devletin içindeki devletti, darbeyi bitiren ise halkın ta kendisiydi. Yani meselenin özü; kimi “Vatan elden gidiyor” derdinde, kimi, “ Vatanın canı çıksın” derdindeydi.

HA GEL GELELİM BAZI HATIRLATMALARA VE DARBEYİ GEZİYLE KIYAS ETMELERİNE

Hatırlıyorlar mı acaba bilemiyorum ama ben bi hatırlatayım da? Şu 15 Temmuz darbesi öncesinde, üst beyinlerin üç hain kardeşe Gezide açtığı prova sahneleri vardı ya hani… Hani bu prova amacı, oyuncularının işte tamda bu 15 Temmuz’a “Hazırlar mı acaba?” provalarıydı esasında? Onların yıkadıkları beyinlerden, ne kadar mantık payı kaldığının tahliliydi esasında… Hani şu hepimizin bildiği Gezi tiyatrosu vardı ya, hani oyunun adı iki ağaç ve bu iki ağacı bahane ederek başlattıkları ayaklanmaları vardı ya, ha işte ondan söz ediyorum!  Ve gelgelelim… Tıpkı masum erlerin “Tatbikat var” deyip kandırıldığı gibi, gezicilerinde birçok insanı iki ağaç deyip meydanlara çağırmamışlar mıydı? Fetö tatbikat dedi, geziciler iki ağaç! Hıh! Neyse!

 

Gezi ruhu yine yerinde durmayarak, sürekli bir kıyaslamayla “Siz”  “Biz” olayına yani yine bir Seferoğulları Tellioğulları ayrışımına girme çabaları… Oysa biz bir değil miydik, tek vatan değil miydik biz? İşte bizdeki bu ayrışım, dünden bugüne dış güçlerin elinde yağla kaymak oldu… İşte tamda bu yüzden ellerinde oyun hamuru gibi olduk ve istedikleri gibi şekle soktular bizi.

Biz eğer dünde, bugün olduğu gibi yani meydanlarda çizdiğimiz şu tek yürek, tek bilek önce vatan tablosunu çizseydik, bugün gelinen noktaya gelmezdik. İnsan kahroluyor be; vatan elden bir kaydı gitti bir daha geldi… Ve içimizdeki “Biz Siz” diyenler bir vatan demediler de, sonra aklınıza ne geldiyse hepsini söylediler. Kıyas olacaksa kıyaslayalım o halde azizim. Dinle…

Dediğim gibi; dış güçlerin Gezi tiyatrosunda yapmaya çalıştıkları, yıllardır yoğurdukları hamurun olgunlaşıp olgunlaşmadığının tahlildi esasında; Bu tahlilin adı;

“Bakalım oyuncularımız ne kadar kıvamda; söylediklerimize mi inanacaklar, yoksa gördüklerine mi… Ha eğer sadece bizim söylediklerimize inanacaklarsa, tamamdır… Gözleri kör, kulakları bizden başka herkese sağırsa, mantıkları yok olmuş demek olacaktır. Ve işte o zaman Cumhuriyetten bu yana yazdığımız ve oynattığımız ve sırada olan büyük oyuna gelmeden bir kaç perde daha ve sonra 15 Temmuz işgal perdesi açılacak ve sonra bu filim “SON” olacak!

Prova oyunu Gezi ve süzgeçten geçtiği tahlillere bi göz atalım ha ne dersiniz?  Tamam, aynı zamanda kıyas edelim!

Darbe yapmaya kalkışıp,  adına “Direniş” dediler!

Berkin Elvan adında bir çocuğun eline Molotof verip; “Fırına ekmek almaya gidiyordu” deyip Molotof’u bu millete ekmek diye yedirdiler!

Devletin polisine ateş açıp Tomaların su püskürtmesine; “Katil devlet” dediler!

Ellerinde içki şişeleriyle bu milletin Camilerine ayaklarıyla basıp; “ İdeolojik demokrasilerden” söz ettiler.

Yeryüzü sofraları açıp, içki şişeleriyle iftar açarak bu milletin “İnançlarımızla alay ettiler”

Kadın haklarından, demokrasiden, özgürlükten, medeniyetten en çok bahseden Gezi ruhu kadınları teşhir ederek çıplak kadınlar üzerinde “Medeniyet özgürlük” dediler!

Lut kavmini hatırlatan kavmi toplayıp adına da “Onur yürüyüşü” dediler!

“Bu meydan kanlı meydan” deyip, adına da “Barış mitingi” dediler!

Yahu bunlar yaptıkları ve söyledikleriyle işte böyle hep ama hep ters düştüler. Dediğim gibi esasında kendileri bir tahlildeydiler ve o tahlili bi güzel geçtiler mi? Vallahi bu kadar teslimiyetle elbette geçtiler.  Artık kendilerine verilen talimatları görüyor, onları duyuyorlardı, daha ne olsu?. Gözler kör kulaklar sağırdı her birinin.  Veee artık perde; 15 Temmuz’a açıldı! Allahın izniyle başaramadılar ama bizdeki Geziciler şimdide her iki meydanın kıyasına geçtiler.

 

KIYAS OLACAKSA KIYASLAYALIM AZİZİM

Vatan meydanında hiç kimsenin elinde içki şişesi gördünüz mü?

Siz hiç onurunu haysiyetini ayaklar altına alan zıvanadan çıkmış divane kadınlar gördünüz mü?

Siz hiç vatanı dış güçlere şikayet eden hain gördünüz mü?

Dış güçlerden, imdada gelen birçok serkeş gördünüz mü? Ki dış güçlerden sözüm ona imdada gelen olmadı, bu meydanlara; zira bu meydanlar vatanı yok edenlerin değil, oyunu bozanların ve önce vatan diyenlerin meydanıydı! Yoksa topyekun meydanlarımıza dolup taşarlardı. Gezide bir iki vatandaşın şikayetiyle meydanlara yetişen dış güçler, darbede Fetoşu şikayet etmemize aldırış etmeyip delil istediler, yetmedi yazılı şikayet dilekçesi istediler. Oysa Gezide bunlar sözlü şikayetle meydanlarımıza dolmamışlar mıydı? Eeee biz biliyoruz yılanın zehrinin kendilerinden geldiğini de, kandırılanlar için, oyun hamuru gibi şekillenenler için bu hatırlatmalar ve artık akıllarını başlarına almaları gerekenler için, “Ben” değil “Biz” olmak için bu göz açmalar.

TAMAM KIYASLAYALIM AZİZİM;Tankların önüne geçen adamlarla gezideki duran adamları nasıl kıyaslayalım?  Tankın önünde duran adam adını altın harflerle tarihe yazdırdı veeee Gezi imdadına gelenlerin parmağını bi güzel ısırttırdı. Ama Gezideki duran adamlar giyim mağazalarında asırlardır duruyorlardı zaten, halada duruyorlar…  Dura dursunlar! Neyse!

KIYASLAYALIM AZİZİM; Siz hiç, meydanlarda camı çerçevesi indirilmiş esnaf gördünüz mü? Direk devletin polisine, güvenlik güçlerine, tomalarına kurşun sıkan gördünüz mü?  Hayır elbette! Çünkü sokaklara dökülenlerde, hep bahsettiğim üç hain kardeş ruhu değil, Nene Hatun ruhu, Seyit Onbaşı, Kara Fatma, Sarıkamış Çanakkale ruhu vardı... Şükür Gezi yani Geri ruhu yoktu!

Gezi ruhu; Gezide devletin askerinin karşısında…

Darbe meydanında, devletin hain askerinin yanında… Varın siz tasvir edin!

Yaaa işte, duvar dışardan değil, içerden yıkılır azizim!

 

VEEEE ARTIK

Gezi sinemalarından bu yana, sırayla şu meydanlara çıkıp cirit atmalarına artık bu milletin tahammülü kalmadı! Artık millet; “Yav bi kenara çekilinde biz geliyoruz” dedi. Veee işte bu millet Çanakkale, Sarıkamış, Yemen, Sakarya ruhuyla… Seyit Onbaşı, Nene Hatunlar, Sütçü İmam, Kara Fatmalar, Ulubatlı Hasan ruhuyla geldiler. O nedenle bu meydan artık gerçek sahipleri olan vatanseverlerde.

 

HAAA BİRDE SIR VEREYİM İSTEDİM

“Darbe neden çabuk bitti?” diyenler…

 Sizler, biz vatanseverlerin yüreğinde oluşan sırrımızı bilseydiniz, inanın karşımızda değil yanımızda olurdunuz! Kafirseniz Müslüman, Müslüman iseniz kuvvetli bir tokatla kendinizi bize getirirdiniz…

Bu meydanlar var ya bu meydanlar… Vatan yıkanların, zıvanadan çıkmışların, serkeş zihniyetlerinin, akıl fukaraların, kısacası günah kokan meydanlar değil…

Bu meydan; yani 15 Temmuz meydanında o rahatsız oldukları Ezanların meydanıydı; hani var ya her duyuşumuzda yüreklerimizi titreten…

Ramazanda dil uzatılan Oruç var ya; biz her tutuşumuzda onu, onun bize bıraktığı bereket, işte o bereket dendir bu kalabalığın çokluğu ve güruhluğu…

Hani kilise olsun dedikleri camilerimiz var ya; her gördüğümüzde bizi çemberine alan güven kapısı, derviş zırhlı…

Hani o hep dil uzattıkları Kuranlarımız var ya; her okuduğumuza bizi insan eden insanlarımız, adam gibi adamlarımız, Nene hatunlarımız, Seyit onbaşı gibi kahramanlarımız,  Sarıkamış'ımız, Çanakkale’miz… Kısacası Anadolumuzun resmi vardı. Dahası Cumhurbaşkanımızı, vatanımızı, milletimizi koruyan zırhlı evliyalarımız vardı.

Her şey iğne oyası gibi hesap edilmişti de, işte hesap edilmeyen böyle biz sırrımız vardı.

KOŞ SEVİL KOŞ

Koş Seviiiiiil koş memlekette Fetö darbesi varmış, Selalar veriliyor, Ezan okunuyor, Kuranlar okuyorlar..." 
"Ah be adam çekil şu pencerenin dibinden, düşeceksin o olacak! "Hadi ben çıkıyorum, yemeğin altını kapatırsın! Ha şu üç beş bulaşığı da yıkayı ver. 
Nereye Sevil? Vatan için sokaklara, demokrasi için, kardeşlik için, onur için sokaklara..." 
"Seviil bulaşıktan sonra yapılacak bir iş var mı? 
"Yat zıbar yeter!"
Koş Cafer koş, şişeleri stoklayalım!

 Duydun mu komşum memlekette Fetö darbesi varmış!

Ahhh komşum ah; ben yıllardır heeeer şeyi onlar bunlar değil,  bizimkiler penceresinden gördüm de… Bu millet bendende şişeciydi göremedi, ayılmadı be komşum … Gelinen noktada herkes suçluydu, hepimiz suçluyduk komşum.

Kimimiz Alevi Sünni çatışmalarıyla yedik birbirimizi, kimimiz Türk Kürt kavgalarıyla, kimimiz dinci dinsiz kavgalarıyla… Ama komşum ben hiç görmedim karşı tarafa “Sen Alevisin, sen Kürt’sün, sen dinsizsin, sen dincisin diyeni… Yani “Sen sen sen” kavgası yoktu! İşin garip tarafı ne biliyor musun komşum? Her kes “Ben “dedi…  “Ben ben ben”

Kimi “Ben Kürt’üm” kimi, “Ben Aleviyim” kimi, “Ben cemaatim,” kimi “Ben dinciyim,” kimi “Ben dinsizim”… Diye diye diyeee böyle 15 Temmuz’a kadar geldi çattı bu kavgalar…

“Ben” kavgalarıyla dış güçlerin elinde oyun hamuru olduk be komşum! Haaa yumurta tavuğun af buyur bilmem neresine geldi dayandı da, bu millet anca ayıldı be komşum, anca ayıldı.

Bak işte 15 Temmuz’dan başlayarak; Kürt Türk, Alevi Sünni, MHP’si AKP’si, CHP’si, BBP’Sİ ve diğer tüm siyasiler el ele kol kola, doğulusu batılısı kısaca 72 millet hep bir Çanakkale Sarıkamış ruhuyla, Seyit Onbaşılar, Nene Hatunlar ruhuyla yeni bir tarih yazıyor komşum, yeni bir tarih! Bu tarihin adı hep; “ÇILGIN TÜRKLER”di ve birde haykırışları var şu çılgın Türk’lerin;

“Vatan hainlerinin destekçilerine, sosyal medyada halkı kışkırtan provake edenlere ceza… Darbecilere ve tüm vatan hainlerine “İDAM İDAM İDAM”