"Ne şerefli bir adı var, Ne bir büyük maksadı var, Yalnız her gün zedelenen İki yoluk kanadı var." - Orhan SEYFİ - Evet! "Gazi, Gazze" umum Cihan Milletleri'nin; kimliğini, maddiyata tapınışının en âlâ tasviri ve aynasıdır!... Nitekim, başlık altına geçtiğim Orhan Seyfi merhumun (1890-1972) bizlere kazandırdıkları ve hemen her şekliyle günümüzdeki dünya olaylarına biçilmiş kaftan gibi uyum sağlayan dörtlükleri; Gazi, Gazze'de cereyan eden günümüzdeki trajik hadiselere, cidden pek yaraşır şekilde dile getirmektedir!.. Benim sözüm ne Musevilere ve ne de İsrail'e dir. Benim sözüm; umum Cihana, umum milletleredir! O milletler ki; "Aushwitz Esir Kampı" - "Musevi Esir Kampı"ndaki vak'aları, daha doğrusu tüyler ürpertici trajik vak'aları bilhassa dikkate alarak, "Nurenberg" te Nazi Devleti ileri gelenlerini yargılayıp, bilhassa "idam infazlarıyla" cezalandırıp, Almanya'nın olsun askeri ve olsun sivil cenahların "beyin takımlarını" külliyen yok ederek, Almanya'nın adeta kafasını koparan cihan milletleri; sadece bu icraatlarıyla da kalmamış, 1948'de İsrail Devletinin kuruluşu esnasında, Musevilerin "Filistinlileri katledişlerine" dahi ses çıkarmayıp, adeta görmezliğe gelerek, "Musevi yanlısı" bir tutum sergileyebilmişlerdi ki, bu dehşetengiz vak'a: (Dünya-Kızılhaç Teşkilatı raporlarında külliyen mevcuttur.) Daha sonraları neler olmuştur? 1930'lu yıllardan başlayıp, hemen her yıl biraz daha dozunu arttırarak, bütün insanlığa; dünya tarihini, günün olaylarını vs. tersinden işleyip, tersinden aktararak, umum insanlığın adeta beyinlerini yıkayabilme işleminin tatbik edilmesi ve bu meyanda: (Musevileri dünya üzerinde yegâne haksızlığa, zulme uğramış kavim olarak lanse etmek gibi, karmaşık siyasî değerlendirmeler, gerçekten en ziyade "Musevilerin zarar görmesine" başlıca sebep teşkil etmiştir. Niçin mi? Çok basit: "Cihan Hâkimiyetini gerçekleştirebileceğine kesin inanan" Museviler, tüm ülke idarecileri, tüm ülke halklarını kendilerine her açıdan medyun oldukları inancına kapılıp, onları bir takım değerlendirmelere tabi tutular ki, bu gerçekten trajik olduğu kadar da pek hazin bir komedidir denebilir! Yânî, trajikomik bir görünüm sergilenmesinde: "bilhassa başlıca rol oynayan" Cihan Emperyalistleri'nin, "pastadan büyük pay kapabilme" yarışında, İsrail ve Siyonistlere pek ziyade taviz vermekle, gayet korkunç neticelerin doğmasında gerçekten hemen her birisi başlıca günahkârlardır!.. Maddi imkân açısından Siyonist kesesinden istifade edebilmek için, hemen her şekilde taviz vererek, dünya siyaset arenasında akla gelmedik haksızlıklara sebep olmaları, gerçekten pek hazin bir durumdur?!... Nitekim, (1967-Arap, İsrail Harbi) ve mezkûr harbin arka plânında döndürülen iğrenç politik fırıldakları vs. bu iddiamızın en açık delilidir!... Bu durum, "2000'li yıllarda daha da bariz şekilde meydana çıkmıştır. Bütün dünyada "Museviler açısından pek olumlu da değil, pek garip korunma kanunları" çıkarılmış ve "Musevilik aleyhinde, Soykırımın reddi gibi meselelerde" menfi yorumlarda bulunmak kesin yasaklanmıştır. Neviinden kanunların yürürlüğe konması ve ayrıca Hitler'in (Kavgam) adlı siyasî eserinin bütün dünyada yasaklanması gibi icraatların bir diğerini izlemesi, Musevilerin bütün cihanın hâkimi durumunu sergilediklerinin ispatı değil de nedir?... Tasavur buyurun: Hemen her ülkenin devlet başkanlarını dahi dilediğimiz şekilde eleştirebilecek, tarihi vak'aları dahi dilediğiniz gibi yorumlayabilecek ve fakat, sıra İsrail veya Yahudiliğe gelince, tamamen susmaya mahkûm edileceksiniz?!.. Bu nasıl bir mantıktır? Nasıl bir adalettir? Nasıl bir hukuki anlayıştır?!.. Hiç böyle bir çarpık, saptırılmış bir mantık olur mu? Olsa da kabul edilebilir mi?... Bu nasıl bir mantığın ürünüdür, nasıl bir vicdani yaklaşım ve nasıl bir hukuki anlayıştır?!.. Bizim TV'lerimizde yapılan mülâkat veya oturumlarda konuşmacılardan bazıları: (Efendim, Yahudiler Almanlar tarafından kamplara konduğu zaman hiç kimseden tık ses çıkmamıştı vs.) gibi "Musevi Avukatlığı" yapmış olmaları da gerçekten hazindir. Çünkü, koca II. Dünya Harbi'nin asıl temel sebeplerinden birisi de, "Yahudilerin zulüm gördükleri" söz konusu olmasından dolayı değil midir? Atatürk, Yahudi asıllı Alman bilim adamlarına kucak açmamış mıdır? Savaş yıllarında büyükelçilerimiz tarafından binlerce Yahudi kurtarılmamış mıdır!.. Naziler savaştan sonra ulu orta yargılanarak, hemen hepsi idam edilmemiş midir? Sağ ve saklananlar, savaştan sonraki yıllarda; "Nazi Avcıları" diye adlandırılan "Yahudi İntikam Örgütlerine" gönüllü yardım eden bir çok devlet, onların icraatlarını görerek ses çıkarmamış ve hatta yardımcı olmuşlardır. Ülkemizde dahi Yahudi ve bilhassa Yahudi "iş-adamları" her daim baştacı edilmiş ve hâlâ aynı tutum sürdürülmektedir. Denecektir ki, bu yanlış mıdır? Hayır değildir. Çünkü, bu davranış, "Türk adalet anlayışının" en açık misali demektir. Yânî hiç bir ayırım yapmadan hemen herkesi aynı vatandaşlık anlayışıyla değerlendirdiğini belirtir. Ancak, bunun dozunun da biraz kaçırılmış olduğu asla gözlerden kaçmamalıdır. Sebepleri ise hemen hepimiz için bir meçhul olmadığından tekrarlamakta bir mânâ görmemekteyim!... Ülkemizde mezkûr kavim, halk tarafından gerçek yüzü ile pek tanınıyor denemez. Çünkü, Musevileri ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlara tanıtmaya çalışan veya tanıtanlar, onları olduğu gibi değil, tam aksi "kendi istedikleri şekilde" tanıtmayı uygun bulmuş ve halkımıza öyle tanıtmayı makûl bulmuşlardır. Şöyle ki: (Ya Türk milletinin en büyük düşmanı veya Türk milletinin başlıca dostu.) olarak sunulan iki görüşün dışında Yahudi'yi tanıyabilmek hemen bir çoğumuza nasip olmamıştır. Çünkü, Yahudiler, bizlere "siyaseten tanıtılmış" ve asıl kimlikleri hâlâ meçhulümüzdür?... Dolayısıyla, onlar hakkında şu veya bu şekilde herhangi bir yorumda bulunmak, elbetteki pek zordur?... Ancak, bu durum (Gazi, Gazze'nin) uğradığı alçakça saldırı karşısında "İsrail saldırısını" hoş görmek gibi yanlışlara saplanmamız da söz konusu değildir! (Okul, okul aracı, hastâhâne, cankurtaran aracı vs.) nin duygusuzca bombalanmaları karşısında "siyaseten kelam sarfetmek" bizlere daha doğrusu umum insanlığa yakışmaz. Bir ülkeye yapılan aleni saldırıya "Operasyon" adı vererek, olayı hafifletmeye çalışmak, gerçekten pek düşündürücü bir şeydir!... "Operasyon", herhangi bir ülkede iç bünyesinde icra edilen harekâtlara verilen bir isimdir. Yabancı ülkelere yapılan harekâtlara ise, hiç şüphesiz "Taarruz" denir. (Gazi, Gazze) ye ise taarruz da değil, resmen saldırı olmuş ve "çocuk, kadın, ihtiyar, genç, hasta ve özürlü" dinlemeden, eşit olmayan silâhlarla saldırıya geçen bir ülke devletini, hiç bir sebeple hoş görmeye kalkışmak, yaptıklarını ve yapacaklarını hoşgörü çerçevesinde değerlendirmek, akıl almaz bir düşünceden doğmuş bir politik hatadan gayrı hiç bir şey değildir!... Bütün insanlık bir hususu çok iyi bilmelidir ki, şudur: (Gazze saldırısı) basit bir olay değildir!.. "Birleşmiş Milletler Teşkilâtı" bir kukla kuruluş olmanın dışında hemen hiç bir işe yaramamakta ve sadece "ABD ile İsrail"in çıkarlarını korumanın dışında herhangi bir icraat göstermemiş olduğu da hemen herkesin malûmudur!... Federal-Rusya ve Gürcistan arasında geçen siyasî ve askeri hareket karşısında derakap harekete geçen: ABD, B.Milletler ve Nato kuruluşları Rusya'ya karşı kesin bir tutum içine girmelerine ve Karadeniz'e savaş gemileri yollamalarına rağmen, Gazze vak'ası karşısında sükûtu tercih etmeleri, gerçekten pek düşündürücüdür ve bizim, yânî Türkiye'nin bu husus üzerinde hasasiyetle durması ise, son derece elzemdir!... Bizim, Kıbrıs ve Ermenistan meselelerimizde hemen hiç bir olumlu adım atmamış ve her daim, Türkiyemizi bir takım oyalamalarla mevcut durumun düzeltilebilmesine yardımcı olmak bir yana, imkân dahi tanımamış bulunan mezkûr devlet ve diğer kuruluşlar, sıra "İsrail çıkarlarına gelince", topyekün yardım ellerini uzatmaktan geri kalmamaktadırlar!.. Bu bahis burada kapanmış değildir ve sırası geldikçe daha detaylı şekilde ele alacağım. Çünkü, mesele herhangi bir siyasî kuruluşun meselesi değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilelebet var olabilme meselesidir!... Saygı ve sevgilerimle yeni bir yazımda buluşabilmek ümidi ile, cümle okuyucularıma hayırlı tatiller diliyorum efendim. Not: Bu makale, (9 Ocak 2009 Cuma günü yazılmıştır.)