İman edenler ve güzel işler yapabilen müminler / inananlar için girecekleri cennette; 

     Aralarından ırmaklar akan, çevresi zümrüt gibi olan, 

     Binbir çeşit bitki ve ağaçlarla kuşatılan köşkler var.

     Dünyadakilere benzeyen, fakat tatları onlardan çok farklı, çok leziz meyveler var.

     Orada onlar için güzel mi güzel, temiz mi temiz bakire eşler var.

     Üstelik cennet ve içindekiler ebedî olup, sonsuz olarak orada kalacaklar.

     Bütün manevî lezzetler; dünyadakilerle asla kıyaslanamayacak şekilde orada.

     Bütün cismanî / bedensel lezzetler de orada, onları beklemekte.

     Rahmet hazineleri orada cennetlikleri sabırsızlıkla gözetlemekte.

     Tad alma duyusunun alacağı tüm rızık zevkleri ve çeşit çeşit taamlar orada. 

     İlâhî isimlerin tecellîleri / yansıma ve görünmeleri, en güzel şekilde cennette görülecek.

     Cennette hissedilecek / algılanacak ve zevkine varılacak.

     Bütün bunlar; cisim ve bedenle cennette bulunuşla, imkân dâhiline girecekler.

     Bütün bu tecellîler; cennette bedensel organlarımızla görülecek, bilinecek, algılanacaklar.

     Allahın tüm isim ve sıfatlarını görme, tanıma ve bilmesi; kul için cennette gerçekleşecek.

     Kul; Allahın her çeşit ihsan ve bağışına cennette mazhar olup kavuşacak.

     Çünkü kâinat tezgâhlarının işlediği mahsulâtın / hasılatın en büyük sergisi cennette açılacak.

     Mümin; hem cismanî hem ruhanî / ruhla ilgili tüm gerçeklerin esaslarını orada görecek.

     Çünkü cennet; lezzet ve saadet yurdudur. Orada cansız bir şey yoktur.

     Dünyada camit / cansız, şuursuz / bilinçsiz ve hayatsız maddeler;

     Orada şuurlu / bilinçli, akıllı ve hayattar / canlı bir hâl almış durumda olacaklar.

     Cennette her şey insanın emrine âmâde bir vaziyette, onu dört gözle beklemekte.

     

     Cennetin saymakla bitmeyecek tüm güzellik ve özelliklerine rağmen,

     Cennetin gözler görmemiş, kulaklar işitmemiş binbir vasıflarına ve meçhullerine rağmen,

     Cennette yok, yok olmasına rağmen,

     Cennette akla, hayâle gelecek her şey, çok çok var olmasına rağmen,

     Cennetten daha güzel bir şey var. Çünkü:

     

   “Cennet cennet dedikleri

     Bir kaç köşk, bir kaç huri

     Sen isteyene ver onları

     Bana seni gerek seni.”

     Evet, cennet hurilerinden / cennet güzellerinden daha lâtif / hoş bir şey var.

     Cennetin selsebilinden, çeşme ve ırmak sularından daha tatlı bir şey var.

     Şüphesiz cennetten daha üstün bir şey var:

     O da BEYANAT - I  ÂYÂT - I  KUR’ANİYEDİR.

     Kur’an ayetlerinin açıklamaları. 

     Ve tabii KUR’AN’IN BİZZAT KENDİSİ.                                                                                             

     Kimseye söz bırakmamıştır ki, fazla bir şey söylensin.

     O parlak, ezelî ve ebedî yüksek ve güzel ayetlerde her şey var.

     Ne ararsan, ne sorarsan, neyi merak edersen sonsuza kadar.

     Üstelik, bir ayeti anladığın takdirde alacağın manevî lezzet; 

     Cennette alacağın cismanî lezzetten üstün. 

     Demek ki, daha dünyada iken manen cennete girmek; 

     Kur’an’ı anlamakla mümkün ve olası.

       

     Büyük bir zâtın muhteşem bir davetine katılsak; ziyafet masasında kuş sütünden başka 

     Her şey bulunsa; bizi asıl sevindiren ve hoşnut eden husus, bunların hiçbiri değildir.

     O zâtın bizi hatırlayarak davet etmesi, bizi muhatap sayması, bizi hitaba lâyık görmesi;

     Her türlü ikramın üstünde olup, hiçbir şeyle kıyaslanamaz.

     Yüce Allah da bu dünyayı yaratmış, nimetlerle ve envai çeşit güzelliklerle donatmış.

     Ve “Buyurun İlâhî soframa!” demiş. 

     Buyur etmiş bizi.

     Bunun dünyadan da, içindekilerden de asıl güzel tarafı, 

     Asıl düşünmemiz gereken yanı şudur:

     Yüce Allahın dünyayı bizim için, 

     Bizi de kendisi için yaratmış olması. 

     Çünkü: Allahın bizi muhatap edip değer vermesinden, 

     Daha büyük bir şey olamaz.

     Ey insan senin için yarattım her şeyi. 

     Seni de Benim için, öyle ise tanı Beni.