CEMİL MERİÇ VE ‘BU ÜLKE’ İSİMLİ ESERİ

Abone Ol

Cemil Meriç, ‘özgün ve aykırı bir düşünce adamı’ olarak anılsa bile, O’nu tanıyabilmek, anlayabilmek için eserlerini okumak şarttır. Hemen belirtilmeli ki okuyanların hepsi de O’nu hakikî hüviyeti ile tanımak imkânını bulamayabilir. Beynine sığmayan zekâsı, bilinmezleri bilme merakı, fırtınalı tefekkür hayatı ve bütün bunların karışımı olan denemeleri, inceleme-araştırma yazıları; sıradan okuyucuda hayranlık duygularının teşekkülüne yol açsa bile, anlaşılmasına hiçbir kolaylık sağlamaz. O hep yeni bir arayış, yeni bir bütünleşme ümidi ile düşünmüş ve yazmıştır. Kendisini ‘Hayatını Türk irfanına adayan, münzevî ve mütecessis bir fikir işçisi’ olarak târif ediyor.

Aydın’ kelimesi ile ‘münevver’ kelimesi aynı mânâda kullanılıyor olsa da aralarında çok fark vardır. Cemil Meriç’e ‘aydın’ demek, O’nu hafife almak, en azından tanıyamamak demektir. O bir münevverdir. İçerisinde bulunduğu münevverler topluluğundan farklı bir münevver… Kerim Sâdi olarak bilinen Ahmet Nevzat Cerrahoğlu (1900-1977) ve Nâzım Hikmet (1900-1963) ile yakın dost idi. İkisi de Marksist’tir. Bir başka ifâde ile Komünist… Cemil Meriç de hayatının bir döneminde Marksist idi. Fakat çevresindekilerden farklı bir Marksist. Berâber muhakeme edildiği Marksistler mahkûm olurken O beraat etti. Marksist düşüncelerden tamâmen arınmadığı halde, bir dönemde Fransız kültürünün Türkiye temsilcisi olarak yazıp konuşmuş olmasına rağmen, Cemil Meriç, muhafazakâr ve sağ cephenin sevdiği-saydığı, el üstünde-baş üstünde tuttuğu bir değerdi. Sol kesim, Cemil Meriç’i sağcılara kaptırdığı için dâima hayıflanmıştır.

Peki, O kendisini nerede görüyordu? Sağda mı solda mı? Klasik cevap: ‘Hem sağda, hem solda’ olabilir.

Hayır!

O, kendisinin hiçbir tarafa ait olmadığını düşünüyordu. Kendisine biçilen-dikilen elbiselerin içerisine sığmadı. Hakîki münevverlik bu olsa gerek…

Üslûp sâhibi bir münevver.

Türk fikir hayatında benzerini bulmaya çalışanlar çok yorulurlar. Necip Fâzıl Kısakürek (1904-1983) ile aralarında benzerlikler vardır. Aynı ölçüde farklılıklar da…

Cemil Meriç’i Mir Sultan Galiyev (1892-1940) ile düşünce bazında eşleştirenler de vardır. Bilindiği gibi Galieyv; dünya Türklerini birleştirerek Marksist bir Türkistan devleti kurmak isteyen lider ve düşünce adamıydı. Millî komünizmin fikir babası olarak, kendilerini ‘ulusalcı’ olarak isimlendiren grup tarafından baş tâcı edilir. Onlar, satıhta kaldıklarından Sultan’ın ‘Müslüman-Marksist’ olduğunu bilmezler.

Hatırlanacağı üzere Galiyev, ‘milliyetçilik yaptığı’ ve ‘enternasyonalizme inanmadığı’ gerekçesiyle Lefortovo Hapishânesi’nde kurşuna dizilerek idam edildi.

Ümit edilir ki; Cemil Meriç’in Hayr’ul-Halefi olan kerimeleri Prof. Dr. Ümit Meriç Hanımefendi’nin ‘Hayır dua ile’ ithafını ve imzasını taşıyan kitabın tedâî ettirdikleri ile kırık dökük cümleler kurularak matluba uygun bir Cemil Meriç portresi çizilebilmiştir.

Şimdi işin zor tarafına, Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’ isimli eserenin tanıtılmasına sıra geldi.

13 X 19,5 santim ölçülerinde, 341 sayfalık eserin 49. Baskısı 2016 yılında okuyucu ile buluşturuldu.

Kitap, birinci baskısı için 1985 yılında kaleme alınan Mahmut Ali Meriç imzalı ‘Entelektüel bir biyografi’ başlıklı yazı ile başlıyor. (s: 9-19) Birinci bölümde Üstat Meriç’in kendisi hakkında yazdığı ve kaynağı belirtilen cümleler-paragraflarla devam ediyor. (s: 21-51) Bu bölümden, dikkat çeken, Cemil Meriç’lik birkaç başlık: *Her Filozof Hakîkati Kendine Göre Ele Alır. *İmandan Şüpheye, Şüpheden İnkâra, İnkârdan Maddeciliğe… *Marksist Olduğumu Haykırdığım Zaman. *Her Büyük Adam, Kucağında Yaşadığı Cemiyetin Üvey Evlâdıdır. *Düşünce Hayatıma Yön Veren Ustalar. *Olemp’i Ararken Hint Çıktı Karşıma. *Tufandan Kurtulmak İsteyenler İçin Bir Gemi.

Okuyucuyu sayfalara değil, cümlelere de değil kelimelerin içine, hecelerin derinliklerine çekip alan çarpıcı başlıklar ikinci bölümde de devam ediyor: *Tefekkür Vuzuhla Başlar, Kurtuluş Şuurla… *Çiçekleşen Tomurcuk Düşünceler. *Gerçek Entelektüel. *İmzamı Taşıyan Her Yazıda Ben Yaşıyorum. *Öğrenmek ve Öğretmek. (s: 53-62)

Cemil Meriç Kronolojisi’ başlıklı Mahmut Ali Meriç’in hazırladığı bilgi demeti, 63-72. sayfaları değerlendiriyor.

Bu Ülke’ genel başlığı altındaki bölüm; Daniel de Foe’den ve Tevrat’tan alınan satırlarla başlıyor. Bu bölümde bâzıları 3-5 satırlık, bâzıları birkaç sayfalık yazılar var. (s: 73-299) ‘Kanaviçe’ başlıklı bilgi hazinesi bölümünde, metin içerisinde geçen şahıs, kavram, dergi, kitap, cemiyet, tâbir, târihî hâdiseler, fikir cereyanları hakkında, etrafını câmi-ağyarını mâni ölçüsünde açıklamalar veriliyor.

Birkaç misal:

Son 6 sayfada, Mahmut Ali Meriç’in ‘Bu Ülkeile alakalı olarak basında çıkan yazılardan derlediği seçmeler yer alıyor:



Cemil Meriç ‘Bu Ülke’ isimli eseri için: ‘Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yâni bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği’ Demişti. Kitapta; Doğu-Batı, sağ-sol çatışması, doğunun fikir âlemi ve önemli düşünce insanları, Türkiye'deki edebiyat ve siyâset dünyası gibi konular, ele alınıyor.

Keskin ifâdelerle bâzı târifler veriliyor. Bunlardan bâzı seçmeler ve tedâi ettirdiği fikirler:

Kitap: istikbale yollanan mektup, smokin giyen heyecan ve mumyalanan tefekkür.

Kütüphâne: bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzlükleriyle dolu mekân.

Liyâkat: ulular bezmine kabul edilmenin tek şartı.

* * *

O’nun nazarında sağ; inzivaya çekilmiş mazlum ve mustarip, sol; mânâsını anlamadığı bir reçeteyi kekeleyerek okuyan bir zavallı.

Üstada göre bu memleketin cüzzamlılar ülkesi olmasının sebebi, her düşünceye ve her düşünene saldırılmasıdır. O’na göre düşünce, tezatlarıyla bir bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hatâya mahkûm etmektir. Düşünmek, özellikle insan üzerinde düşünmek, mutlaka yasak bölgelerden bir kaçına dalıp çıkmakla olur.

Darağacına da gitse tekrarlayacağı tek hakikatin ‘her düşünceye saygı’ olduğunu ifâde ediyor.

* * *

Bu yazıyı, baştan bu noktaya kadar tekrar okuyunca, bir hususu açıklama zarûreti hâsıl oldu:

Necip Fâzıl Kısakürek:İdeolojisiz insan olmaz. Ancak hayvanların ideolojisi yoktur!’, Cemil Meriç ise; ‘İdeolojiler, idrâkimize giydirilen deli gömlekleridir!’ Diyordu. Kısakürek ve husûsen Meriç’i anlamak için zekâ gücünü zorlama zahmetine katlanmayanlar, ikisinin de haklı olduğunu anlamakta zorlanacaklardır. Prof. Dr. İskender Öksüz, meseleyi açıklığa kavuşturuyor: ‘Muhtemelen ikisi de haklıdır. Görünürdeki çelişki, ‘ideoloji’ kelimesine verdikleri anlamda yatıyor. Irkçı ideolojiler düşünüldüğünde rahmetli Meriç’e katılmamak mümkün değil. O anlamda ideoloji, hem idrakimize hem bilime ve bilim zihniyetine giydirilmek istenen deli gömleğidir. Necip Fazıl ‘ideolojisiz insan olmaz’ diyor. Çünkü O; ideolojisiz düşünceyi ‘değerlere dayanmayan düşünce’ diye algılamaktadır. ‘Değer’den kastı ise ‘vahiy’dir. O’nun ‘hayvan’ dediği, değerleri olmayan dinsiz-imansız ve -yine havasına göre- milliyetsiz-vatansız mahlûktur. Buna da katılmamak mümkün değildir.