Bu başlık merhum üstad Cemil meriç’e ait… Tarihi şahsiyetler arasında özellikle bugün de araştırılmayı, gündeme getirilmeyi gerektiren bir şahsiyettir Cemaleddin Efgani. Cemalettin Efgani, İttihat-ı İslam fikriyle tamda İslam topraklarının acılarının arttığı bir zamanda ortaya çıkmıştır. Osmanlı dağılırken Sultan Abdülhamit İslamcılık politikalarını tevhid şuuru ile uygulamaya başlamışken Şeyh Efgani’nin silueti İmparatorluk topraklarına aksetmiştir. II. Abdülhamit şeyh’e bu dönem hamilik etmiştir. Genel kanı bu yöndedir şeyh ümmetçidir, politiktir, siyasal islamcıdır.
Bir görüşe göre Şeyh Türk milliyetçilerine fikri sahada ilham verir, o dönem Milliyetçi şahsiyetlerin feyiz çeşmesidir. Sultan Abdülhamit’in ülkeye getirttiği söylenen şeyh, ‘jön Türklerde Türkçülük fikrini uyandıran’ kişidir. (şerif mardin, Jön Türklerin siyasi fikirleri) “Şeyh hazretleri aslen Türk’tü, Azeri Türküdür” diyen Ahmet Agayef aynı zamanda üstadın efganlılıkla hiçbir ilgisi olmadığından bahseder. (s.67) Ümmetçiliğin liderliğine soyunan bir kişi nasıl aynı zamanda Türkçülüğün sancaktarı olabilmektedir diye sorabiliriz!
Fransız yazarlardan M.Renan, gazetesinde bu günün çarli hebdosunun mantığı içinde İslama saldırmış, şeyh ise bu yazıya bir karşılık vermek istemiştir. Şeyh Efgani, Renan’ın yazısı için iki şeyi açıkça ortaya koyuyor. Renan özetle o meşhur yazıda şunları şu iki yargıyı ifade etmiştir.”
İslam dini, mahiyeti icabı, ilmin gelişmesine manidir
Arap kavmi tabiatı icabı, metafizik ilimleri de felsefeyi de sevmez.”
İlk ifadeyi şeyh açık bulmuyor: “İyi ama acaba ilimlerin gelişmesini önleyen din mi yoksa dini kabul eden kavimlerin hususiyetleri mi?  Renan bu noktaları aydınlatmıyor. Ama teşhis yerindedir.”  Şeyh’in yorumu aynen alıntılandığı gibi nakledilmiştir. İslamın sancaktarı sayılan Ümmetçiliğin kurtuluşu adına büyük bir cemiyet kuran bu zat, nasıl olur da İslam aleyhine yapılan bu küstahça sözlere bu denli silik ve hafif bir yanıt verir. Tabi bu yanıt mıdır yoksa tasdik midir ayırdını yapmak pek zor görülüyor.
Cemaleddin Efgani yazının devamında dinlerin insanlık tarihi için çok önemli olduğu kanısını da bildirmektedir. Millet barbarlıktan bu dinler sayesinde çıkmıştır demektedir. Burada dinlerin ayrımı yoktur, dini terbiye eden bir müessese olması sebebiyle övmektedir. Ayrıca yazısının ilerleyen satırlarında İslam dininin müdafasını tahmin ettiğimizde yanıldığımız ortaya çıkmaktadır. “Biliyorum, Müslümanların Avrupa’yla aynı medeniyet seviyesine yükselmeleri çok güçtür. Felsefi ve ilmi usullerle hakikate vüsul onlara yasaktır. Gerçek bir mümin, konusu ilmi hakikat olan her çeşit araştırmalardan kaçınmalıdır. Oysa bazı Avrupalılara göre her hakikat ilme dayanmak zorundadır. Kölesi olduğu nassa, sabana bağlanan bir öküz misali bağlanan mümin ilanihaye şeriat tefsircileri tarafından çizilen yolda yürümeye mahkumdur… Hakikatın zaten bütününe sahip, aramasına ne lüzum var? İmanını kaybederse daha mı bahtiyar olacak? Böyle olunca da ilmi küçümsemesi tabii değil mi?” Görülüyor ki Efgani İslamiyet aleyhinde söylenen sözlerin karşısında değildir.
İslamlıkla alakalı olmadığı görülen bu şahsın yazısında İslam medeniyetine Arap’ın, Fars’ın katkısından bahseder de Türk’ün esamesi dahi okunmaz. Renan’ın ikinci iddiası ise Arap kavminin ilim ile münasebetidir. Bu konuda şeyh hazretleri(!) Arap kavmini müdafa eder. “Araplar başlangıçta ne kadar cahil ve barbar olurlarsa olsunlar medeni milletlerin bıraktıklarına dört elle sarıldı. Sönen ilimleri canlandırdılar, geliştirdiler ve o zamana kadar ulaşamadıkları bir ihtişama kavuşturdular. Bu da ilme karşı besledikleri sevginin işareti ve ispatı değil midir?” Cemalettin Efgani reddiye olduğu söylenilen bu yazısında İslam kavimlerinden Acemlere ve Araplara övgü dolu sözlerle yer vermiştir.
Hakikat serttir, katıdır, hakikat köşelidir… Hakikat herkese ve her şeye rağmen vardır. Gözünü kapayan sadece kendine gece yapar. İslam mücahidi ve müçtehidi ilan edilen her kim ise kendi mesleğinin icabını yerine getirmek zorundadır. Görülüyor ki şeyh, İslam’ın müdafaasını dahi yapamazken ya da yapmazken Müslümanlar kendisinden İslam Birliği gibi bir büyük hedef gözlüyor. Renan’ın islama karşı yapmış olduğu yanlış değerlendirmeye beklenilen, istenilen, gereken cevabı veremeyen ya da vermeyen şeyh söz konusu arap kavminin müdafası olunca mangalda kül bırakmamaktadır.
Hakikat ancak ilim sahibi Mümine aşikârdır: Şeyh, üstad, hocaefenedi denilebilirse bir tek Allah ile yaşamayı göze alan kişiye denebilir. Böyle bir kişi İslamlığın şuurunda olan herkesin bir millet olduğu inancındadır. Din ile ilmin, din ile felsefenin hangi münasebetler içinde olduğunu bilir. Ve İslamiyetin müdafası vaziyetinde, vazifesinin gereğini en mükemmel yerine getirmesi icap eder. Renan, İslam dininin ve İslam coğrafyalarının dostu değildir. Fakat Efgani’den övgü dolu sözlerle bahsetmektedir. Bu hususta aklıselimin soracağı ilk soru “Müslümanların düşmanı nasıl olur da neredeyse İslam halifesi ilan edilecek bir kişiye övgü dolu sözlerle hitap eder? İçinden geldiği millete hakaretler savururken, onu yere göğe sığdıramaz?” Ne büyük talih ki buradaki çelişkili vaziyetin farkında olan ve bunun üzerine giden her aklıselim işte böyle köşeli, katı, sert hakikatin duvarına çarpacaktır.