Bilim, sanat, eğitim ve öğretimle yol almış, ivme kazanmış bir toplum, geriye, eskiye, cehalete, bakmaz bakamaz. İnsanın yapısın da değişim ve değişimle birlikte gelişim vardır. Süreç bazı toplumlar da hızlıdır, bazı toplumlar da yavaştır. Sürecin hızlı ya da yavaş olması etkileşim için de olduğu pek çok sebep, etken vardır. Halk sahip olduğu seviyenin gerisine gitmez, gitmesi mümkün değildir. Halk geriye gitmese dahi, cehalet öyle süslenir, öylesine övgüler alır ki, sorun o zaman başlar, sorun yerin de sayma halidir. Değişim kaçınılmazdır, istenilse de istenilmese de değişimler olur da gelişim sağlanamaz. Toplumun için de insanlar meşru olan, değer bulan, övgü alan iş ve işlevlere rağbet ederler. Toplumun sahip olduğu inanç ve ahlaki değerler ne şekil de oluşmuş ise, neden prim ve taltif alıyor ise o noktadan akış devam eder.
Hırsızlığın, haytalığın, aymazlığın, haytalığın, tembelliğin övüldüğü, prim yaptığı bir toplum ve bu şekle destek veren kural ya da kanun yoktur. Devlet diye bildiğimiz büyük organize yapılar bir yana, aşiret, kabile yönetimlerin de dahi böylesine durağan yapılanma kuralları yok diyebilirim. Kişinin yaşamı ve eylemleri ahlak ve kanun dışı olmasa dahi yaşadığı toplumdan övgü, iltifat, destek görmelidir ki hal devam edebilsin. Tembel ve uyuşuk halden ibaret bir yaşamın ahlak ve kanun dışılığı yoktur ama toplum hor bakar, bilinçli olarak dışlama eğilimi gösterir. Toplumu topyekün yöneten merkezi idare cehaleti, tembelliği, kabalık bir yana ahlaksızlığı ve vahşiliği görmez bir tavır için de olursa, bu da bir tür teşviktir. Meşru ve gayrımeşru tabirleri toplumumuzun her köşesince bilinen anlaşılan kavramlardır. Gayrımeşru kanun dışıdır, ahlak dışıdır, kural dışıdır ki kabul görmez. Toplumların, halkın bozulmaya yön almış tutum ve davranışları sadece münferit istem dışı oluşumlar, suçlar, kanunsuzluklar, ahlaksızlıklardan ziyade, yapanların kendilerini meşru gösterecek bir zemin bulma halleridir.
Milletler, halklar, insan toplulukları ne zaman gayrı meşruyu görmez hale gelirse her türlü ilerleme ve gelişme bitmiştir. Bilim, sanat, öğretim, sanayi, teknoloji çalışmaları yerin de saymaya başlamıştır. Gayrı meşru hareket ve tutumlar görmezden gelinme dışında bir de övgü alır, prim kazanır halde ise, toplum çöker. Ev yıkılır yenisi yapılır, otomobil kaza yapar tamir ettirilir ya da yenilenir, kullanılan bir makine ya da cihaz da bozulabilir, kırılabilir ki, kolay ve çözümü mümkündür. İnsanlar toplum halin de cehalete övgü ile aldatıma inanmaya başlar ise, en zor, en kötü darbeyi yeme halidir. Bu hal, bu eğilim doğal afet ya da savaşlardan dahi büyük bir felakettir.
Gayrı ciddi tutum ve davranış için de olan bir vakıf bir çok vakıf tarafından kınanması yerine destek almışsa düşünmek gerek. Mafya bağlantılarıyla ismi anılan biri yılın başarılı işadamı ödülüyle taltif ediliyorsa düşünmek gerek. Türkiye’nin, Türk milletinin bu gününü borçlu olduğu Mustafa Kemal Atatürk ve kurtuluş mücadelesi tarihimizden yok edilme çabasına girilmiş, öğretim alan çocuklarımız için yok ya da az şekliyle sunuluyorsa, düşünmek gerek. Misyon, vizyonu olmayan şirket ve firma yok gibi, kalmadı gibi. Türk milletini tarihinden ayırmak, ilke ve ülküsünü rafa kaldırmak nasıl bir bağnaz hal, nasıl bir yönlendirme, abluka yansımasıdır ki? Kişi, aile, devlet dahi telafisi mümkün hata ve yanlışlar içine girebilir ve en kısa süre için de farkındalık için de olur, kendisini rehabilite içine sokar, düzelme tedbirleri ile refahı bulur, kazanır. Cehaletin övgü aldığı ne birey ne de millet varlığını devam ettiremez, yaşamsal var olma hali devam etse dahi esir olmuş, esaret altına girmiştir. Üçüncü milenyumun ilk yılların da esir ve esaret için de olma şeklini ayrıntısı ile anlatma, örnekleme gereği duymuyorum. XVI.XVII. Yüzyıllardaki kürek köleliği değil söz konusu olan, kapitalizmin son sürüm esareti ve görünmez sömürge olma halidir.