Mart ayında Pazartesi günleri yayınlanan yazılarımın dördüncüsünü de Muhteşem Çanakkale Zaferi’ne ayırdım. Zira 100ncü yılını kutladığımız gerek sebepleri gerekse de sonuçları itibari ile 20nci yüzyıla ve de Cumhuriyet Tarihine damgasını vuran Cumhuriyetimizin adeta önsözü olan ve her geçen gün biraz daha Cumhuriyetimizle birlikte büyüyen bu Muhteşem Zafer; Kurtuluş Savaşı kararı alan milletimiz için “Çanakkaleyi kazandık, Anadolu’yu da düşmandan temizleriz” düşüncesinin teminatı olmuş ve Kurtuluş Savaşı ile de özdeşleşmiştir. 
1914 yılı başında Avrupa’da hasta yatağında ölümü beklenen Osmanlı; ittifak aradığı her ülke için yük kabul edilen yokluk, yoksulluk ve acz içinde kabul edilmekte ve öyle değerlendirilmektedir. Nitekim daha geçen yıl Balkan Harbi’nde küçük Balkan ülkeleri önünde diz çökerek tarihinin en acı ve ızdıraplı günlerini yaşayan Osmanlı, Avrupa’nın Hasta Adamı değil midir? Bu hali ile Düveli Muazzamanın karşısında durabilir mi? 
Evet durdu, hem de dimdik durdu. 
Bu büyük başarı, bu muhteşem zafer hiçbir kuvvet mukayesine bağlanamadığı gibi hiç kimse de savaş öncesinde Osmanlı’ya şans vermiyordu. 
İngiliz-Fransız donanmasının Boğaz’a taarruzunu bir tarafa bırakırsak Gelibolu çıkartması, modern anlamda amfibi harekatın ilk ve başarısız bir örneğidir. Daha sonraki Normandiya çıkarması ile Kıbrıs Barış Harekatı başarılı örneklerdir. Başarı ve başarısızlıklar için pek çok neden bulmak ve sıralamak ve bunlardan ders almak tabii ki fevkalade önemlidir. Ben bunlar arasında öne çıkan birkaç hususa değinmek istiyorum. 
Muharebe meydanlarına damgasını vuran, kaybeden veya kazananlar komutanlardır. Çanakkale’de Türk Ordusunun gerçekten eğitimli, tecrübeli, genç ve dinamik komutanları, Zafer’in büyük pay sahibi olmuşlardır. 25 Nisan günü Conkbayırında düşmanı önce durduran sonra taarruzla sahile kadar atan Yb.Mustafa Kemal, muharebenin en kritik ve buhranlı anında karar vererek harbin kaderini değiştirmiştir. Tabii her rütbede diğer komutanların da Mustafa Kemal gibi, önlerine çıkan her fırsatı kanları pahasına, canları pahasına başarı ile değerlendirdiklerinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Yine 25 Nisan’da Seddülbahir’de sahile çıkan İngiliz Tümenine geçit vermeyen bir takımın komutanı Ezineli Yahya Çavuş’ta, küçük bir birlik komutanı olarak cesareti, azmi ve kararlılığı ile kahramanlar arasında yer almıştır. 
Bir diğer husus, her faaliyette olduğu gibi savaşta da askerlerin morali, başarı için önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Yokluk ve yoksulluk içindeki Çanakkale aslanlarının da kahramanlığı, cesareti, fedakarlığı ve vatan sevgileri bu başarının önemli faktörleri arasındadır. Nitekim Seyit Onbaşı’nın 276 kg.lık top mermisini kavrayarak namluya sürmesi, yüksek moralin en somut örneği değil midir? 
Bir başka husus da Çanakkale’de her Türk ailesinden birkaç şehit ve gazinin varlığıdır. Çanakkale Zaferi’ne, bu hali ile de bütün Türk Milleti ortak olmuş milli moral tavan yapmıştır. 
Ayrıca düşmanın savaşı erken bitirmek kararına askerlerinin iştirakinin, Türk askerinin vatanını, bayrağını, dinini-diyanetini savunma azimi ve kararlığı karşısında hiç de yeterli olmadığı ortadadır. Çanakkale aslanlarının azmi ve kararlılığı, bu savaşta düşmanın sayısal ve teknik üstünlüklerine galip gelmiştir. 
Muhteşem Çanakkale Zaferi tarih durdukça milletimizin övünç kaynağı olacaktır. 
Mehmet Akif’in, “İsteme benden makber, sana aguşunu açmış duruyor Peygamber” diye seslendiği kahraman şehitlerimizi, Çanakkale’nin ebediyete intikal etmiş bütün aslanlarını, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahraman Komutanlarımızı minnetle ve şükranla anıyorum. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.