ÇANAKKALE; TÜM İNANÇLARIN ZAFERİDİR

Abone Ol
Aslında bugün size Çanakkale Zaferi’nde mücadele eden “ayrı inançta olup da; aynı amaçta olan” yani vatan için, hürriyet için kardeşçe sırt sırta vererek şehit ve gazi olanlardan bahsedeceğim. Tarihi şanlı zaferlerle dolu Büyük Türk Milleti, Birinci Dünya Savaşı’nda İstanbul’u işgal etmek üzere Çanakkale Boğazı’na dayanmış olan Müttefik Ordularını geri püskürtmüş ve dünya tarihindeki en büyük savaşlardan biri olan Çanakkale’de, düşman “Çanakkale geçilmez!” dedirtmiştir. Varlık-yokluk mücadelesinin verildiği bu savaşta, kadını-erkeği, genci-yaşlısı, köylüsü-kentlisi demeden, Türk Milleti topyekûn seferber olmuştur. 
18 Mart Çanakkale Zaferi Türk Milleti’nin vatanına kast etmek isteyen herkese verilmiş ve verilecek en büyük cevap olmuştur. Türk Milleti kendi varlığını oluşturan bütün unsurlarıyla Çanakkale’de şehit olarak yatmaktadır. Aziz şehitlerimiz, kanlarıyla suladıkları bu toprakları bize emanet ederken, bu topraklarda birlik ve beraberlik içerisinde yaşamayı da öğretmişlerdir. Şehitlerimizin bu tertemiz anısına saygı duymak ve bu anıyı yaşatmak biz arkadan gelenlerin borcu ve ödevidir. Çünkü onlar, Müslim-Gayrimüslim demeden ortak düşmanlarına karşı birlikte savaşmayı ve bu savaşta birlikte ölmeyi başarmışlardır. Evet, Çanakkale’de düşmana karşı çarpışarak şehit düşen vatan evladı arasında “Gayrimüslim” olarak adlandırılan Türkler de yer almış ve Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçası olduklarını bütün dünyaya ispat etmişlerdir. Çanakkale’nin unutturulan Gayrimüslim şehitleri Çanakkale Savaşı’nın Gayrimüslim askerleri her yıl 18 Mart’ta değinilmeden geçinilen bir konudur. Çanakkale’ye “vatan savunması” için giden Gayrimüslim kardeşlerimizin hikâyeleri, tarihin sayfaları arasında kalmıştır. Mesela; 1918’e kadar şehit olan 215 tabibin 82’sinin Gayrimüslim olması bile tek başına bir şeyler anlatmaya yetiyor artıyor bile... Bugün ben bu konuya değinmeyi en önemli görevlerimden birisi olarak gördüğüm için sizinle paylaşmak istedim. 
Çanakkale’de pek çok Gayrimüslim asker Osmanlı’yı savunmak için savaştı ve canını feda etti. Alman misyoner Doktor Johannes Lepsius, diyor ki; “Harbiye Nazırı Enver Paşa Şubat ayında Kafkas Cephesi’nden İstanbul’a döndüğünde katıldıkları mücadelede Ermeni Alayı’nın sergilediği örnek davranış ve cesaretten dolayı Ermeni Patriği’ne özel memnuniyetini belirtti… Öteki şehitlerimiz ve gazilerimiz için pek kıymetli bir örnek daha bilsin mesela; Yüzbaşı Sokrat, Osmanlı ordusu içerisinde bilinen ve çok sevilen şahıstır. Genelkurmay başkanı Enver Paşa Çanakkale cephesini denetlemeye geldiğinde Yüzbaşı Sokrat’ın yaralandığını öğrendiğinde, üzüntüsünü ve heyecanını gizleyemeyerek “eyvah! Yoksa bizim Sokrat mı?” demiş ve derhal yatmış olduğu Sahra Hastanesi’ni ziyaret etmiştir. 
Bizde “Mehmetçik” kavramının çağrıştırdığı isimler Ahmet, Mehmet, Ali, Mustafa olmuştur. Bu ülkede yüzyıllardır birlikte yaşadığımız Gayrimüslimler var. Oysa İmparatorluğun öteki çocukları olarak adlandırılan tolumdakiler, Osmanlı’yla aynı kaderi paylaştılar. Çanakkale’de, Filistin’de, Şark Kafkas Cepheleri’nde, Irak’ta, Galiçya’da, Romanya’da, Yanya’da, Sırp Karadağ’da... Mehmetçik’le omuz omuza çarpışan, aynı siperde ruhunu teslim edenler arasında İsak, İlya, Simon, Mihail, Yuala, Murdaray, Nesim, Kasapyan, Yanko, Kostanti, Yorgi, Yakup, Agop, Bedros, Dimitri, Esteban, Liyon, Kirkor, Berho, Hıristo, Mişon, Sarafyan, Lahdo, Savme de vardı.” Bu mübarek vatan şehitlerini unutmak mümkün mü?
Yine Rum asıllı şehidimiz, 57. Alay’ın kahraman askerleri arasında, Alay doktoru olarak görev yapan İstanbullu Rumlardan Yüzbaşı Dimitroyati de yer almıştır. Yüzbaşı Dimitroyati  bugün 57. Alay şehitliğinde, alay imamı Konyalı Hasan Fehmi Efendi ile birlikte adeta milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olarak koyun koyuna - yatmaktadır- yatmaktaydı. 
Dimitroyati, Çanakkale Savaşı başladığında gönüllü olarak savaşa katılmış ve tabip yüzbaşı rütbesiyle yaralı askerleri tedavi etmiştir. Yüzbaşı Dimitroyati’nin öyküsünü daha da çarpıcı kılan ayrıntı, Genelkurmay Başkanlığımız tarafından çıkarılan 6 ciltlik “Şehitlerimiz” adlı eserde yer alıyor. Dimitroyati öleceğini anlayınca, Ali Çavuş’a dönerek şöyle der: “Bak Ali Çavuş, öldüğümde gâvur-mavur deyip başka yere gömmeye kalkarlar. Sakın, beni sizden ayırmalarına müsaade etme…” 
Hatta başucunda dua eden Alay İmamı dua okuyup bitirdikten sonra; “Komutanım isterdim ki son nefesinde, bir İncil ve bir papaz olsun, deyince! Şehidimiz son anlarında muhteşem bir söz söylemiştir; “imam efendi söz güzel olduktan sonra diğerleri olmuş olmamış çokta önemli mi?”  Dimitroyati’nin bu vasiyeti eksiksiz olarak yerine getirilmiş ve yüzbaşı bugün yerinde çıkartıldığı yere yani ay yıldızlı mezarına defnedilmiştir. Cenaze törenine ailesi ve Papaz’ın yanı sıra tedavi edip iyileştirdiği Müslüman askerler de katılmış, hem Hıristiyan hem de Müslüman adetlerine göre dualar okunmuştur. Yıllardır, Türk Milleti’nin kalbine yer eden Dimitroyati’nin mezar taşı, hayal ürünü olduğu gerekçesi ile 2010 Mart’ında yerinde kaldırılmış. Dimitroyati’nin mezar taşını değiştirenler acaba onun kalbimizdeki yerini değiştirebilecekler mi?
Onlar Çanakkale’de şehit ve gazi olalı 99 yıl oldu. Değil 99 yıl,  999 yıl geçse bile, ileri ki yıllarda yaşayacak nesillere de onları unutmamaları için gerekli “vefa mirasını” bırakacağımıza da herkes emin olsun!
Not: 18 Mart 2014 Çanakkale Şehitlerini Anma gününde İstanbul il Halk Kütüphaneleri Orhan Kemal Kütüphanesi (Fatih/Beyazıt) salonunda, saat:14.00 konuşacağım.