19ncu yüzyılın son çeyreğine kadar Avrupa sınırları Tuna’ya dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun; 35 yıl sonra Meriç’e kadar bütün Balkanları kaybetse de yine 25 milyon nüfusu ve 2 milyon km2 toprağı ile şüphesiz Avrupa dengelerinde hala özel bir yeri olmakla beraber bütün Avrupa’nın, Rusya’nın ve Balkan ülkelerinin Osmanlı topraklarında çıkarları ve beklentileri de vardı. 

- Ruslar asırlardır, sıcak denizlere çıkabilmek için Boğazların ve Doğu Anadolu’nun peşinde idiler. 

- İngiltere için; Boğazların Ruslara kapatılarak sıcak denizlere sarkmalarının önlenmesi ile Hindistan yolunun emniyeti önemliydi. Ve ayrıca İngilizlerin gözü de enerji havzasındaydı. 

-Fransa için de Boğazların Rusların eline geçmemesi önemli idi. Napolyon Boğazların önemini “Eğer Rusya Çanakkale Boğazını ele geçirirse Tulon, Napoli ve Korfu kapılarına kadar dayanmış olacaktır” diye belirtmişti. Ayrıca Mısır’ı İngiltere’ye kaptırmış olsa da Fransa gözünü kutsal topraklardan ayıramıyordu. 

- İtalya eski Roma hayalleri içinde Batı Anadolu’nun peşinde idi. 

- Avrupa’da adeta kuşatılmış, kabına sığmayan Almanya için de Osmanlı toprakları, Asya ve Afrika’ya uzanacak nefes borusu gibiydi. 

- Yunan Megali İdeası’nın hedefi İstanbul, aynı zamanda Bulgar’ların da hayali idi. Ve ayrıca Yunanlıların Bizans’ı yeniden tesis çabaları ile Osmanlı coğrafyasındaki ayrılıkçı unsurların özerklik ve bağımsızlık yarışları bütün Avrupa ve Rusya tarafından desteklenmekte idi. 

Birinci Dünya Harbi’ne Osmanlı Devleti; İngiltere-Fransa ve Rusya’nın ittifakı karşısında hayatiyetini muhafaza edebilmek için; Almanya’nın teşviki ve baskısı ile milli gücünün ve imkan ve kabiliyetlerinin sınırlarını zorlayarak, politik ve stratejik nedenleri hala tartışılan bir şekilde girmişti. 

Bu çıkar hesaplarını bile bile harbe katılan Osmanlı Devleti o tarihlerde Avrupa’nın en geri kalmış ve ekonomisi en bozuk ülkesi idi ve aynı zamanda adeta vesayet altında idi. 

Bu olumsuzluklar içinde çıkış yolu arayan Osmanlı; geniş bir coğrafyada, 4 uzun yıl, birbirinden binlerce km uzaklarda 5 ayrı cephede inanılmaz şekilde savaştı. 

Sonuçta Harbi kaybeden Türk Ordusu; Çanakkale’de ve Mezopotamya’da İngilizler’i 3 defa mağlup etmeyi başarmış, Ruslara karşı da Doğu Anadolu’da ve Galiçya’da başarılar kazanarak 93 Harbi’nde Doğu Anadolu’da kaybettiğimiz toprakları geri alabilmişti. 

Tarihimizin övünç kaynakları arasında olan Çanakkale savaşlarında stratejik anlamda öne çıkan bazı hususlara değinmek istiyorum. 

Tarihin en kanlı muharebelerinden biri olan Çanakkale’de düşmanın, hem Boğaz’ı zorlu geçiş harekatının, hem de amfibi harekatın bütün hazırlıkları Kuzey Doğu Ege’de yapılmıştır. Donanmamızın etkisiz, hava kuvvetimizin yok mesabesinde ve Limni ile Bozcaada’nın Yunanlıların elinde olması yüksek zayiatımızın en önemli nedenleri arasındadır. Limni ve Bozcaada elimizde olsa ve Ege Denizi’nin hiç değilse bu kesiminde kontrolü sağlayabilse idik, bu kadar yüksek zayiat vermezdik. Hatta düşman bu cepheyi açmaya cesaret bile edemezdi. 

Bu tespit; Ege Denizi ve Ege Adaları gibi Akdeniz’de de Kıbrıs’ın güvenliğimiz açısından ne kadar önemli olduğunun en veciz ifadesidir. 

Bir başka husus da Gelibolu Yarımadası’nı savunan birliklerimizin tertiplenmesi ve komutası ile ilgilidir. Yarımada’nın savunulmasında sahiller zayıf tutulmuş, kuvvetler dağıtılmıştı. Oysa daha başlangıçta düşmanın sahile çıkmasını önleyecek çıkanların da imhasına imkan verecek bir savunma tertibi alınmalıydı. O tarihte Ordu’muzun komutasında etkili Almanların tercihi bu tertibe imkan vermemişti. Almanya için; Gelibolu’da daha fazla İngiliz ve Fransız kuvvetinin tespiti, böylece Avrupa’da Alman ordusunun yükünün azaltılması önemli idi. Bu tercih, silahlı gücümüzün kullanılmasında Alman çıkarlarına öncelik verildiğinin en açık ifadesidir. 

Bir diğer husus da o günlerde ordumuzun silah ve teçhizatının hem çok eski, hem de çok çeşitli olması idi. Silahlar da eğitimler de değişik ülke ve kaynaklardan tedarik ediliyordu. Her silah için cephane farklı, eğitim de farklı idi. Donanmayı İngilizler, Kara Ordusunu Almanlar, Jandarmayı da Fransızlar eğitiyordu. Kendi kaynaklarımıza dönmenin, ihtiyaçlarımızın ülke imkanları ile karşılanmasının zarureti apaçık ortadadır. 

Diğer hususları da şöyle sıralayabiliriz. 

Zayiatınızı artıran nedenler arasında düşmanın teknik üstünlüğünün önemli bir yeri vardır. Düşmanın bu üstünlüğü, ordumuzun kahramanlığı, fedakarlığı, cesareti ve yurt sevgisi ile dengelenebilmiştir. 

İngiliz ve Fransızların Çanakkale’yi geçememeleri; Birinci Dünya Harbi’ni uzatmış ve Rusya’da da Çarlık yönetiminin sonunu getirmiştir. Böylece de Rusya’nın Boğaz’lara hakim olma hayali, artık tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır. 

Çanakkale Savaşları 20nci yüzyıla damgasını vuran, mazlum milletlere kurtuluşun yollarını açan, yüce ulusumuzu kendi vatanında esaretten kurtaran, Türk’lerin Ata’sı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’i tarih sahnesine çıkarmıştır. Ve Mustafa Kemal’le birlikte Muhteşem Kurtuluş savaşımızın muzaffer kadroları oluşmuş, Türk Milleti şahlanarak Cumhuriyete ulaşmıştır. 

Çanakkale’nin ebediyete intikal etmiş bütün aslanlarını, başta Mustafa Kemal olmak üzere bütün kahraman komutanlarımızı büyük bir saygı ile tekrar minnetle ve şükranla anıyorum. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.