Bir asır önce Balkan Harbi sonunda bütün Rumeliyi ve Ege Adalarını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu’nun; 25 milyon nüfusu, iki milyon km2 kare toprağı ile şüphesiz Avrupa dengelerinde hala özel bir yeri vardı. Evet vardı ama, başta Avrupa’nın Düveli Muazzama olarak anılan ünlüleri yanında Osmanlı’dan bağımsızlık kazanan Balkan ülkeleri ile müslüman Araplar dahil bütün azınlıkların Osmanlı toprakları üzerinde gözleri ve hedefleri de vardı.

Ve Avrupa’da, elinde sadece Meriç’in batısındaki Trakya kalan Osmanlı’nın bütün kaynakları, irili ufaklı Avrupalıların yönetiminde, Osmanlı İmparatorluğu da yarı sömürge konumunda idi.

Rekabetin had safhada olduğu Avrupa’da da; İngiltere-Fransa-Rusya’nın oluşturduğu İTİLAF, Almanya-Avusturya Macaristan İmparator- luğu’nun oluşturduğu İTTİFAK blokları arasında Birinci Dünya Harbi de 28 Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sirbistan’a taarruzu ile başlamıştı.

Almanya’nın planı; önce batıda 6 hafta içinde Fransa’yı saf dışı edip, ardından Rusya’ya dönmekti, Avusturya daRusya’yı 6 hafta oyalayacaktı.

4 Ağustos’ta Belçika’ya girip Fransa’ya dönen Alman Orduları; Paris Kuzeyinde Marn Nehri kıyılarında Fransız savunma hattını yaramamış, taarruzları 9 Eylül’de durmuştu.

Buna rağmen Almanya; iki cepheli savaşı göze alıp Doğu’ya Rusya’ya dönerek Ağustos sonlarında Tannenberg’de bir Rus ordsunu imhayı başarmıştı.

Avusturya ise; başlangıçta ele geçirdiği Belgrat’ı tekrar Sırplara kaptırmış, Ruslar karşısında da başarılı olamamış ve Galiçya’yı terk etmek zorunda kalmıştı.

Avrupa’nın Hasta Adamı Osmanlı’da; İTİLAF grubunda yer alma teşebbüsleri akim kalınca malumları, Almanya ile gizli bir anlaşmanın ardından 1914 yılı Kasım ayı başında savaşa katılmıştı.

Alman ve Avusturyalıların batıda Fransa, doğuda Sırbistan ve Galiçya başarısızlıkları Osmanlı’nın savaşa katılmasını gündeme getirirken, İngiltere-Fransa Blok’unda da Ruslara yardım edebilmek için Boğazların açılması öne çıkıyordu.

Osmanlı Ordularının; Sarıkamış’ta uğradığı hezimet, Mezopotamya’da Basra’yı İngilizlere terki ve Kanal Harekatı başarısızlığı Düvel-i Muazzamanın iştahını kabartmıştı. Çanakkale Boğazını forsalayıp geçecek, İstanbul’a el atacak, Osmanlı’yı kalbinden vurarak bir an önce zafere ulaşacaklardı.

Bilindiği gibi 18 Martta Çanakkale Boğazı’nı geçemedikleri gibi unutamayacakları bir ders de almışlardı.

Hemen Boğaz, Gelibolu Yarımadasını işgal gederek açma planını icraya karar verdiler, planlarının esası, yarımadanın batı sahillerinin güneyine çıkıp Alçı Tepe ile Kocaçimen Tepe’yi ve Eceabat bölgesini ele geçirip Çanakkale Boğazı’nı açmak ve İstanbul’a uzanmak. 

Değerli okurlarım, genişliği Bolayır Berzahında 4,8 km, güneyde Kocaçimen Tepe bölgesinde 18 km’ye, uzunluğu 90 km’ye ulaşan ve bir üçgeni andıran Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde 217 m yüksekliğinde Alçı Tepe ve Kilitbahir Platosu ile daha kuzeyde 305 m yüksekliğinde Kocaçimen Tepe - Conkbayırı blok’u, en kritik en önemli arazi kesimidir. Müttefiklerin ancak bu bölgeleri ele geçirmeleri ile Çanakkale Boğazı’nın açılması mümkün olabilir. 

Türk Ordusu ise; Alman Mareşal Liman Von Sanders komutasına, üç tümenli (5, 7 ve 9ncu Tüm.ler) 3ncü Kolordu ile iki tümenli (3 ve 11nci Tüm.ler) 15nci Kolordu ve Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19ncu Tüm. ve ayrıca bir süvari tugayı, bir piyade alayı ve dört Jandarma Taburu olmak üzere mevcudu 84 bin olan bir kuvvet tahsis etmişti.

3ncü Kolorduya Esat Paşa 15nci Kolorduya da Alman generali Weber komuta etmekte idi.

Mareşal Von Sanders; Müttefik çıkarmasını öncelikle Soros Körfezi ve Anadolu’ya beklediğinden 5nci ve 7nci tümenlerle Süvari Tugayını Saros’a, 3 ve 11nci tümenleri Anadolu yakası Beşige bölgesine, 9ncu Tümeni Seddûlbahir bölgesine, 19ncu Tümeni de Ordu ihtiyatı olarak tahsis etmiş, Jandarma taburlarına da gözetleme görevi vermişti.

Gelibolu Yarımadası’na ele geçirmek için İngiliz general Hamilton’un komutasına, iki İngiliz, bir Fransız, iki Anzak Tümeni ve bir Tugay’ı olmak üzere mevcudu 75 bin olan bir kuvvet tahsis edilmişti.

Planlarının esası, aşağıda haritada görüldüğü gibi yarımadanın batı güneyi plajlarına çıkıp, Alçı Tepe ile Kocaçimen Tepeyi ve Eceabat bölgesini ele geçirip, Çanakkale Boğazını aşmak ve İstanbul’a uzanmak.

Aslında bu plan Türk komutanlarca benimsenmemişse de uygulanması önlenememişti. Ordu K.nının planına göre kıyılar sadece zayıf örtme ve gözetleme postalarına bırakılmıştı. Örneğin Arıburnu kuzeyinde Azmak Deresi’nden güneyde Hisarlık sırtlarına kadar 35 km uzunluğunda, yarımadanın en önemli ve büyük bir bölümünün sorumluluğu sadece 9ncu Tümene verilmişti. Çıkarma günü de bu Tümenin bir alayı 19ncu Tümen emrine verildiğinden iki İngiliz Tümeni ile iki Anzak Tümeninin çıktığı 35 km sahil ve bölgenin savunulması iki piyade alayına bırakılmıştı.

Nitekim 25 Nisan sabahı tan yeri ağarırken iki İngiliz Tümeni Seddûlbahir, Anzak Kolordusu Arıburnu, Fransız Tümeni de Anadolu yakası plajlarına çıkmaya başladılar.

Seddûlbahir ve Arıburnu plajlarına asıl taaruzu icra edecek, Anadolu  yakasına da gösteri Harekatı icra edecek birlikler görevlendirilmişti. Saros’ta ise İngiliz taşıt gemilerinin kıyılara yaklaşıp yanıtlma harekatı düzenlenmişti. Müttefiklerin gösteri harekatı çok başarılı olmuş, Saros Körfezi’nde iki tümenimizle süvari tugayımız bütün gün hareketsiz kalmış, Beşige’de de gösteri için çıkan Fransız Tümeni bölgede iki tümenimizi günlerce oyalamış, kesin sonuç yerinden uzakta tutmuştur.

25 Nisan sabahı Liman Paşa asıl çıkarma bölgesi hakkında bir türlü karar veremese de başta Ordu ihtiyatı 19ncu Tümenin Komutanı Yb. Mustafa Kemal olamak üzere bölgedeki Türk Komutanların zamanında ve aktif kararları ve kahraman Mehmetlerin karşısında İngilizler ve Anzaklar adım bile atamaz hale gelmişlerdi.

25 Nisan günü sabahın ilk saatlerinde, düşmanın Arıburnu bölgesine çıkmaya başladığını öğrenen Ordu İhtiyat Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal hemen Tümen Suvari Bölüğünü Kocaçimen Tepe’ye sevk etti, Tümene de hazırlık emri verdi.

Ordu Komutanı ile irtibat kuramasa da saat 08.00 sularında 57nci Alayı ve bir dağ bataryası ile Kocaçimen Tepe’ye, bilahare de bizzat kendisi Conkbayırı’na doğru ilerledi. Orada kıyı gözetlemesi yapan 9ncu Tümene mensup, cephanesi bittiği için geri çekilmekte olan askerlere rastladı. Geride de düşman bu birliği takip ediyordu. 

Mustafa Kemal, Onları, Conkbayırı’nda durdurdu. Cephanelerinin kalmadığını söylemeleri üzerine “Cephaneniz yoksa süngüleriniz var” diyerek süngü taktırıp mevzi aldırdı.

Durumu izleyen düşman askerleri de duraklamış, hemen akabinde 57nci Alay da Conkbayırı’na ulaşmıştı.

Yb. Mustafa Kemal, Alayı ile taaruza kalkmış, müteakiben Tümenin diğer alaylarını da Arıburnu’na taaruza sevk etmişti. 

Düşman denize dökülemese de sahile kadar geri atılmış, Kocaçimen Tepe - Conkbayırı bölgesi elde tutulmuştu.

25 Nisan akşamına kadar 30 bin Anzak, Kocaçimen Tepe’yi ele geçirmek için bölgeye çıkmış ama tepeyi ele geçiremeden Türk taarruzları altında sahile kendilerini zor atabildiklerinden, üst üste perişan bir halde idiler.

Anzak Kolordu Komutanı çareyi, Başkomutan Hamilton’a kolordusunu bölgeden çekmek için başvuruda bulmuştu. Ancak tahliyenin güçlükleri ve verilecek zayiat nedeni ile teklifi kabul edilmedi.

25 Nisan Çanakkale’nin en tehlikeli günü idi. Liman Paşa Türk ordusunun büyük kısmını Trakya’ya ve Anadolu’ya yerleştirmişti. Bu kuvvetlerin bölgeye intikaline, uzun menzilli düşman donanma topçusu da imkan vermiyordu.

İşte bu en buhranlı anda, en kritik yerde Ordu komutanı yetkisini kullanan bir Tümen komutanı ortaya çıkmış, savaşın seyrini ve kaderini değiştirmişti.

Güneyde de Seddûlbahir’e çıkan 29ncu İngiliz Tümeni karşısında sadece 27nci Alayın 3ncü taburu vardı. Bir İngiliz Taburuna nazaran oldukça zayıf olan bu Tabur, koca Tümene geçit vermemişti. 

Bu Taburun bir takımı, Yahya Çavuş komutasında, Seddûlbahir Köyü’nün 2 km batısında Göztepe’de sadece piyade tüfekleri ve el bombaları ile 13 saat, İngilizlere adım attırmamıştı. 

25 Nisan’dan sonra yeni takviyeler de alan düşmanın; 28 Nisan, 6 Mayıs ve 4 Haziran’da yeniden tekrarladığı taaruzları da başarılı olamamış, bütün hatlarda mevzi savaşları başlamıştı. 

Tarafların siperlerde başlarını bile kaldıramaz halde oldukları savaş adete kilitlenmişti ve Arıburnu cephesinin kuzeyindeki birliklere komuta eden Mustafa Kemal de, 10 Mayısta Alb. olmuştu.

Seddûlbahir ve Arıburnu bölgesinde ilerleme imkanı olmadığını anlayan İngilizler yeni takviyelerle 6 Ağustos’ta Arıburnu bölgesinin kuzeyine çıkarak Türk Ordusunu kuşatıp imha etmek için harekete geçtiler.

Alb. Mustafa Kemal bu defa da Anafartalar Grup Komutanı olarak, yeni birinci hatta İngilizlerin karşısında idi. Ve İngiliz taaruzları yine başarılı olmamış, yine geri atılmışlardı. Bu sırada 10 Ağustosta Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden bir şarapnel, cep saatine çarparak, Alb. Mustafa Kemal’in Türk milletine daha büyük hizmetlerine imkan sağlamıştı.

Çekilen düşman şansını 21 Ağustosta bir daha denedi ise de kuşatma mümkün olmamıştı.

Kahraman Mehmet yine geçit vermemişti. 

Dar bir alanda sıkışan düşmanın uzun menzilli deniz topçusu Mehmet’i sahile yaklaştırmadığından düşman denize dökülemedi.

Sonunda mağrur düşman önce 20 aralıkta Arıburnu’ndan, 9 Ocak 1916’da da Seddûlbahir’den bir suçlu gibi kaçarak Yarımadayı asıl sahiplerine bırakmıştı.

Tarihin kaydettiği 8,5 ay süren bu kanlı savaş 20nci yüzyıla damgasını vuran, Yüce ulusumuzu kendi vatanında esaretten kurtaran, Cumhuriyetimizin banisi, Türklerin Ulu Atası, Mustafa Kemal Atatürk’ü tarih sahnesine çıkardı.

Bu savaşın en kritik iki günü sayılan 25 Nisan’la 6 Ağustos’ta, ikisinde de Conkbayırı’nda Mustafa Kemal, en anlamlı müdahaleleri yaparak Türk Milletinin kaderini değiştirmiştir.

Ve bu savaştan muhteşem Kurtuluş Savaşı’mızın muzaffer kadroları da çıkmıştır.

Düşmanın teknik ve sayısal üstünlüğü yanında ateş gücü üstünlüğü, ancak kahramanlık ve fedakarlıkla telafi edilebilmiştir.

8,5 ay süren bu savaşa toplam 490 bin düşman, 500 bin de Türk askeri katılmıştır. Düşmanın zayiatı 42 bini ölü, 252 bin, bizim zayiatımız da 57 bini şehit 23 bindir.

Tarih durdukça Milletimizin övünç kaynağı olacak Çanakkale Zafer’nin 104ncü yılında, Mehmet Akif’in “İsteme benden makber, sana aguşunu açmış duruyor Peygamber” diye seslendiği kahraman şehitlerimizi ve Çanakkale’nin ebediyete intikal etmiş bütün aslanlarını başta ebedi başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere minnet ve şükranla ve yüksek bir saygı ile anıyorum.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.