Her sene mart ayında çeşitli mekanlarda, kahvehaneler dahil Çanakkale konuşulur, konuşulurda mana ve mahiyeti hakkında söylenenler sözde kalmaktan öteye geçmez. Henüz üzerinden yüz sene bile geçmemiş olan Çanakkale zaferi bizi pek düşündürmüyor galiba, sadece lafını ediyoruz.
Gerçi son sekiz on yılda bu konuda bir hayli kitap yazıldı bunu görmezlikten gelemeyiz ve hatta bir ölçüde başarı bile sayabiliriz. Birkaç tanede dizi, film yapıldı. Bunlar yazılmaya, yapılmaya devam edecektir muhakkak ki ama yeterli olmadığı gibi bizim kendimize gelmemizi temin etmiyor.
Bu gün dünyanın birçok yerinde savaşlar, açlıkla mücadeleler, işgaller devam ediyor ve hatta iç savaşlar almış başını gidiyor. Yazık ki bu olup bitenleri bizim insanımızın kahir ekseriyeti görmüyor, duymuyor bile. Bir rehavet kaplamış gibi ruhumuzu.
Sanatın burada devreye girmesi lazım gelirken maalesef arzu edilen manada ses vermiyor.
Oysa birçok tv dizisi yıllarca devam ediyor olmasına rağmen ne milli kültüre bir katkısı nede milli uyanışı dirilişi temine imkân veriyor. Elbette söz konusu dizilerde devam etsin ama Çanakkale’nin mana ve mahiyetini anlatan diziler ve birbirini takip eden sinema filmleri olabilsin istiyor gönül. Nasılsa bir Çanakkale türküsü var o bize yeter dercesine bir sorumsuzluk taşıyoruz gibi.
Sağ olsun Mehmet Niyazi Özdemir uzun yıllar araştırarak topladığı bilgilerle bize ÇANAKKALE MAHŞERİ adıyla bir eser verdi.
Anadolu’nun bir çok yerinde Çanakkale gazilerinden kalan hatıralar kanaatimce yüzlerce cilt kitap olurdu ve hala olabilir. Bunlardan tiyatro eserleri, hikâyeler, şiirler çıkarabiliriz.
Ne yazık ki bunları düşünmek yazmak, yapmak yerine pek bir özelliği olmayan olsa da bizi alakadar etmeyen batılı tiyatro, film ve edebiyatına pek meraklı bir anlayışı takip etmekteyiz.
Bir milletin kültürü edebiyatı sanatı kendi geçmişiyle örülüdür. Dış dünyanın eserlerine baktığımızda bunu gayet net görürüz.
Yüzlerce kovboy filmi seyrettik yıllarca, pek çok savaş filmi seyrettik onların eserleri olarak, tiyatro eserlerini büyük bir iştahla sahneledik ülkemizde.
Bugün kapısında beklediğimiz Avrupalı kendi emelleri uğruna kan dökmeye hala devam ederken bizim Çanakkale’yi birkaç süslü sözle, konferansla seminerle geçiştirmemiz doğrusu anlaşılabilir gibi değil.
Manastırlı Hasip, Anasından Hasan Çavuşa Mektup adlı şiirinde;
“Sen o kanlı derelerden topladığın sümbülü
Yolla taksın yavukluna ziynet bulsun kakülü”

Diye haykırırken doğrusu içim acıyor şahsen, bir başka beyitinde;
“Plevne'de yatan şehîd baban eve gelmişti
‘Hasan gazi oldu’ diye bana müjde vermişti.” Bu ruhu iyi anlamamız gerekmektedir.
“Sen düşünme, millet bize gözü gibi bakıyor,
Bolluk şükür zad-zahire her taraftan akıyor.

Eğer “köyde ölen kalan var mı” diye sorarsan
Konu komşu, eşi dostu hatırlayıp anarsan

Muhtargilin Ahmed şehîd olmuş haber geldi dün
Şenlik oldu, Mevlid oldu, düğün oldu bütün gün”

Dün şehitlik mertebesine erişenlerin ardında kalanların bakışı, anlayışı bu idi. Orada bir vatan, bir devlet, bir din, bir millet bahis konusuydu…
Bu ruhu iyi anlamak lazım çünkü Allah korusun yarın çok geç olabilir.