Türk Solu’nda, “Bayraktar'la Gizlenmek İstenen Savunma Sanayinde Küme Düştük” isimli bir makale yayınlandı Ali Özsoy imzasıyla, 18 Mart 2022 tarihli bu yazıda; Türk savunma sanayinin geride kaldığını, Bayraktar, SİHA ve türevi cihazların aşırı derecede iktidar medyasına bağlı unsurlar tarafından övüldüğü aslında Türk savunma sanayinin hiçte öyle göründüğü gibi olmadığı ve geri kaldığı ifade edilmektedir. Bu fikir ne derece doğrudur? SIPRI kaynaklarını kullanarak ifade ettikleri (İDDİA ETTİKLERİ) tablolar ne kadar gerçeği yansıtıyor, ne kadar çarpıtılmıştır, bunu ortaya koyacağız.

(Makale Linki: https://www.turksolu.com.tr/bayraktar-ile-gizlenmek-istenen-savunma-sanayinde-de-kume-dustuk/)

Türkiye müttefikleri tarafından ihanete uğramıştır.  F-16’lar yenilenmediği -F35 alamadığı için Türk muharip savaş filosu gücünü korumakta zaafa düşmüştür. ( Bu durum İsrail lobisinin tesiri ile meydana gelmiştir. Yazar bunu söylemekten kaçınmış, sanki suç Türkiye’den kaynaklanıyormuş gibi bir intibaa vermiştir.) Lüzumsuz yere parasını S-400’e kaptırarak bunları da kurmamak suretiyle savunma sanayinde ve savunma gücünde önemli ölçüde zafiyet meydana getirildiği ifade edilmektedir.

SIPRI, Merkezi İsveç’te bulunan SIPRI (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) kaynaklarını kastederek Türkiye’nin savunma sanayinde geri kaldığı ifade edilmektedir. Bu fikir ne derece doğrudur,  onun analizine geçelim:  Türkiye, 2000 öncesi tarihlerde savunma ihtiyaçlarının ancak 25'ini iç kaynaklardan tedarik edebiliyordu. Hâlbuki şimdi bu oran 70 civarına geldiği hatta bunun önümüzdeki 10 yıl içerisinde 95 -100’lere varacağı ifade edilmektedir.

 2000'den önce Türk savunma sanayi, ihtiyacın ne kadarını iç kaynaklardan karşılıyordu, bu gün durum nedir, bu konuda rakam vermeden eleştiri yapılmıştır.  Ordu dikimevlerinde askeri kıyafet, palaska, şapka ve postal başka bir tedarik zincirinin bulunmadığı 2000’li yıllardan söz ediyoruz. Ordunun yiyecek ve içecek ihtiyacı yurtiçi kaynaklardan karşılanıyordu.  İç kaynaklardan tedarik ettiğimiz silah ve malzemelere baktığımız zaman silah üretiminin sadece tüfek ve tabancadan ibaret olduğunu üzülerek görürsünüz. O tarihlerde Türk harp endüstrisi yani MKE (Makine Kimya Endüstrisi) mermi, fişek ve barut üretiyordu.  Hâlbuki Türkiye, ne Amerika'nın verdiği uçakların büyük çaplı bombalarını yapabiliyordu, ne zırhlı araçları yapabiliyordu, ne zırhlı personel taşıyıcı yapabiliyor, ne hava savunma silahları, ne de İHA- SİHA dediğimiz unsurları yapabiliyordu! Hiçbirini yapamıyordu.

Yani, bu makale nasıl bir mantıkla yazılmış anlamak mümkün değil? Şöyle bir çerçevede bir tenkit yapsa kabul ederiz: “Türkiye’nin nükleer silahları olmalı, yapmalı, Türkiye kapsamlı bir hava savunma sistemi kurmalı, niçin şehirlerimiz korunamıyor?  Niçin alçak, orta ve yüksek irtifa hava savunma sistemimiz yoktur? Türkiye kendi uçaklarını en kısa zamanda modernize edip yenileyerek milli imkânlarla uçak yapmalı, Türkiye’nin uzun menzilli balistik füzeleri olmalı, uçak gemileri olmalı, Türkiye’de nükleer harp başlıkları ve bunların atma vasıtalarını yapmalı dese idi”, o zaman bu tenkidi ciddiye almak gerekirdi.  O zaman diyeceğiz ki adamlar haklı, yapılması gereken çok iş var. Ama adam kalkmış 2000 öncesi yılların savunmasının daha üstün olduğunu övüyor-söylüyor: Levazım hizmetleri dışında kendi kendine yeterliliği olmayan bir savunma sanayini 2000 öncesi daha iyi idi diye anlatmak akıllara ziyan paronoyadır.  

Türk şirketleri savunma sanayinde, 2009'a kadar, SIPRI raporlarında da belirtildiği gibi ilk 100 deki en büyük ihracat yapan savunma şirketleri içerisinde yer almamaktadır. İlk defa 2010 yılından itibaren ASELSAN yer almıştır. İlk 100 firma içerisinde 92. sırada, 2012'ye gelindiği zaman ASELSAN 91. sırada, 2014'te ASELSAN 95. sırada, 2016'da ASELSAN 86. sırada, 2018'de ASELSAN 61. sırada, 2019'da ASELSAN 75. sırada, 2020'de ASELSAN 51. sırada yer almıştır. Türk Solu Dergisi’nin yayınladığı Türkiye silah ihracatında geriliyor sözü bir defa SIPRI’nin yayınladığı belge ile aşağıda linkini vereceğim exsel belgesi ile yalanlanmaktadır. Niçin kaynak gösterdikleri belgeyi çarpıtıyorlar anlamak mümkün değil?!  Yazıda, Türkiye harp sanayinde ilerlemiyor, ilerlemekte ilgili bir şey yapmadı deniyor, kaldı ki Türkiye kendi iç ihtiyacını karşıladıktan sonra ihracata başlayabilir, yapılan da budur. ABD’nin silah ihracatına baktığımızda Kongre’nin onaylamadığı ülkelere silah ve malzeme satılmamakta aksine ambargo uygulanmaktadır.  SIPRI’nin yayınladığı belgelere bakıldığında Türkiye’nin savaş sanayi ihracatının 2010 yılından itibaren kademe kademe yükseldiği görülmektedir. Günümüzde bu rakam 3 milyar doları aşmış durumdadır.

Türkiye'nin hava ve deniz gücü açısından zaafa düştüğü noktasındaki tenkit mesnetsiz ve yanlıştır. Türkiye F-35 projesine 2000’li yıllarda ortak oldu. Milli savunmasını güçlendirmek için hava taarruz gücü ile birlikte ülke sathının hava saldırılarına karşı korunmasını temin için alçak ve orta irtifa hava savunma sistemleri yapmaya karar verdi. Türkiye'nin bu tutumuna karşı, İsrail Devleti ve ABD’deki İsrail lobisi çok rahatsız oldu.  Türkiye’yi her alanda engellemeye karar verdiler. Türkiye hava savunma füze imalatı için Çin ile görüşmeye başladı, ABD, Türkiye ve Çin’i tehdit etti, ortak üretimden vazgeçildi. İsrail lobisi, Türkiye’yi cezalandırmak için fırsat aradı. Türkiye hem hava taarruz gücünü hem hava savunma gücünü geliştirmek için milli çalışma başlattı, acil ihtiyaçlar için Rusya’dan S-400’leri aldı. Bu sırada Yahudi lobisinin eline fırsat geçti Türkiye’yi cezalandırmaya karar verdiler. S-400’ler NATO sistemleriyle uyumsuz, NATO ülkeleri kafalarına göre silah alamazlar, Rusya hasım güçtür gibi bahaneler ileri sürdüler, Türkiye’yi kısmi CAATSA yaptırımlarına maruz bıraktılar, F-35 programından çıkarttılar. Ambargo koydular.

2000’li yılların başına kadar, Türkiye'ye 12,7’lik makineli tüfekten başka doğru dürüst bir hava savunma silahı veya füzesi verilmemişti, Türkiye’nin tavanı delikti. Böyle bir durumda kendi alçak ve orta irtifa hava savunma silahlarını, Hisar serisi hava savunma silahlarını yapmaya başladı. Türkiye Amerika Birleşik Devletleri uçak vermiyor diye kendi milli muharip uçağını yapmaya karar verdi. Türkiye, milli silahlanma programını terk etmiş değil, aksine politik davranarak, ABD’nin husumetini çekmeden milli gayesini gerçekleştirmeye çalışıyor.  

Genel olarak Türkiye, 2000-2020 arasını kapsayan bu dönemde uçak gemisi sayılabilecek nitelikte Anadolu Çıkartma Gemisini yaptı. Muhtelif boyutlarda hücumbot ve denizaltı yaptı. Uçakların atma vasıtalarını, seyir füzelerini ve menzillerini, vuruş kabiliyetlerini geliştirdi. ABD’nin mühimmat tekelinden kurtulmak için bunlar yapıldı. Her türlü zırhlı araç ve bunların personel taşıyıcıları imal edildi.  F-16’ların modernizasyonu için blok 70’ler verilmediği için Milli Muharip uçağın 2023’de uçurulması ve 2027’den itibaren TSK’nın envanterine girmesi için proje hızlandırıldı. Uzay araştırmaları programı çerçevesinde Ay’a sert iniş yapacak füze projesi geliştirildi. Bunun manası nedir? Türkiye uzun menzilli balistik füze yapacak imkân kabiliyete ulaşacaktır.

70 yıl boyunca Türk uçak sanayiini ortadan kaldıran masonik- Siyonist çevreleri suçlamak yerine Türk savunma gücü son 10 yılda zaafa uğradı demek hezeyandır. İsrail lobisi şu anda Türkiye'ye karşı düşmanca davrandığı ve silah verilmesini istemediği için ABD’ye ambargo uygulatıyorlar. Soğuk Savaş döneminde Rusya’ya karşı savunma amaçlı verdikleri silah ve araçlar doğru dürüst çalışmaz ve yürümezdi. Iskartaya çıkarttıkları silahları Türkiye’ye veriyorlardı. O dönem Türkiye’nin güçlü bir savunma gücü vardı, diyorsanız, ya ahmaksınız ya da savunmanın ne demek olduğunu cehalet seviyesinde bile bilmiyorsunuz demektir. 

Soğuk Savaş döneminde, ABD’nin verdiği silahlar, Türk hava savunmasını, Türk Ordusunun caydırıcı gücünü artırmayı değil, aslında dışarıya karşı bağımsız savaş yapabilecek kapasitede bir Ordu kurmayı değil; Amerika'nın- batının sözünü dinleyecek bağımlı bir ordu ve kendi halkını baskı altına alacak, darbelerle milleti tehdit eden bir silahlı güç sistemi tasarlanmıştır.

Anılan makalede, örnek verilirken, aşağıda linki verilen site esas alınarak  (SIPRI) yalan yanlış bilgiler verilmektedir. Ya rakamları bilinçli olarak çarpıtıldı, ya da tablo nasıl okunur, bu konu yazar tarafından bilinmemektedir. SIPRI’nin sitesine girip baktığımız zaman durumun yazarın anlattığı gibi olmadığını görürsünüz.  Türkiye Dünya silah ihracatında 2010 yılından sonra ortaya çıkıyor. Pay almaya başlıyor.

https://www.sipri.org/databases/armsindustry  

2002–20 için SIPRI İlk 100 Verileri (Excel)

2002–20 için SIPRI İlk 100 için toplam silah satışlarına ilişkin veriler (Excel)

Orada yayınlanan excel tabloları bunlardır.  Neden rakamları yanlış okunmuş veya ters okumuş veya okuyamamış, yalan beyanlarda bulunmuştur. Başkaları bu belgelere bakamaz mı sanmıştır? Bunu bilmiyoruz!

DEVAM EDECEK